Bir haftaya sığmayan Kutlu Doğum, yalnız Türkiye’de değil, bütün İslâm dünyasında ve hâsseten Batı dünyasında Hıristiyanlık âleminde de bütün haşmetiyle gündeme damgasını vurmuş ve çeşitli yayın organları ve her dalın ilim adamları muhtelif müsbet beyanlarda bulunmuşlardır. Kâinatın Efendisi Peygamberimizin (asm) “nasıl bir nur ve nasıl bir ziya” olduğu bütün ihtişamıyla ve endamıyla temâşâ edilmiştir.
Bunlardan bir tanesi, Almanya’nın dünyaca meşhur dergisi Der Spiegel’in tesbiti: (Allah im Abendland) “Batı’da Allah” başlıklı özel sayısı bütün dünyada yankı uyandırdı.1
Derginin Yazı İşleri Müdürü Dr. Rainer Traub, “İslâm Almanya’nın ortasına geldi, Almanlar bunun farkına varmalı ve kabul etmeli” dedi. Derginin bundan birkaç ay önce kapak konusu yaptığı “Dünyanın en güçlü kitabı: Kur’ân” başlığı altındaki tesbitleri ise: “Çölde doğan İslâm dini, bugün Batı Avrupa’daki on beş milyon göçmen ve mühtedinin hayatını şekillendirmektedir. Batı Avrupa’da hiçbir dinî topluluk bu kadar hızlı gelişmemektedir. Suudi Arabistanlı Fahd Matbaasının ifadesine göre yalnız bunlar, yılda sekiz milyonun üzerinde Kur’ân bastırıyor ve Mekke’ye gelen her ziyaretçiye ayrıca bir Kur’ân hediye ediyor. Nitekim sırf Arap dünyası değil, dünyanın her bir tarafında yaşayan birçok Müslüman ve gayr-i müslim, Allah’ın Hz. Muhammed’e neler söylediğini öğrenmek istiyor.”2
Bu gelişmeleri teyid eden bir iki örneği mazinin derin ve parlak sahifelerinden vermek istiyorum: Takriben bundan 100 yıl önce İngiliz mütefekkir Dr. Johnson, verdiği beyanatta; “Kur’ân öyle bir Peygamber sesidir ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi, saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlar” demiş.3 Bir diğer düşünür Bernard Shaw ise, 1927 yılında Avrupa’da toplanan, yüzlerce ilim adamının bulunduğu Külliyetü’l-Hukuk kongresinde, onlara ve bütün âleme dönerek şöyle diyor: “Hem Muhammed’in (asm) dini öyle bir dindir ki, insanın ayrı ayrı bütün milletlerini kendine celb edebilir. Ben görüyorum ve itikat ediyorum ki, beşere vaciptir ki, desin ‘Muhammed (asm) insaniyetin halaskârıdır.’ Ve halaskârlık namı ona verilmek lâzımdır...” Hem diyor: “Ben itikat ediyorum ki, Muhammed’in (asm) misli yani sîretinde, tarzında bir adam şimdiki yeni âleme reis olsa, hükmetse, bu yeni âlemin müşkilâtını halledip, bu yeni karmakarışık âlemde, müsâlemet-i umumiyeye ve saadet-i hayatın husulüne sebep olacak. Evet, bu yeni âlemin müsâlemet ve saadet-i hayatiyeye ne kadar şedid ihtiyacı var olduğunu herkes anlar..”4
Masamızdaki yeni bir belge de şu: Alman Prof. Dr. Thomas Nauman, yazarımız Tuğba Aktaş ile yaptığı mülâkatta diyor: “Medeniyeti dünyaya Hz. Muhammed (asm) öğretti. İşte ben o Muhammed’in (asm) önünde saygı ile eğiliyorum.”5
Bu gelişmelere ve “nur ve ziyanın” inkişafına ayrı bir delil İngiltere’de tahakkuk etmektedir. 2012 olimpiyatları için spor dalında barajı aşan 173 ülkeden katılacak olan 80 bin idareci ve sporcular için, başşehir Londra’ya yakın bir bölgede “olimpik köy” adı altında büyük bir tesis kurulmaktadır. Bu yeni köyün içinde 40 bin kişiyi içine alacak cami temeli atılmıştır.6
Bu müjde ve gelişmeler gösteriyor ki, Hz. Bediüzzaman’ın tabir ve tesbitiyle Efendimiz Peygamber-i Zîşânımız (asm) “Bütün ehl-i imana imam ve bütün insanlara hatiptir” Bu itibarla, Kutlu Doğum Haftası 365 günü içine almıştır ve almaktadır. Çağlara sığmayan “nur ve ziya”, bir haftaya sığar mı? Ve nasıl sığsın?
Dipnotlar:
1- Yeni Asya, 18.4.2008
2- Yeni Asya, Tuğba Aktaş, 17.4.2008
3- İşârâtü’l-İ’câz, B.S.N.
4- Mektûbât, B.S.N., s. 210
5- Yeni Asya, 20.8.2006
6- Vatan, 28.10.2006
25.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|