|
|
Müjdeleyiniz, korkutmayınız!
Bu yazıyı okuduğunuzda “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nün üzerinden birkaç gün geçmiş olacak. Bu yılki konuşmalar arasında sanırım ilk hatırlanacak olan, Başbakan’ın Uşak’ta yaptığı konuşma olacak. Bu konuşmada kapitalist ekonominin temel tercih ve paradokslarına eleştiri yanında, bu toprakların insanlarının referans değerlerine atıflar da vardı. Atıflarda geleceğe dair sanki bir korku ve endişe hissediliyordu.
Uzun yıllar ülkemizde ve birçok dünya ülkesinde nüfus planlaması adı altında ‘nüfus kontrolü’ uygulamasının yapılması, kadının eğitiminin yükselmesi ve iş hayatına katılımı, şehirleşme ve nüfusun giderek büyük merkezlerde yoğunlaşması, TV ve diğer iletişim imkânlarının artması doğurganlığın düşmesine, evlenme yaşının yükselmesine sebep olmuş gibi gözükmektedir. Aşırı ferdiyetçi hayat anlayış ve bunun tabiî sonuçlarından biri olarak, evlenme yaşının yükselmesi özellikle büyük şehirlerde aile başına düşen ortalama çocuk sayısında düşmeyi de beraberinde getirdi.
Nüfus planlaması konusunda üretilen slogan bana hep trajikomik gelmiştir. Hani özellikle gelir durumu düşük ailelere “bakabileceğin kadar çocuk” mesajı verilmekte olanı. Yani aile asgarî ücretle geçiniyorsa hiç çocuk sahibi olmaması, çok zenginse onlarca, yüzlerce çocuk sahibi olması gibi bir yere götüren bir mesaj çıkabiliyor. Asgarî ücretlinin bakamayacağı için hiç çocuk sahibi olmaması gibi, çok zenginin çok çocuk sahibi olması da hem yanlış hem de fiilen mümkün olmayan bir durumdur. Hem inancımıza göre rızkı veren Allah olduğuna göre çocuğun rızkı için endişeye gerek olmaksızın helâl dairede nafakayı kazanmak için çalışmak gerekiyor. Bu hikmetli durumu aynelyakin yaşayarak teyit etmiş bir kardeşiniz olarak tasdik ediyorum. Çocuk bir aile ve toplum için rahmet ve berekettir.
Başbakan’ın konuşmasına dönersek kapitalist ekonomiye temel bir eleştiri ve “Bir ekonomide aslolan insandır” diyerek doğru bir yaklaşım kuruyor. Yine Başbakan “2030 yılında Türkiye’nin nüfusunun çoğu da 60 yaşın üzerinde olacak” derken hem bir projeksiyondan haber veriyor hem de endişesini dile getiriyor. Bizim hükümetlerimiz ve devletimiz 20-30 yıllık öngörülerle pek ilgilenmediğinden bu projeksiyon doğru çıkmasa bile çok anlamlı olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Hani bir reklâm şarkısında olduğu gibi “çocuk da yaparım, kariyer de”nin ikinci kısmı daha cazibedar görünüyor. Bazen bu reklâm şarkısı “iki kariyer, bir çocuk” şeklini alabildiği gibi, çocuk sahibi olmak konusunda veya çocuk sayısını belirlemede, erkekler giderek söz haklarını kaybediyorlar. Bu anlamda belki Başbakan’ın erkeklere değil de kadınlara çağrı yapması, muhatabını bulmak anlamında daha doğru olmuştur.
