21. asırdayız. Ülkemizin hukuk devleti olduğunu veya insan hak ve hürriyetlerinin kemâliyle işlediğini kim söyleyebilir? 15 asır öncesinin düşünce hürriyetine ne kadar yaklaşmış acaba? Kim alnının akı, vicdanının hakkıyla “Oldukça!” diyebilir? 15 asır önce getirilen ve insanlığın ufkunu açan düşünce hürriyetine göz attığımızda yerlerde süründüğümüz görülür.
İnsan kimliğinin, şahsiyetinin en önemli vasıflarından birisi olan hürriyet, “Rabbinin lütuf ve ihsanı, hiç kimseden men olunamaz.”1 Zira o, bir “atiyye-i Rahman”, yâni, Yaratıcının kullarına bağışıdır.
İnanç, iman hürriyeti bunun tabiî bir sonucudur. Zira, dünyaya gönderilmemizin asıl sebebi, iman edip etmeyeceğimizin imtihanıdır. İmtihanın da gerçekleşmesi için hür irade şarttır. Doğuştan bahşedilen düşünce ve inanç hürriyeti, “hayat” hakkı gibi dokunulmazdır. Ve yine insan, ister iman eder, ister inkâr eder. İnanç, iman konusunda da gayet serbest bırakılmıştır: “...Dilediğinizi yapın; muhakkak O yaptıklarınızı hakkıyla görür.”
Bu, âyet-i kerime, her türlü hakların kaynağıdır. İsteyene, dilediği gibi hareket etme hürriyeti tanınmaktadır...
İslâmiyet, inanç ve fikir hürriyetinin bânisidir. İnsanın en önemli vasıflarından birisi de, iman ve düşünce hürriyetidir, vicdân hürriyetidir.
İnanç hürriyeti de, yine İslâmiyet tarafından, en geniş mânâda, insana tanınmıştır. Müşrik bile, inancında serbesttir. Kur’ân’ın “din ve vicdan hürriyeti”ne yaklaşımı, bizi geniş bir hürriyet ufkunda dolaştırır: “De ki: Ey inkâr edenler! Sizin taptıklarınıza ben ibadet edecek değilim. Benim ibadet ettiğime siz de ibadet edecek değilsiniz. Ben zaten sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.”2
Hiçbir zorlamaya, baskıya tâbi tutmadan, herkesin inanç, din, vicdan ve ibadet hürriyeti tanınmaktadır. İslâmiyetçe inanç hürriyeti, din hürriyeti her şeyin üstünde tutulmuştur. Ve hiçbir sûrette, hiçbir otorite ve yetki tarafından sınırlanmasına müsaade edilmemiştir: “Dinde zorlama yoktur, doğruluk sapıklıktan, iman küfürden iyice ayrılmıştır...” (Bakara Sûresi: 256.)
Allah, kullarının, inanç hususunda, yani ister hidayet yoluna gitmek, ister dalâlete sapmak tercihinde serbest olduğunu bildirmiştir: “Sizi yaratan Odur. Böyle iken, kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min. Allah ise yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”3
Kur’ân’a da iman etme hususu, yine insanların tercihine bırakılmıştır: “De ki, bu Kur’ân, Rabbinden gelen bir haktır. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.”4 “İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı tercih etmiş kimselerdir...”5 Evet, bir âyet, hatta bir kelime kâfi gelirken, Kur’ân’da pek çok yerde, “hak ve hürriyetler” teferruatlı olarak anlatılmaktadır. “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?”6
İnanç, ibâdet, fikir, vicdân hürriyeti meselesindeki en bariz emir, “Dinde zorlama yoktur”7 âyet-i kerîmesidir. Din, inanç, Allah katında en önemli husustur. Bu konuda “zorlama, baskı” yapılmaması emrediliyorsa, elbette diğer hususlarda, asla baskı yapılamaz! Dolayısıyla, diğer hak ve hürriyetler, bu âyetin işâreti ile garanti altına alınmış demektir. Ki, onlar hakkında da pek çok hükümler, âyetler mevcuttur. Şimdi bu mevzudaki diğer bâzı âyetleri de nakledelim:
“Onlar seni yalanlarsa de ki: ‘Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.’
“De ki: ‘Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, bilin ki ben Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Bana mü’minlerden olmam emrolundu.
“Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.”
“De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak Kur’ân gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim; sadece tebliğ etmekle memurum.”8
Daha yüzlerce âyet ve hadis-i şerif, muhteşem bir düşünce, inanç hürriyeti getirir.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, İsrâ, 20.; 2- Age, Kâfirun, 1-6.; 3- Kur’ân, Tağabun, 2.; 4- Age, Kehf, 29.; 5- Age, Bakara, 16.; 6- Age, Yûnus, 99.; 7- Age, Bakara, 256.; 8- Age, Yunus, 35, 104, 35,108.
11.03.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|