Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Şehit anaları ve başörtüsü

Kuzey Irak’a yapılan son askerî operasyon ve şehit olan askerlerimiz ve onların tabuta sarılmış analarının, bacılarının, eşlerinin gözyaşları. Mümkün olsa milletimiz hepsine tek tek başsağlığı verecek, tesellî edecek. O fedakâr anaları, bacıları fedakârlıklarından dolayı tebrik edecekler. Dikkat edilirse çoğunun başı örtülü. Acaba o başörtüsü düşmanları, şehit analarının bu görüntülerini görünce ne düşünüyorlar!

Nasıl oluyor da, bu insanlar vatan için evlâtlarını verirken birer kahraman oluyor da, aynı ana ve bacılar bir gün sonra girmeye çalıştığı kurumlarda, vatan hainiymiş gibi muâmeleye tabi tutuluyor! Meclisteki çoğunluk ve yüzde seksene varan milletin desteğine rağmen hâlâ bu saldırgan tavır niye? Bunların, şehit düşen, arkasından şehit düşmeyi bekleyen diğer askerlere ve şehitlerini gözyaşlarıyla karşılayan o analarada mı saygıları yok! O şehit analarından biri, bir gün sonra sizin kurumunuza gelse onu başörtüsünden dolayı içeri almayacak mısınız?

Hakikaten siz ne azgın bir azınlıkmışsınız böyle! Dünya özgürlüklere koşarken, kendinizin dışındaki büyük bir çoğunluğun özgürlüklerinin kısıtlanması için yapmadığınız şirretlik kalmadı. Sizin dünyada başka bir örneğiniz yoktur herhalde. Yoksa sizin ilgi sahanız eğitim ve özgürlükler değil de son günlerde yakalanan bazı öğretim üyeleri gibi çeteler midir?

Bu yasağı savunanlardan biri de İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak. Kendisiyle hemşeriyiz, hatta aynı ilçedeniz. Bu tutumunu üzüntüyle takip ediyoruz. Hâlbuki bizim buralarda nice zorluklarla bir yerlere gelenlerden, büyük beklentiler olur. İlk önce “Başı örtülü olanlara hak ettiği notu veremeyebiliriz” dedi. Şimdi ise “Kapıda durup hiçbir başörtülü öğrenciyi içeri almayacağını” söylüyor. Başörtüsüne, doğup büyüdüğü bu Anadolu beldesinden dolayı yabancı olmasa gerekti! Muhafazakâr bir çevreye sahip olan buradaki başörtülü insanlardan şimdiye kadar ne zarar gördü acaba? Acaba buradan başörtülü yakını, tanıdığı, akrabası veya bir şehit annesi gelse, onlarıda mı kapıda durup içeri almayacak! İnsana saygı böyle mi olmalı? Herkese saygı varken, kendi analarınıza, bacılarınıza, kızlarınıza saygı yok mu? Mesut Parlak Hoca emekli olduktan sonra siyasete atılacağını söylüyor. Yasakçılığın savunucusu olan CHP’nin Malatya’daki oy oranı, neredeyse bir milletvekilini zor çıkaracak kadar düştüğü ortada. Bu yasakçı kafayla, buralarda nasıl siyaset yapmayı düşünüyor acaba!

Bu yasakçılardan biri de emekli bir general olan Doğu Silahçıoğlu. İşi İslâmiyet düşmanlığına kadar vardırmış. Geçenlerde marjinal bir gazetede yazdığı yazıda, içinde geçen İslâmî kelimelerden dolayı, İstiklal Marşından rahatsız olduğunu söylemiş. Bu düşünceye sahip bir generalin, orduya verdiği katkı ne olmuştur acaba? Maneviyât, moral her kurumdan daha çok asker için gerekmez mi? Askerlik savaş demektir, savaş demek, ölüm ve ölüme yakın olmak demektir. İstenilmese bile karşı karşıya gelinen bu durumda, bir insanı hayatı bırakıp ölüme götürecek olan ne olabilir? Hayatı, sevdiklerini bırakıp genç yaşında bir askere hayata rağmen ölümü ne tercih ettirebilir? Hele bu zamanda hayatın bütün câzibesiyle insanın yüzüne güldüğü bir yaşta, şehitlik müjdesinden başka o askeri ölüme ne razı edebilir? Hem mâneviyatsız, moralsiz bir askerle cephede ne yapılabilir? Ölümün uzağındayken sloganik lâflar etmek kolaydır. Fakat cephede ölümün yakınındayken bu işler konuşulduğu gibi kolay olmasa gerek.

Durum buyken, Doğu Silahçıoğlu gibilerin yüzünden, cephedeki asker, kendisini görmeye gelen anasını başörtüsünden dolayı göremese, o askerin başındaki subay, namaz kılıyor, hanımı başörtülü diye ordudan atılırsa, bu durum kimin işine yarar. Bir millet bundan dolayı rencide olmaz mı? Bir taraftan televizyonlarda olmayan çocuğunu bile askere göndermeyeceğini söyleyenler, diğer taraftan şehit düşen evlâdının acısına rağmen, gerekirse diğer çocuğunu da vatan için verebileceğini söyleyenler. Hâl böyleyken bu insanlara, başörtüsü ve namaz gibi ibadetlerinden dolayı düşmanca muâmelede bulunulması doğru mudur? Hem de bu işin uzağındaki bir avuç çığırtkanın, onların irtica, gericilik gibi simgeleri yüzünden. Her şeye rağmen bu millet ordusunu seviyor. Doğu Silahçıoğlu gibilerin sayılarının fazla olmadığına, yapılan yanlışların bir gün düzeleceğine inanıyor.

Hem, dost ve düşman tanımı, tarihî süreçte kazanılan birikimlerle yapılmalı. Yoksa bir avuç marjinalleşmiş siyasetçinin ve köşe yazarının kışkırtıcı tarifi ile yapılırsa, milletin genelini düşman diye karşınıza almanız gerekecek. O azgın azınlığın içindeki vehimlerin, korku ve düşmanlıkların olduğu sembollerle dünyaya bakılırsa, bu milletin düşmanca birbirinden ayrışması kaçınılmaz olacaktır.

Endişe dinin istismarı ise, bu memlekette ona gelene kadar neler istismar edilmiyor ki! Hem istismar ediliyor diye bir şeyin aslı yasaklanır, ortadan kaldırılmaya çalışılırsa, geride yasaklanmadık ne kalır! Asıl ile istismarı birbirinden ayırmalı, ayrılmadığında asıl ve asılın samimî temsilcileri mağdur, istismarcılar ise her zaman korunmuş olur.

Zafer AKINCI

10.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri