*Toplumumuzda, her dönemde demokrasi sancıları yaşanıyor, malûm. “Ailede demokrasi, toplumda demokrasinin hareket noktasıdır,” tesbitinden yola çıkarsak, ailede demokrasinin ne durumda olduğu hakkında fikir üretebilir miyiz?
Cicoren, “Primo soeistosin iso conjugio eset” (İlk toplum evliliğin kendisidir) demiştir. Yani evlilikle beraber kurulan aile kurumu toplumun en küçük, ama belki en önemli birimini oluşturmaktadır. En önemli diyorum, çünkü aile, insan yavrusunun bilişsel, duyuşsal, fiziksel ve sosyal gelişim açısından ilk eğitimini aldığı yerdir. Aldığı bu eğitim ile kendisine, çevresine, topluma ve hayata dair kendi yaklaşımını geliştirecek ve söz konusu yaklaşım ile davranış ve tutumlarını şekillendirecektir. Dolayısıyla değindiğiniz nokta çok önemli. Ailede demokrasi, toplumda demokrasinin hareket noktasıdır ve demokrat bir aile ortamında yetişen çocuk ileride, içerisinde yaşayacağı demokratik bir toplumun güvencesi olur. Bu noktada şu soru da akla gelebilir: “Demokratik ailede yetişmeyen çocuklar demokratik topluma ayak uyduramaz ya da demokratik toplum olma yolunda hep engel mi oluştururlar?” Tabiî, buna kesin bir cevap vermek mümkün değil. Tam tersi de olabilir. Yani demokratik olmayan bir ailede yetişen çocuk yaşadığı baskı ve sindirmenin acısı ile demokratik bir toplum oluşmasında daha fazla gayret de gösterebilir. Ancak esas olan demokratik bir toplumu oluşturmak için demokratik aile yapıları içinde çocuklarımızı yetiştirmemiz gerekir. Dolayısıyla yeniden sorunuza dönersek; evet, toplumumuzda her dönemde demokrasi sancıları yaşanması ile ailede demokrasinin ne durumda olduğu hakkında fikir yürütebiliriz, ancak ben yalnız başına bunun bir gösterge olmadığını düşünüyorum.
* Ailede demokrasi neden gerekli?
Ailede demokrasi iki sebeple gerekli. Her ne kadar bu iki sebep birbirinin içine geçmiş olsa ve birbirlerinin sebep-sonucu olma gibi bir ilişki gösterseler de, önemlerine binaen ikisini de ayrı ayrı ele almak istiyorum.
Ailede demokrasi önemlidir, çünkü yapılan araştırmalar göstermektedir ki, demokrat anne-babaların çocukları duygusal olgunluk, toplumsal uyum, liderlik ve eğitimde başarı boyutlarında yüksek performanslara sahiptirler. Öte yandan bu araştırmalar zekâ puanları açısından da demokratik aile ortamlarında yetişen çocukların diğerlerine göre belirgin bir farklılık ortaya koyduğunu göstermektedir. Eğitim ve aile ortamlarında antidemokratik, yani baskıcı bir yetişkin tavrının çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine değinenler de işin bu yönüne dikkat çekmişlerdir. Meselâ İbn-i Haldun baskının çocuk üzerindeki etkilerini şöyle yorumlar: Çocuğun ailede ve eğitim sürecinin değişik kademelerinde karşılaştığı olumsuz koşullar asabiyet (hayal gücü, güç, kuvvet, v.s.) duygusunu zedelemektedir. Bu nedenledir ki, aile ve eğitim ortamlarında “asabiyet duygusu” zedelenen bireylerden oluşan toplum, gerçekte tüm aktivitesini yitirmiş, açık fikirli olmaktan uzak bireyler toplumuna dönüşmeye daha yatkındır. İbn-i Haldun’a göre baskıcı ortamda yetişen çocuklar dürüst ve açık fikirli insanlar olmak yerine, cezalandırılma korkusu altında ezilmiş, ikiyüzlü, zayıf kişilikli ve hilekâr tipler haline gelirler. Zamanla bu davranışlar bir alışkanlık ve karakter halini alır.
İkinci olarak ailede demokrasi önemlidir, çünkü demokrasi bir yaşama biçimi olduğu kadar aynı zamanda bir düşünce biçimidir. İnsan düşüncesine yerleşmediği sürece demokratik davranışlar hayata geçemez. Demokratik tutum ise demokratik değerlerin öğrenilmesiyle başlar. Demokratik değerler de büyük oranda hayata dair ilk düşüncelerin ve algılayışların oluştuğu, değer ve erdemlerin kazanıldığı aile ortamında edinilebilir. Dolayısıyla ailede demokrasi, toplumda demokrasinin teminatıdır.
*Bu demokrasinin ilkeleri nelerdir?
Ailede demokrasinin temel ilkeleri ailede herkesin gücü ve kapasitesine göre adil olarak yapılmış iş bölümü, her bir aile bireyinin aileye maddî ya da manevî anlamda katkıda bulunması, yaş ve cinsiyet gözetilmeksizin her bir aile bireyin aile ile ilgili konularda söz sahibi olması ve ifade ettiği düşünce ve kanaatlere saygı gösterilmesi, aile üyelerinin kederlerinin ve sevinçlerinin paylaşılması ve aile itibarının korunmasıdır. Elbette her çocuğun değişik hayat dönemlerinde ihtiyaçları farklı olacaktır. O yüzden eşit davranmak, adil olmak anlamına gelmez.
* Peki, ailede demokrasi nasıl korunacak ve geliştirilecek?
