Yeni Asya olmadan olur mu? Bediüzzaman Hazretlerinin Risâle-i Nur Medreselerini tesis tarihçesini lâhika mektuplarında takip edenler, 1950'den itibaren evlâd-ı manevîyeleri olarak onu gölge gibi izleyenler, cemaatin tesanüdü, şahs-ı manevînin devamı ve her gün medya lisanıyla insaniyete, İslâmiyete, semavî dinlere ve Risâle-i Nur’a hücum eden emansız ve amansız düşmanlara karşı, Nur’un o güne ve o zamana ait sesini, yorumunu ve dalgalanışını ifade ve ilân edecek bir gazete olmaksızın olamayacağını anladıklarından Yeni Asya’yı çıkarma kararı almışlardır. Yeni Asya’nın neşir icazetinin altında Bediüzzaman Hazretlerinin tüm talebelerinin imzasının olması, onun yalnızca Kur’ân’ı ve Kur’ân’ın zamanımıza yansıyan tefsirinin mânâsını neşirle vazifeli olduğunu gösterir. Java’dan Toronto’ya kadar Kur’ân aleyhine yapılacak taarruzlara cevap ve Efendiler Efendisinin getirdiği İslâmiyeti sünnet-i seniyyesiyle birlikte ihya ve tebliğ için çıktığını, bu güne kadarki hayatıyla Yeni Asya ispat etmiştir.
Pek çok ehl-i iman her sabah gözlerini Yeni Asya’ya çevirir. Bediüzzaman’ın o günkü yorumunu merak ederler. Bediüzzaman’ın hadiselere yorumunu Yeni Asya’dan daha samimi, dünyevî menfaat beklemeden doğruca ve asliyetine sadık kalarak, Risâle-i Nura hüve hüvesine bağlı, hiçbir fırtına önünde eğilmeden ve küresel cereyanlara Risâle-i Nur’dan alacağı kuvvetle karşı koyarak yapacak ikinci bir gazete olsaydı, onu da en az Yeni Asya kadar kucaklarlardı, Nur Talebeleri…
Yeni Asya, Üstadı gibi gariptir. Düşmanları onu güya küçümserken, bir takım dostları da dünya nimetlerinden mahrum olmamak için onunla aynı karede görünmekten hazer ediyorlar. Birçok dehşetli cephede mücadelesi, ahirzamandaki dehşetli tahripkâr şahsın karşısında, boyu o dehşetli şahsın atının üzengisine bile kavuşamayan Hz. İsa'nın (a.s) mücadelesini tedavî ettiriyor, kanaatindeyiz.
Bediüzzaman Hazretleri talebelerini “dünyevîleşme” cihetinden sökün edecek imtihanlara karşı şiddetle uyarıyor. Pratiğini hayatıyla ortaya koyduğu “dini dünyaya tercih” düsturunu lâhika mektuplarıyla her gün neşrediyor. Vefatından önceki son dersinin dibacesine de mualla bir vasiyet olarak koyuyor. Kolay değil. Bu yönüyle Bediüzzaman’ın takipçisi olmak hakikaten zor. Osman Yüksel’in tabiriyle yaşadığı dört devrin zelzeleleri arasında, imanı, şehameti, takvası ve celâdetiyle ayakta kalabilen Said Nursî’nin zamanımıza göre en mühim bir düsturu da “nastan İstiğna”, insanların minnetine müsaade etmeme düsturudur. Yeni Asya’nın okuyucusu Risâleye talebe olduğundan, Yeni Asya’nın da başka şansı olmamıştır.
Sultan Abdülhamid’in altın kesesini, Mısır Hidivi’nin yalı, konak ve emvalini, M. Kemal’in meşhur cazip tekliflerini, İsmet Paşa hükümetinin rüşvetlerini ve hatta kendisini canlarından da fazla seven talebelerinin aldıkları otomobili reddeden bir Bediüzzaman’ın talebeleri, haricî ve dahilî münafıklarca kendilerine uzatılan makam ve mansıpları, ihaleleri, mebusluk ve bakanlıkları, şan ve şöhretleri dâvâları için reddederken, tıpkı Üstadları gibi lisan-ı halleriyle şu mısraları terennüm ederler:
Maülhayatî bizilletî kecehennem.
Ve cehennemu bil-izzî fahr u menzilî
Antere’nin bu dörtlüğünü Türkçemizde ifade eden Dadaloğlu’nun:
Geçme namert köprüsünden
Koy sel aparsın seni.
Yatma tilki gölgesinde
Koy aslan yesin seni.
dörtlüğünü Yeni Asya yaşayarak geldi.
Risâle-i Nur denilen üniversitenin altıbin küsür sayfalık Kur’ânî ders notları vardır. Bir cümlesi bazen seleflerinin bir kitabını ihtiva eden bu eseri ihata mümkün değildir. Nur talebeleri, istidat ve kabiliyetlerine göre geceli-gündüzlü bu eserleri mütalâa ederler. İstidatları o kadar inkişaf eder ki, bazıları bilgide, bazıları kalp âleminde, bazıları takvada, bazıları hitabet ve diğer sahalarda deha derecesine çıkarlar. İşte bu dehaların istikamet üzere, şahs-ı manevî içinde, hem Nurlardan istifadelerini ve hem de başkalarının bunlardan istifadesini Yeni Asya sağlar. Dahilî ve haricî saiklerin bu istidatları yaban çöllerine ve suristana uçurmalarına engel olur.
Risâle-i Nurun orijinalinin muhafazası kadar, Bediüzzaman’ın talebeleriyle yaşadığı Isparta, İnebolu, Kastamonu, Denizli, Ankara ve İstanbul Risâle-i Nur medreselerinin aslî hüviyetlerini koruma vazifelerini de Yeni Asya yüklene geldi. Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebini hem Batıdan hücum eden dinsiz felsefenin sihirlerinden ve hem de Doğudan müdahale eden geleneksel hastalıklardan muhafazaya çalıştı. Efkâr-ı ammeye Bediüzzaman’ın Kur’ânî mesajını her gün duyuracak, âlem-i İslâm’ı teyakkuz ve ümide sevk edecek ve iman ve küfür mücahedesinin cephelerinden her sabah bize müjdeli haberler getirecek Yeni Asya’ya ihtiyacımızın elbette ki farkındayız. Nur Talebeleri Yeni Asya’sız yapamazlar…
25.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|