Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şükrü BULUT

Ateş çemberindeki gül



Çoktandır gurbet hikâyesi okumamışsınızdır. Derd-i maişet belâsıyla gurup tarafındaki gurbete düşenlerin hikâyesi biraz daha buruk… Üçüncü neslimiz vatan mefhumundan mahrum büyüdüğü gibi gurbeti de anlayamıyorlar. İkinci neslin gurbetini yazanlar çok olmuştur. Onların düçar oldukları tehlikeleri, sıkıntıları ve manevî boşlukları uzun yıllar bize dert olmuşdu. O neslin ıztıraplı ve maceracı neslin hikâyesini her okuyuşumuzda, onların kurtuluşlarıyla her şeyin gül gülistan olacağı zehabına kapılmıştık. Avrupa’nın her köşesinde açılan mescidler ve camiler, camilerdeki cıvıl cıvıl Kur’ân sesleri ve rengârenk Ramazanların coşkusu ümitlerimizi zaman zaman zirvelere taşımıştı. Dinî cemaatler canla başla çalışırken tehlikeyi artık arkamızda zannediyorduk.

Halbuki hesap kitap edemediğimiz bir şeyler varmış. Dinimiz, insanlığımız ve milliyetimizden dolayı bize düşman olanların üstün teknolojiyi kullanarak çocuklarımızın başına yeni yeni felâketleri hazırlamakta olduklarını sonradan fark ettik. İman, ahlâk ve insanî değerlerimizi ihtiyarımızla tahrib edeceklerini, cazibedar fitnenin hipnotik aletleri işlemeye başladıktan sonra anladık. En büyük hizmetcimiz hava unsurundaki kanunları hırsızlayan düşman üzerimize elektronik cihazlarla saldırdı. Tahrip kolay olduğundan insaniyet ve İslâmiyet taraftarları hazır değillerdi. Saldırganlar, her türlü kanalı kullanarak ekranlarla, internet ve daha başka cazip oyunlarla hücum ettiler. Gafil avlanmıştık. Birileri bize “müfsid aletleri” ilim ve teknolojinin rehberleri olarak tanıtmıştı. Bin senelik hile, şüphe ve günahı bu harika aletlerle bir anda edinenlerimiz oldu. Çocuklarımızın saatlerce ekranların karşısında lâl û ebkem kalmalarında hikmetler aradık. İnsanî duygu, hareket ve düşüncelerini böylece sağlıklarıyla birlikte kaybedeceklerini hiç hesaba katmamıştık. Yavrucakların “dinsiz ve ahlâksız komitelerin” manyetik alanında gözleri ve kulakları belli ses ve resimlere çakılı kalacaklarını hesaplamadık. Çevrelerini öğrenemeyeceklerini, öğrendiklerini unutacaklarını; yani göğün mavisini, tabiatın yeşilini ve kelebeğin uçuşunu fark edemeyeceklerini bilemedik. Bu hipnotize hal ile ne ilâhî kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i ve ne de onun tercümesi olan kâinatı dünyamızla birlikte okuyamayacaklarını kızıl ejderhaların işgal ettikleri çöllere düşünce anlamaya başladık. Dehşetli tehlikelerle çöller ortasında kalan yalnızca çocuklarımız değildi. Bütün insanlığı hedef alan dinsizlik cereyanları dünya çocuklarını da tehlike çemberine çekiyor. Fakat biz, şu küçücük çerçevede evvelâ “bizi” konuşacağız.

Adem babamızdan kıyamete kadar iman ile küfrün mücadelesinin devam edeceğine elbette inanıyoruz. Geçmiş zamanlarda küfrün zahiren galip geldiği zamanlardaki Müslümanların muhteşem mücadeleleri, inandıkları gibi muvaffak olmaları esnasındaki ruh hallerine ve ümitlerine olan ihtiyacımızı belirtmek istiyoruz. Her zaman ve şahısta olduğu gibi günümüzdeki çocuklarımızın da en büyük ihtiyacının iman olduğunu, onların anlayış biçimlerine uygun bir şekilde Allah’a ve ahirete inanmaları olduğunu yukarıdaki tehlikelere karşı ilk tedbir olarak kabul ediyoruz. Etraf-ı âlemin düşüncelerine, insanların dünyalarını dolduran fantazilere ve insanı insanlığından kaçıran hay–huylara bakmaksızın çocuklarıyla “iman” üzerinde ısrarla duran ebeveynler, kısa zamanda çabalarının meyvelerini görüyorlar. Bir taraftan körpe zihinlere soru cevaplarla iman telkin edilirken, çocuklarını gayr-ı insanî çevre, alışkanlık ve müfsit aletlerden sevgiyle kaçıran anne–babaların Allah’ın yardımını hemencecik yanlarında gördüklerini çoklarından duyuyoruz. Güllerini alev çemberlerinden yanarak kurtarmaya çalışan babanın niyeti burada çok önemlidir. Tehlikenin boyutlarını göremeyen ve cehennemin dehşetini hissedemeyen baba, elbette cesaretlice biricik yavrusunu kucaklayarak tehlike merkezinden kaçamaz. Hatta diyebiliriz ki; ateş çemberindekiler yalnızca çocuklarımız değil. Evinde Kur’ân’dan birşeyler inşaa edemeyen, yuvalarını baykuş harabelerine çevirmede ısrarlı olan anne–babalar da tehlikenin merkezinde bulunuyorlar.

