28 Şubat, başta başörtülüler olmak üzere, imam-hatipler, dolayısıyla meslek liseleri ve Kur’ân kurslarına gidecek çocuklara indirdi en büyük darbeyi. Ve istihbaratın, darbecilerin, diktatör kafanın, yasakçıların adamı, sözüm ona kimi İlahiyatçılar da “Kur’ân’da yoktur!” gibi dehşetli söylemler içine girdiler.
Hiç şüphesiz ki, mü’min, örtünmeye Kur’ân ve sünnet açısından bakmak durumunda. Ki, bazı âyetlerde şöyle denir:
“Ey Âdem oğulları! Size, ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar diye onları indirdi.
“Ey Âdem oğulları! Şeytan, anne ve babanızın ayıp yerlerini kendilerine göstermek için örtülerini çekip alarak onları Cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
“Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”1
“Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece Allah, Müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.”2
Görüldüğü gibi, bu âyetlerde, umûmî hayat kaidesi olarak tesettürden, elbiseden bahsedilir. Müslümanlığın dış görünüş itibariyle, göze çarpan en önemli alâmetlerinden birisi örtüdür. Bu, kadın-erkek için fark etmez.
Bir başka âyette de, tesettüre şöyle bir uygulama getiriliyor:
“Evlenecek çağı geride bırakmış yaşlı kadınların, ziynet mahallerini göstermemek şartıyla, evde giydikleri elbiselerle dışarı çıkmalarında bir günah yoktur. Fakat bundan sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.”3
Müslüman hanımın bir diğer sembolü olan “başörtüsü” hususunda da Kur’ân’ı dinliyoruz:
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, mü’min kadınlar, ellerinin altında bulunan köleleri, erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”4
Burada, “cüyûb” iyice başa örtülen şey için kullanılmaktadır. Kadınların dıştan giyinmeleri gereken bol elbiseyi de, başörtüsü ile beraber olması gerektiğini şu âyet emretmektedir:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”5
Âyetin metninde geçen “celâbîbihinne” çoğuldur, tekili “cilbab”dır ve dıştan, baştan ayağa giyilen elbise demektir. Bu, müfessirlerce hep böyle anlaşıla geldi ve tefsir kitaplarında da hep böyle yer aldı.
Her meselede devleti esas alan, onu dinleyenler; tesettür ve başörtüsü konusunda da devletin resmî kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı’nı dinlemek zorunda. Aksi halde, kendileriyle çelişirler.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 30 Aralık 1980 tarihli kararında, başörtüsüyle ilgili olarak Nur Sûresi’nin 31. âyetinde örtünmenin tarifinin yapıldığı bu âyete göre de örtünmenin Allah’ın bir emri olduğu vurgulanıyor. Kararda bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir âyet, işaret, sembol değil, İslâm Dini’nin bir hükmü olduğu ifade ediliyor. Laikliğin devletin temel ilkelerinden biri olduğu da vurgulandığı kararda Anayasa’nın 10 ve 11. maddelerine atıfta bulunularak, kadınların tesettüre uymalarının sınırlandırılması kişi hak ve hürriyetlerine müdahale olarak değerlendiriliyor.
Demek ki, tesettürlü veya başörtülüler kamu düzenine değil; onlara karşı gelenler ve yasaklayanlar kamu düzenine karşı geliyor, kanunları çiğniyor!
Dipnotlar: 1- Kur’ân, A’râf, 26-27, 31.; 2- A.g.e., Nahl, 81.; 3- Nûr Sûresi: 60.; 4- Nûr: 31.; 5- Ag.e., Ahzab, 59.
28.02.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|