Başbakan konuşmasında sanırım metin dışına çıkarak ve irticalen yaptığı bölümde, “İnsan varsa başarı var, insan yoksa bunların hiçbiri yok. Bunlar ne yapmak istiyor? Bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyorlar, yaptıkları şey bu. Eğer nüfusunuzun azalmasını istemiyorsanız, bir ailenin 3 tane çocuğu olmalı. Takdir sizindir, o ayrı bir mesele” şeklinde birkaç cümle sarf ediyor. “Kökümüzü kazımak istiyorlar” sözü vermek istediği mesajda yapmak istediği işe de, uymamıştır. Bir taraftan demokrasimizin standartlarını yükseltmek için girmeye çalıştığımız AB, diğer taraftan kökümüzü kazımak, yan yana şık durmuyor. Kanaatimce, endişeler doğru olmakla birlikte bunu dile getirirken biraz daha sakin ve lâtif ifadeler seçmek uygun olacaktır. Hem korkutmak değil, tedbir alıp, tevekkül edip, müjdelemek daha çok yakışır.
|
Emin Talha Karamusa
10.03.2008
|
|
Demokrasi bir gün gelir hepinize lâzım olur
Yine Genelkurmay sitesi, yine gece yarısı, yine kötü bir metin, yine sivil siyasete verilmiş bir muhtıra. Tek bir farkla; açıklamadan sonra televizyonlara canlı bağlanan CHP’li yöneticiler çocuklar kadar şen değildi. Erdoğan Teziç “Oh dünya varmış” deyip huzur içinde yatağına gidemedi. İş adamları, gazeteciler ve aydınlardan “Ne darbe, ne şeriat” naraları duyulmadı. Çünkü bu sefer muhtıranın muhatabı ne dincilerdi ne de bölücüler. En laik en ulusalcılardı.
Operasyon da operasyon diyen, savaş tamtamlarını ahenkle çalan partilere bu kadarı yetmemişti. Başörtüsü konusunda bir din âlimi gibi fetva veren Baykal, operasyon sırasında da elinde çubuğu harita üzerinde savaş taktikleri veren bir emekli paşayı andırıyordu. Genelkurmay’ın, Diyanet İşlerine benzemediğini, olan biteni de seyretmeyeceğini kestiremedi.
“Her Türk asker doğar” sloganının hayat felsefesi haline getirenler, internetten gelen bu gece yarısı metni üzerine asker olduklarını, general olmadıklarını tecrübe etmiş oldu. Muhtırayı yiyenlerin sabah sabah yaptıkları şaşkın açıklamaları duyunca, “Siz yeni düştünüz galiba” demekten kendimizi alamadık.
Sayın taze mağdurlar, size 28 Nisan’ın ilk saatlerinde ekran ekran dolaşan CHP’li yöneticilerin sözleriyle hitap ediyoruz: “Evet, tabiî bu bir muhtıradır.”
Ancak onlar gibi şen değiliz. Yarattığınız militarist dalganın sizi bile önüne katıp götürebileceğini yüzünüze vurmak istemiyoruz. “Demokrasi bir gün gelir hepinize lâzım olur” dememiş miydik de diyerek üste çıkmıyoruz.
Kanlı bayraklarınızla, en büyük bayrak yarışlarınızla, militarist beyanlarınızla, linçlerinizle, vatana ihanet temalı yazılarınızla ektiklerinizi biçtiniz, oh olsun demeyi aklımıza dahi getirmemeye çalışıyoruz.
Biz her zaman sivil siyasetin yanındayız. Ne darbe ne statüko, ne darbe ne milliyetçilik, ne darbe ne Kemalizm demiyoruz. Hâlâ ne darbe ne darbe.
|
10.03.2008
|
|
Daha iyi bir demokrasi için; AB
Hükümetin uzun bir süredir unutmaya yüz tuttuğu Avrupa Birliği projesini hatırlatmak ve göreve dâvet etmek için imza kampanyası başlatıldı. Kampanyada AB için “söz değil, somut adımlar atılmasının beklendiği” ifade edilirken “kaybedilen zamanın telâfi edilmesi” istendi. Hükümetin özgürlük anlayışının çoğulcu demokrasinin gereği olan bütün hak ve özgürlüklere sahip çıkması gerektiğine vurgu yapılan kampanyada şu çağrıda bulunuldu:
“Hatırlatıyoruz!
