Tayfun Talipoğlu’nun yıllardır yaptığı “bir yol hikâyesi” değil bu. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmek için yaptığı bir yol haritası da değil.
İnsan bir yolcudur... “Âlem-i ervahtan, rahm-ı maderden, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden, köprüden geçen ebedü’l-âbâd tarafına” giden bir yol haritasıdır kastettiğimiz.
Gündelik olaylarda bu yolculuğun farkına bile varmadan yaşanan hayatları bir düşünün. Siz, isteyin veya istemeyin, bu yolculuk devam ediyor. Hiçbir boşluk ve unutkanlık bunun önüne geçemiyor.
Böyle bir yol haritası kırtasiyelerde bulunmaz. Hiçbir harita mühendisinin de bunu şekillendirmesi ve projelendirmesi mümkün değildir.
Bu bir hikâye değil. Bu bir patika yol da değil. Bu alelâde bir olay da değil. Bu yolun ve yol haritasının ne hassas kameralar ile kayda alındığını, kayıtdışılığın hiçbir şekilde mümkün olamayacağını biliyoruz. Bu serbestçe oynanan bir oyun gibidir. Sonucu, oyundan sonra belli olacaktır. Yol, yol olmalı. Ne güzel söylemiş Yunus Emre: “Yol odur ki doğru vara”
Bu yolculuğun her insanın omuzuna yüklediği öyle büyük sorumlulukları vardır ki, onu kazanmak için, Amerika ve İngiltere kadar servetimiz olsa, aklımız da varsa, tereddütsüz sarfederiz.
Bu bir yoldur, hem de çok ciddi bir yoldur. Bu yolun basamak ve kategorilerini iyi bilmek gerekiyor. Bu yolun ne zaman biteceğini kimse kestiremiyor. Günde yüz elli bine yakın insan, bu yolu kabre taşıyor. İki yüz bine yakın insan da hayata “merhaba” diyor.
İşte bütün yollar bu yollara bağlıdır. Hiçbir kimse bu yolun çizgisinden dışarı çıkamaz.
06.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|