Ailede demokrasinin korunması ve geliştirilmesi için öncelikle oluşması lâzım, yani anne-baba iyi bir demokratik model oluşturacaklar ki, çocuklar bu model üzerinden aile içindeki demokratik yapıyı görsün, anlasın ve özümsesin; sonrasında da koruyup geliştirsin. Anne-babanın iyi bir demokratik model oluşturabilmesi için de bu konuda kendilerini eğitmeye önem vermeleri gerekir. Bu noktada eğitim sistemi içerisinde de demokratik aile yapısı ve demokrat anne-baba modeli olma konusunda da her öğrencinin, belki lise ya da üniversite düzeyinde geleceğe yönelik eğitilmeleri gerekir. Ancak bunun da ötesinde anne-babalar konuyla ilgili yazılmış kitapları okuyarak, düzenlenen seminer ve konferansları takip ederek kendilerini geliştirmelidirler.
*Ailedeki demokrasi için, “aile psikolojisini sağlıklı kılan bir unsur” diyebilir miyiz?
Ailede demokrasi aile bireylerinin birbirlerini dinledikleri, birbirlerinin hakkında olumlu ve olumsuz bütün duygularını doğru yollarla birbirlerine ifade ettikleri, birbirlerini mutlu ve başarılı olacakları işlere teşvik ettikleri, ailenin gündeminde olan iş, tatil veya ziyaret -her ne ise- planladıkları, kaygılarını, korkularını, sevinçlerini ve şikâyetlerini paylaştıkları, hem birbirleri ile, hem de diğer insanlarla çatışmalarını çözümlemek için birbirlerine destek verdikleri bir yapı kurduğundan, ailede demokrasi doğru olarak anlaşılıp sağlıklı şekilde işletildiği takdirde aile psikolojisini sağlıklı kılan bir unsurdur, diyebiliriz.
*“Aile içi şiddet”i de oldukça yaygın bir şekilde yaşıyoruz. Şiddetin olduğu bir ailede demokrasiden söz edilebilir mi?
Evet, maalesef, aile içi şiddet yaygın bir şekilde yaşanıyor ülkemizde. Şiddetin olduğu yerde tabiî ki, demokrasiden söz edilemez. Söz edilse bile şiddet gören bir eş ya da çocuk toplumda ya da ailede demokrasiye inanmaz. İşin kötüsü, şiddet görerek büyüyen bir çocuk, kuvvetle muhtemeldir ki, büyüdüğünde aile ve toplum hayatında karşılaştığı problemleri çözmek için demokratik yollara değil, şiddete başvuran bir insan olacaktır. Dolayısıyla, tekrar ediyorum, şiddetin olduğu yerde demokrasi olmaz. Demokratik aile ortamlarının oluşması için, en öncelikli olarak, şiddetin ortadan kalkması lâzımdır. Çocuklarımıza kaba gücün değil, konuşma ve anlama gayretinin sorun çözmekte etkili olacağını göstermemiz gerekir.
*Ailede otoriter kuvvetler var. Ve bu kuvvet –bizim toplumumuzda- genel itibarıyla babaya ait. Peki, otoriteyle demokrasi kavramı iç içe durabilir mi?
Tabiî, bu otoriteden ne kastettiğinize bağlı. Demokrasi ile otoritenin iç içe durabilme imkânı... Öncelikle, demokrasi, toplumsal yaşamın içinde farklılıklarını birbirine zarar vermeden yaşatılabilmesidir. Ancak burada birbirine zarar vermemek önemlidir. Dolayısıyla demokratik toplumlarda ve ailelerde demokrasi adına sınırsız ve sonsuz özgürlüklerden bahsetmek doğru değildir. Bu anlamda özgürlüğün sınırlarını çizme anlamında otoriteye ihtiyaç vardır. Demokratik toplumlarda bu otorite hukuktur, ailelerde ise babadır. Aileyi konuştuğumuz için babayı ele alalım. Demokratik aile kuralsız aile anlamına gelmediğinden, aile için konulan kurallara uyulup uyulmadığı babanın otoritesi ile takip edilir. Bu takipte sevgi dolu, ama pozitif disiplinin her zaman korunduğu bir tavır vardır. Bu tavırla kurulan ve yaşatılan demokratik aile ortamında çocuklar özgüven, özsaygı duyguları gelişmiş iç denetimle birleşik, girişimci, özgür, kararlarını kendi kendine verebilen, sorumlu kişiler olarak yetişir. Ancak otoriteyi her davranışında kullanıp bir tutum haline getirdiyse baba, orada da demokratik aile yapısından değil, otoriter aile yapısından söz etmek mümkün olur ve demokratik aile yapısında yetişen çocuğa dair biraz önce söylediğimiz bütün özelliklerin tam tersi, otoriter aile ortamında yetişen çocuklarda kendini gösterir.
Kemal Sayar kimdir?
1966 yılında Ordu’da dünyaya gelen Kemal Sayar, ilk ve orta öğrenimini Zonguldak Hisarönü 27 Mayıs İlkokulunda ve Eskişehir Anadolu Lisesinde tamamladıktan sonra, 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalında uzmanlık eğitimine devam etti. Ardından Vakıf Gureba Eğitim Hastanesi ve Çorlu Asker Hastanesinde psikiyatri uzmanı unvanıyla görev yaptı. 2000 yılında psikiyatri
doçenti oldu. 2000-2004 yılları arasında KTÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak bulundu. Çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde danışmanlık ve hakemlik yaptı. Psikiyatri konulu çok sayıda kongre ve sempozyumda düzenleyici ve konuşmacı olarak yer aldı. 2004 yılından bu yana, Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 13. Psikiyatri Kliniği Şefliği ve Başhekim Yardımcılığı görevini yürütmekte olan Kemal Sayar, evli ve iki çocuk babasıdır.
(Bizim Aile, Mart-2008 sayısından alınmıştır)
|