“Zalim bir sultana karşı doğruyu haykırmak cihadın en büyüğüdür.”1
Bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz (asm) böyle buyuruyor.
Gün gelir zalim bir sultana karşı hakikatleri haykırmak gerekebilir. Gereklidir de. Çünkü kuvvetli hakikatler, zayıf ellerde zayıf gözükmemelidir.
Birgün zalim Haccac’ın yanında Hz. Hüseyin’den söz açılmış, Haccac, onun Peygamberimizin (asm) kız çocuğundan olduğunu belirterek Efendimizin (asm) zürriyetinden olmadığını söyleyecek kadar bir küstahlıkta bulunmuştu.
Oysa Ehl-i Beytinden olan Hz. Hüseyin’e karşı da özel bir ilgi ve sevgisi vardı Peygamberimizin (asm). Bir gün Ashabıyla giderlerken çocuk yaşta olan Hz. Hüseyin’e rastlamış, onun çocuklarla oynadığını görünce ellerini açıp onu yakalamak için ilerlemişti. Hz. Hüseyin kaçıyor, Peygamberimiz de (asm) onu yakalamak istiyordu. Sonunda yakaladı. Bir eliyle kafasının arkasını diğer eliyle de çenesinin altını tutup öptü ve “Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin’denim. Allah’ı seven Hüseyin’i sever. Hüseyin torunlarımdan bir torundur” buyurdu.2
Efendimizin (asm) “Hasan ve Hüseyin, Cennet gençlerinin efendileridir”3 buyurduğunu da biliyoruz. Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i kastederek, “Ben bunlarla barış içinde olanlarla barış içinde olurum. Çarpışanlarla da çarpışırım” dediğini de.4
Görüldüğü gibi Cennet gençlerinin efendilerinden olan, Resûlullahın (asm) sevgisini özellikle yönelttiği, onu sevmeyi Allah sevgisinin gereği olarak gösterdiği Hz. Hüseyin’i sevmekten başka birşey yapamayız bir Müslüman olarak.
Ne var ki zalim Haccac böyle değildi. Yanındakilere Hz. Hüseyin için, “O, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) zürriyetinden değildir” demesin mi? Bunun İslâmla, insaniyetle, insafla, vicdanla bağdaşır yanı yoktu.
Bunca gerçekler göz önündeyken, bu kendini bilmez zalime hakkı haykırmanın tam zamanıydı. Toplantıda bulunan büyük âlim Yahya bin Ya’mür, hemen “Ey Emir, sen yalan söyledin” diyerek bir çıkış yaptı. Havadan sudan bahanelerle kelle uçuran zalim, müthiş bir kızgınlıkla, “Ya bu söylediğini âyetten ispat edersin, ya da seni öyle bir öldürürüm ki etlerini lime lime yaparım” diye çıkıştı.
Yahya bir Ya’mür, En’am Sûresinin 84 ve 85. âyetlerini okudu. Hz. Âdem’e yapılan ihsanlardan bahseden âyetler şu meâldeydi: “Biz ona İshak’ı ve Yakub’u ihsan ettik ve hepsini de doğru yolda muvaffak ettik. Daha önce de Nuh’a ve onun neslinden Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da hidayet ve muvaffakiyet vermiştik. İyilik yapan ve iyi kullukta bulunanları Biz böyle mükâfatlandırırız. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas’a da öylece ihsanda bulunduk. Onların hepsi de salih kullardandı.”
Sonra da şöyle dedi Yahya bin Ya’mür: “Görüldüğü gibi âyet Hz. Meryem’den doğan Hz. İsa’nın Hz. Adem’in zürriyetinden olduğunu bildiriyor. Bunun gibi Hz. Ali’nin oğlu olan Hz. Hüseyin de, annesi tarafından Hz. Muhammed’in (asm) zürriyetindendir.”
Haccac zalimdi, ama yeri gelince hakperest de davranabiliyordu. “Doğru söyledin” deyip gerçeği kabul eti. “Amma sen beni meclisimde yalanlamaya kalktın” diye ona yüklenmekten de kendini alamadı. Sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen Yahya bin Ya’mür buna da şu cevabı verdi: “Allahu Teâlâ, gerçekleri gizlememeleri, halka bildirmeleri için peygamberlerden bile söz almadı mı? Kur’ân’ında, ‘Hatırla o zaman ki, Allah, kendilerine kitap verilenlerden, ‘Onu insanlara açıkça bildireceksiniz ve gizlemeyeceksiniz’ diye söz almıştı. Onlar ise bu sözü arkalarına atıp onu az bir menfaatle değiştiler. Ne kötü şeydir o satın aldıkları!’5 buyurmuyor mu?”
Buna da bir cevap bulamamıştı Haccac. Gerçek bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştı. Ama Yahya bin Ya’mür de Horasan’a sürülmekten kurtulamadı.6
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Menakib: 31.
2- Müsned, 4:172; İbni Mâce, Sünen: 1:51.
3- İbni Mace, Sünen: 1:52.
4- İbni Mâce, Fiten: 20
3- Münâzarât, s. 37-38.
5- Âl-i İmran Sûresi: 187.
6- Müstedrek, 3:164-165
10.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|