İmanın bir iksir olduğunu Risâle-i Nur’dan çok özümsemişizdir. Rabb ile abd, yaratılanla yaratıcı arasındaki o nuranî münasebeti keşfedenler nelere mazhar olmadılar ki… Gurbetteki halimiz hakikaten taş yüreklileri de ağlatacak dehşettedir. Fakat bizi çevreleyen yangının, İbrahim’i (a.s.) kuşatan yangından büyük olduğunu kimsecikler söyleyemez. Hz. İbrahim’e (a.s.) giydirilen yanmaz gömleklerin satıldığı tezgâhlarda çalışanlar için kor ve alev ne ki… Belki de halimiz Mekke’nin zifirî gecelerinden kurtulmaya çalışanların haline benziyor. Arabistan çölünü bağistana, gecelerini güneşli günlere ve canavarlarını munis hayvanlara dönüştüren iksir elimizde değil mi? İsterseniz bu çerçevede 8. Söz’deki yolcunun dehşetten feraha geçiş hikâyesini hatırlayalım.

Gurbeti geri çevirmek mümkün olmadığı kadar, çocuklarımıza gurbetimizi anlatmak da mümkün değil bugün… Fakat Allah’a ve ahirete imanı her an anlatabiliriz. Kendilerine kâinatın sahibini isim ve sıfatlarıyla izaha çalıştığımız çocuklarımız elbette bizden ufuk isteyeceklerdir. Nerden gelip nereye gittiklerini… Sonra da bu dünya üzerindeki vazifelerini… Hayatın önemli gayelerini… Herkesin yaşadığı hayattaki öncelikleri sorup öğreneceklerdir. Bu sürece girmiş bir çocuğa Avrupa ve Amerika’nın bütün dinsizleri her türlü cazibedar alet ve heveskâr halleriyle musallat olsalar da Allah’ın inayetiyle yolundan geri çeviremezler.

Bediüzzaman Hz.leri “hayatı uykuya”, yaşadıklarımızı da rüyaya benzetir. Burada önemli olan gerçek sandığımız hayatın ahirete nisbeten bir “rüya” olduğunu, yani hayatın mahiyetini anlayabilmektir. Nemrut’un ateşini söndüren sır, gül ü reyhanımızı çevreleyen ateş çemberini hay hay kaldırır. Hayatın mahiyetini, yaşananların mahiyetini, sarhoş olmuş ehl-i dünyanın taptığı eşyanın mahiyetini “imanla” görebilmek… Hipnotizmacıların sandalyelerine oturup onların sihir aletleriyle meşgul olmamak… Daha doğrusu gül ü reyhanları “ahirzamanın cazibedar fitnesinin” manyetik alanından kaçırmak… Müslüman kimliğiyle donkişotluk yapanların uğradıkları felâketlere de dikkatimizi teksif edersek, aynı tuzaklara yakalanmayız ve ciğerpârelerimizi de kurtarırız. Bu işin Anadolu kadar gurbette de Allah´ın yardımıyla kolay olduğuna inanıyoruz. İnananlar güllerini ateş çemberinden elbette kurtaracaklardır.

26.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.05.2008) - Bolşevizmin Almanya'daki ayak sesleri

  (19.05.2008) - STK’lar ve demokrasimiz

  (16.05.2008) - Reklâm panolarındaki müstehcenlik

  (12.05.2008) - Medreselerin kurtuluş formülü Risâle-i Nur’da

  (09.05.2008) - Ey musibetzede Şark!

  (05.05.2008) - Tesettürün gözyaşları

  (25.04.2008) - XVI. Benedikt neler söylüyor?

  (21.04.2008) - Dünya barışı bu üniversiteden geçer…

  (18.04.2008) - Kürtsüz bir Kürdistan!

  (14.04.2008) - Gurbetteki Türkçemiz üzerine....

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Zeynep RUHAN

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır