Hak ve hürriyetleri ‘raf’a kaldırmak demek olan ihtilâlleri savunanlara hâlâ rastlayabiliyoruz. Sırf ‘benim dediğim olsun’ anlayışı uğruna, zararı kendilerine de dokunan bir uygulamaya destek vermenin anlamı nedir ki?
Yarın, 27 Mayıs 1960’daki ‘kanlı ihtilâl’in yıldönümü. Sonraki ihtilâllere de yol açan bu ihtilâlin Türkiye’ye verdiği maddî ve manevî zararın hesabı, hesaplaşması ne yazık ki hâlâ yapılmadı, yapılamadı. Demokrasi ile idare edilen ülkelerde, ihtilâlcilerle kanun önünde hesaplaşma temin edildiği halde, böyle bir şey Türkiye’de gerçekleşmedi.
Elbette bunun da pek çok sebebi var, ama kanunlar çerçevesinde ve hukuk önünde bu hesaplaşma yapılamadığı için hâlâ ‘ihtilâl olur mu?’ soruları ortalıkta dolaşıyor. Siyasetçilerin en büyük hatası, ihtilâlcilerle hukuk önünde hesaplaşmanın yolunu açamamış olmalarıdır.
Aslında bu hesaplaşma için yeni anayasa, kanun ve ‘yönetmelik’lere de ihtiyaç yok. İhtilal, özü itibarıyla silâhlı bir ‘ayaklanma’dır ve normal şartlar altında (başarıya ulaşamadığı müddetçe!) yürürlükteki kanunlara göre de suçtur. Ne var ki, açıkça işlenen ‘suç’lar cezasız kalıyor ve bu da yeni ihtilâllere zemin hazırlamış oluyor.
Bunları ifade ederken, ihtilâlcilerle hesaplaşmanın kolay olduğu ya da siyasetçilerin bunu bilerek yapmadığını ifade etmiş olmuyoruz. Elbette bu hesaplaşmalar kolay değildir, ancak bunu temin etmeden gerçek anlamda hür, bağımsız ve zengin olmamız da mümkün değildir. Belki de siyasetçilerin, hesaplaşmayı ertelemek suretiyle göremediği nokta budur.
Dünya şahittir ki, Türkiye’deki ihtilâlcilerin millet nezdinde itibarı, destekleyeni yoktur. Elbette sınırlı sayıda da olsa destekleyen kişiler, hatta ‘aydın’lar da vardır ve olabilir; ama millet ekseriyeti karşısında onların bir hükmü olmaz. Yani, az sayıdaki ihtilâl destekçilerine bakıp, ‘Millet ihtilâlcileri destekliyor ya da destekler’ demek hiç bir dönem için mümkün değildir.
Neredeyse her 10 yılda bir gerçekleşen ihtilâller ve ara dönem muhtıraları milletten alkış almamıştır. Bugün bile, tartışma konusu olan ‘gergin açıklamalar’a milletin tepki gösterdiği ortada. Bazı ihtilâlseverlerin, sanki millet ihtilâlcilere destek olmuş anlamında; “1960’da idamlar oldu, kimse kılını kıpırdatmadı’ demesi kökten yanlış bir anlayıştır. Hiç bir şey yapamadıysa ihtilâlcilere ‘buğz’ etti, beddua etti! Her halde ‘dua’ ettiğini söyleyenler çıkamaz. Öyle ise, ‘millet kılını kıpırdatmadı, bu tavrıyla idamları, ihtilâlleri destekledi’ demek, bunu akla getirmek bile mümkün değildir.
Bilhassa o döneme şahit olanların içi hâlâ kor gibi. Merak edenler, 1960 öncesi ve sonrasını yaşayan ‘şahit’lere sorabilir. O günün şartlarında haber alma imkânları bile olmayan Anadolu insanı, rahmetli Menderes ve arkadaşlarını duadan eksik etmemişler, doğan çocuklarına da ‘Menderes’ soy ismini, ‘isim’ olarak vermişlerdir. Sorun, araştırın bakalım, hangi ihtilâlcinin ‘soy ismi’ isim olarak çocuklara verilmiş?
Bu vesile ile “İslâm kahramanı” ünvanlı merhum başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarını rahmetle anıyoruz. İhtilâlciler ise, zaten lâyık oldukları akıbete dûçar olmuşlar. Mevlâm, böyle acıları ülkemizden ve insanlıktan uzak tutsun... Amin.
26.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|