İçeride ve dışarıda, Türkiye’nin Batı’dan ve dünyadan uzaklaştığı izlenimini silecek, kaygıları giderecek tek yol AB çıpasıdır. AB üyeliği, Türkiye’de laik demokrasinin, ekonomik ve siyasî istikrarın, sosyal refahın güvencesidir.
Böyle olduğu için 50 yıldan beri bir devlet politikası olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak bugün, bu çıpanın zayıfladığı, Türkiye’nin başka mecralara kaymakta olduğu görüşü hakimdir. Her ne kadar aksini iddia etseniz de bu görüş içeride ve dışarıda giderek yaygınlaşmaktadır.
AB çıpasına tutunmanın yolu, AB yolunda kararlılıkla ilerlemektir. İcraattır. İcraatın ölçüsü, bakanların Avrupa’da kaç el sıktığı, bürokratların Brüksel’de kaç toplantıya katıldığı değil, hükümetin attığı adımlar ve aldığı sonuçlardır.
Son üç yıldır olduğu gibi, “önce iç politika, sonra AB” anlayışı ile bu sürecin ilerlemesi mümkün değildir. AB’yi bir dış politika meselesi olarak görmekten vazgeçilmelidir. AB, toplumsal hayatın bütün alanlarını düzenleyen bir yeniden yapılanma sürecidir. Başlı başına bir iç politika meselesidir. Ve sadece 2008 yılında değil, üyeliğe kadar her yıl için öncelikli gündem maddesi olmalıdır.
Siyasî reformlar hızla hayata geçirilmeli, ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalı, 301 gibi sembolleşmiş demokrasi ayıplarından kurtulunmalıdır. Bizler, hükümeti göreve çağırıyoruz. Kamuoyunun geniş desteği ile iktidara gelmiş, Meclis’te çoğunluğa sahip bir hükümetin, verdiği sözleri tutmamasının hiçbir izahı olamaz.
Eğer AB üyeliği hedefini gerçekten benimsiyorsanız, bunu ıspatlamanın tam zamanıdır.
Sözünüzü tutun, 2008’i ve takibeden yılları birer AB yılı yapın.”
Kampanyaya destek vermek için “Adınızı, soyadınızı, mesleğinizi ve bildiriyi onayladığınızı belirten bir mesajınızı” [email protected] adresine göndererek katkıda bulunabilirsiniz.
|
10.03.2008
|
|
“Kürt sorunu” Diyarbakır’da tartışılacak
Abant Platformu 28-29 Mart 2008 tarihlerinde “Kürt Sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” üst başlığıyla Kürt sorununu Diyarbakır’da masaya yatıracak.
Türkiye’nin uzun yıllardan beri üzerinde durduğu Kürt sorununa farklı yönleriyle çözüm üretmek amacıyla toplanacak olan Abant Platformu, konuyu iki gün boyunca “Kürt sorunu; tarihi arka plan, ortak miras ve geleceğin keşfi, dünya pratiği: Karşılaştırmalar ve modeller, geçmişin muhasebesi, arayışlar ve çözümler” alt başlıklarıyla tartışacak.
Diyarbakır Class Hotel’de gerçekleştirilecek olan toplantıya 150 civarında fikir adamı dâvet edildi. Dâvete olumlu cevap verenler arasında dikkat çeken isimler yer alıyor; Urfa Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Ali Fuat Bucak, Aysel Tuğluk, Binnaz Toprak, MİT Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Cüneyt Ülsever, TESEV’den Dilek Kurban, Emre Aköz, Eser Karakaş, Gökhan Bacık, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, Kenan Gürsoy, Mehmet Altan, Mustafa Akyol, Sefa Kaplan, Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı Sertaç Bucak, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı İsmail Bedirhanoğlu, Şahin Alpay, Mustafa Karaalioğlu, Altan Tan, Ali Bayramoğlu, Mahmut Övür, Ferhat Kentel ve Naci Bostancı.
