“Aşkın, beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıranbölümü etkisiz hale getirdiği, beyindeki kimyasallardan serotoninin aşıklarda ve saplantılı kişilik bozukluğu olanlarda aynı seviyede olduğu belirlendi. Aşık olan kişiler, sevdiklerine karşı muhakeme yeteneğini kaybediyor. ‘Aşıkken tamamen kör oluyor’ ve aşık olunan kişinin olumsuzlukları beynin bu bölgelerinin
çalışmaması nedeniyle görülemiyor.
“Beynin ‘zihin teorisi’ olarak adlandırılan ve başkalarıyla farklılıklarını ortaya koyan mekanizması da aşık olunca devreden çıkıyor. Bu nedenle kişiler aşık olduklarıyla aralarında bir ayrım yapmıyor ve onu
kendisi gibi görüyor.” (AA, 04.03.2008)
“Muhabbet gözü kusuru görmez” der Bediüzzaman.
Aşk da şiddetli bir muhabbet/sevgi olduğuna göre, kusur görmemesi çok normal. Aşkın gözü kördür yani.
Bilim adamları, bunun nörolojik sebebini “beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümün etkisiz hâle gelmesi” şeklinde teşhis etmişler.
Peki âşıkta başka nelere sebep olur bu muhakeme kaybı? Bediüzzaman’ın ilginç bir tesbiti daha vardır bu konuda:
“Bazan birşeye şiddetli muhabbet, o şeyin inkârına sebep olur.”
Haberde “..kişiler âşık olduklarıyla aralarında bir ayrım yapmıyor ve onu kendisi gibi görüyor” cümlesi, Said Nursî’nin bu tesbitini teyid ediyor olsa gerek. Her insan başka bir âlem olduğu halde, âşık maşukunu farklı bir kişi olarak kabul edemez, onu kendi rengine boyar, görmek istediği gibi görür bir anlamda. Bu da aslında onu inkâr etmek, yani onun farklı özelliklerini yok saymak anlamına geliyor.
Muhakemenin yitirilişine dair, Said Nursî’nin verdiği ilginç bir örnek daha vardır ki, benzerlerinin âşıklarca çok defa seslendirildiğini görürsünüz.
“Meselâ biri demiş: ‘Güneş mahbubumun hüsnünü (güzelliğini) görüp utanıyor; görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.’”
Bediüzzaman şöyle seslenir bu aşığa: “Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz İsm-i Âzamın bir sahife-i nuranîsi olan güneşi böyle utandırıyorsun?”
Demek insan, bazen sevdiğini yüceltmek adına, nicelerini yerebiliyor, nice hakikate zulmediyor.
Aslında, sadece karşı cinse karşı hissedilen aşkta değil; insanın hemcinslerine ya da bazı olgulara karşı zaman zaman duyduğu aşırı sevgi/taraftarlıkta da, bu muhakeme kaybı gözlenebilir. Yani tarafgir bir gözle bakmak, çoğu kere doğru sonuç vermez. Yine Said Nursî’nin ifadesiyle “Düşkün fikrin hakem olamaz”. Muhakemenin yitirildiği bir hâl, elbette sıhhatli bir hakemliğe engeldir. Zira iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt etmek için beynin muhakeme gücüne ihtiyaç vardır.
Aşkın bu olumsuz halinin doğurduğu en vahim sonuç ise, ebedî hayatla ilgili olsa gerek. Zira insanın bu geçici dünyada verdiği kararlar, sonsuz hayatını şekillendirecektir. “Muhakemesiz bir sevginin”, sonsuz hayatta karşımıza neler çıkaracağını tahmin etmek ise zor değil.
Bediüzzaman, insanın “âkibeti görmeyen kör hissiyâtı” ile “bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih” ettiğini söyler. Bu zaaf, âyet-i kerimede işaret edilen “Onlar, seve seve dünyayı ahirete tercih ederler” sonucuna kadar götürür insanı. İşte tam bir hamâkat hali, tam bir muhâkeme yitirilişi! Elması elmas bildiği halde, camı ona tercih etmek...
Şimdi, insanoğlunun bu zaafına Kur’ân asırlar önce işaret ettiği, binlerce tefsir bunu ortaya koyduğu, “Aşkın gözü kördür” darbımeselleriyle insanlık tarihine mal olduğu ve bugün pozitivizmi ilâh edinenleri sustururcasına bilimsel yöntemlerle de tesbit edildiği halde, bazı çevrelerin, hâlâ karma eğitimde diretmesi nedendir diye insanın aklına gelmiyor değil. Bu çevrelerin gözünü kör eden aşk, ne tür bir aşktır acaba!?
Bilim adamlarının bu tesbiti ışığında, karma eğitimde verimin neden düşük olduğu, şimdi daha iyi anlaşılıyor. Aşk ve cinsellik duygularının istismarının ortaöğretime kadar indiği günümüzde, “beyninde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümün etkisiz hâle geldiği” çocuklardan ne kadar verim beklenir ki? Kararı siz verin.
09.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|