Bugünlerde, dünya barışına, doğu-batı kültürlerinin dayanışmasına ve genel insan ahlâkına—kanaatimizce—hizmetlere vesile olacak önemli bir tanışma cereyan etti. Neocon veya neoliberallerin tebessüm ve öksürüğünü bile kaçırmadan haber yapan basınımızın belli bir kesimi, bu haberin üzerine adeta yattı. Konuşmanın Türkiye medyasına yansımaması için önemli tedbirlerde bulunmuş olacaklar ki, BM Genel Kurulundaki XVI. Bededikt’in tarihî konuşmasının içeriğinden bir satır ile dahi olsa bahsetmediler.
Bahsetmeyen, bizim Kemalist ve liberal geçinen basınımız ve büyük yazarlarımız değil. Avrupa’nın da aynı yörüngede seyahat eden basını, hadiseyi ya görmezlikten geldi veya mümkün oldukça küçümsedi. Meselâ Spiegel dergisi, Papa’nın, BM’de üniversite hocası gibi konuştuğunu yazdı. Neocon ve neoliberallerin maddi ve manevî himayesindeki basından elbetteki müsbet akisler beklemek muhaldi. Yalnız; semavi dinlere, insani ahlâk ve değerlere taraftar olduğunu söyleyen basınımız da hadisenin farkına varamadı.
Papa’nın sözkonusu konuşmasını sabırla okumak, tahlil ile anlamaya çalışmak elbette ki kolay değildi. Saldırgan ateistlerin karşı gelişlerini atlatmaya çalışan Papa, ilmî olduğu kadar diplomatik bir üslup da kullanmış. Hıristiyanlık âleminin ruhanî lideri sıfatına ilaveten Vatikan Devlet Başkanlığı sıfatını da unutmamak gerekiyor.
İslâm âleminin diyanetle vazifeli siyaset ve din adamlarının, adalet, hukuk, çevre, aile, iffet ve namus, zararlı cereyanlar ve fukaralıkla ilgili söyleyebilecekleri hususları, tüm dünya devlet başkanlarına, global sivil örgüt temsilcilerine ve BM misyonlarına ders veren XVI. Benedikt’in konuşmasının Türkiye’de gündeme getirilmemesi hakikaten büyük bir kayıptır.
Hak ve hürriyetleri, terörü bahane ile global düzeyde tahrip eden eski komünist ve günümüzün yeni muhafazakâr ve yeni liberallerinin hiç de hoşuna gitmeyecek böyle bir konuşmanın BM’de yapılmış olması, söz konusu tahripkâr cereyan tehlikesinin—inşaallah—Batıda tanınmaya başlanması anlamına da gelebilir. İslâm âleminde ve Türkiye’de 12 Eylül ihtilâlinin, Avrupa ve Amerika’da ise 11 Eylül’ün ortaklaşa başlattıkları ahlâk, hürriyet, din ve insanî değerlerdeki küresel tahribâta karşı, Papa’nın, tekrar, temel prensip, düstur ve değerlere yönelmesi, ehl-i kitabın içindeki tehlikeyi gördüğü anlamına da gelebilir.
Ahirzaman dinsizlerinin Türkiyeli mülhidler aracılığıyla içimize attıkları fitne, yalnızca İslâm cemaatlerinin birbirlerinden kaçışıyla sınırlı kalmıyor. Global düzeyde, dinsizlerin tahribine karşı işbirliğine gidebilecek potansiyele sahip tüm oluşumları birbirlerine düşürmeye çalışıyorlar. En azından işbirliklerini önleyecek düzeyde ecnebilik, soğukluk ve diyalogsuzluğu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Papa’nın dünya milletlerine yönelik hayatî beyanlarının Müslümanlarca nazara alınmaması, bu kareye girse gerek.
Papa; adaleti, aileyi, namus ve iffeti, çevreyi, doğru hürriyeti, din ve vicdan serbestisini, adaletli paylaşımı ve zulme müdahaleyi savunuyor. İki milyarı aşkın Katolik âlemini temsil eden birisinin, şahs-ı mânevîsini seslendirdiği dünyayı nazara almamak, elbette ki akıllıların işi değil. Hıristiyanlık dünyasıyla insanî temellerde ve dinî ahlâkta işbirliğine gitmemek, mevcut neocon ve neoliberallerin tahriplerini kolaylaştırıp genelleştirdiğine göre, Müslümanların—güya—taassuplarından dolayı global ittifaklara kulaklarını tıkamaları, elbette ki zararlarına oluyor.
Şurasını da belirtelim ki, Papa’nın BM önünde sözcülüğünü yaptığı değerler, her şeyden önce Kur’ân’ın malıdır. O istikamette, Papa’nın ve Papa’nın iktibasta bulunduğu feylesofların seslendirdiği bu fikirleri, Peygamberimiz (asm) bin beş yüz sene önce daha kapsamlı, anlamlı ve derin bir şekilde dile getirmiştir. Arzu edenler, bir de bu nazarla âyet ve hadisi inceleyebilirler.
25.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|