|
10.03.2008
|
|
Töre cinayetlerini önleme derneği
Mardin’de kadınlar tarafından töre cinayetlerini önlemek amacıyla ‘Töre Cinayetlerini Önleme ve Kadın Potansiyelini Değerlendirme Derneği’ (TÖRKAD) kuruldu. Dernek kurucusu Zeynep Alkış, töre cinayetlerini önleme konusunda toplumu bilinçlendirecek eğitici programlar; kadın potansiyelini her alanda değerlendirecek eğitsel, sanatsal, sosyal ve kültürel faaliyetler; kadın ve aile sağlığı konusunda projeler gerçekleştirmek ve kadın bilincini arttırmak amacında olduklarını söyledi. Töre cinayetleri üzerinde çalışmalarda bulunacak olan TÖRKAD Derneği’nin, ‘Bölgenin makus talihi’ gibi gösterilen töre cinayetlerine farklı bir perspektif ve anlayışla yaklaştıklarını anlatan Alkış, bu çalışmanın sosyal bilimci, ilahiyatçı, eğitimci ve hukukçulardan oluşan bir heyetle gerçekleştirileceğini söyledi. Töre cinayetlerinin İslâm dini ile yakından uzaktan hiçbir ilgisinin olmadığına dikkati çeken Alkış, İslâmiyetten önce de töre cinayetlerinin yaşandığına kaydetti.
|
10.03.2008
|
|
Teklif Çağrısı: Sivil Topluma Yaklaşım ve Katılımcı Yerel Projeler
Türkiye’de Sivil Toplumun Güçlendirilmesi girişimi altında yeni bir hibe uygulaması başlamıştır. Bu hibe programı öncelikle yerel düzeyde çalışmalar yapan STK’ların küçük ölçekli projelerine destek vermeyi amaçlamaktadır. Programın hedef grubu idarî konular, işbirliği, ağ oluşturma, kaynak geliştirme ve uluslararası diyalog konusunda sıkıntılar yaşayan orta ve küçük ölçekli yerel sivil toplum kuruluşlarıdır. Ancak programın ilk öncelik alanı kapsamında ulusal düzeyde çalışan STKların sivil toplumda bütüncül yaklaşıma yönelik projeler geliştirmesi de teşvik edilmektedir.
Hibe başvuruları için son teslim tarihi 9 Mayıs 2008’dir. Bu teklife çağrıya ilişkin başvuru rehberi ve diğer belgelere Merkezi Finans ve İhale Birimi’nden adresinden ulaşılabilir. Hibe uygulamasına ilişkin daha fazla bilgi Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi’nden (www.stgm.org) temin edilebilir.
|
10.03.2008
|
|
16. AB-Türkiye Gazeteciler Konferansı yarın başlıyor
1992’den bu yana her yıl düzenlenen AB-Türkiye Gazeteciler Konferansı’nın on altıncısı, yarın Sabancı Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek.
Forum, Avrupa Birliği ve Türkiye’den tanınmış gazetecileri bir araya getirecek. Tartışmalar, AB-Türkiye ilişkilerindeki algılama ve gerçek arasındaki farklılıklar üzerinde yoğunlaşacak.
Bu yılın katılımcıları arasında Florence Aubenas - Le Nouvel Observateur (Fransa), Manuel Erice – ABC (İspanya), Walter Friedl – Kurier (Avusturya), David Gardner - The Financial Times (İngiltere), Costas Iordanidis – Kathimerini (Yunanistan), Atanas Todorov Matev – BTA (Bulgaristan); Türkiye tarafından ise Mehmet Altan (Star), Ergun Babahan (Sabah), Abdülhamit Bilici (Zaman), Mehmet Ali Birand (Kanal D), Ferhat Boratav (CNN-Türk), Yasemin Çongar (Taraf), ve moderatör olarak Şirin Payzin (CNN-Türk) yer alıyor.
AB’li gazeteciler, Doğan TV Medya Center ile Zaman gazetesinin merkezini ve AB eş finansmanıyla desteklenen Marmaray Projesini ziyaret edecekler.
|
10.03.2008
|
|
|
|