Mektep üstadı mesabesindeki medreseye tâbi olacak mı? Bir şey bildiğini zanneden bu zamanın insanı cehalette o kadar derinleşti ki… Dinsiz felsefenin önüne koyduğu müfsit alet ve oyuncaklarla oynayıp duruyor. Bu hal, işi zorlaştırdı. Felsefenin Kur’ân’a tâbi olmasının zorluğu nisbetinde, mektebin de medreseye tâbi olması o denli zorlaşıyor. Medreseden kastımızın, Cumhuriyet aydınının Doğu halkının cehalette kalması için içini boşaltarak dokunmadığı ‘klâsik medrese’ olmadığını elbette biliyorsunuz. Bediüzzaman’ın Van’da, Mardin, Bitlis ve Diyarbakır’da şubelerini kurmaya çalıştığı, Avrupa üniversitelerinden daha hür, millete sırtını dayamış ve Kur’ân’dan çıkardığı çerçeveye yerleşmiş, Risâle-i Nur’un birçok yerlerinde izahı olan medresedir. Endülüs’ün Hıristiyan Avrupalı talebeleri çerçeve olarak Kur’ân’ın yerine Musevî asıllı Meymunides’in Kadim filozofların düşüncelerinden oluşturduğu felsefî çerçevesini esas alınca, garp aydınlanması belli bir süre sonra materyalizmin küsûfuna yakalandı. Onaltıncı yüzyıldan onsekizinci yüzyıl Avrupa terakkîsine gelen zamanı bir Asyalı nazarıyla veya hakperest bir Avrupalı bakışıyla incelemek lâzımdır. Materyalizmin ekolleştiği veya mektepleştiği bu iki yüz senelik dönemin sonunda sistemleştirilen ‘sosyal ilimler’ veya ‘eğitim ilimleri’ mahfilleri semavî dinlere karşı başlayacak savaş dönemine asker yetiştirme ocakları olarak ortaya çıkacaktır. Tabiat, tesadüf ve sebepler üçgeninde yaratılışı izaha çalışacak mektebin karşısında ‘skolastik kilise’ duramadığı için Londra’dan başlayan hücum çok kısa bir süre içinde Anadolu kapılarına dayanır. Anadolu’nun tâ diğer ucundaki Said Nursî’nin bu kıt'alar arası meydan savaşının koordinatlarını ne kadar erken çözdüğünü merak edenler, yine Risâle-i Nur’a müracaat edebilirler. Lord Gladiston’un Meclis kürsüsünde Kur’ân’a meydan okuduğu dönemlerde Bediüzzaman Hazretleri ‘Ararat Dağı’nın infilakı’ ile ilgili rüyayı görüyor. Tağ, Nurşin, Doğubeyazıt, Mardin, Bitlis ve nihayet Van’a uzanan medreselerle ilgili düşünceleri bugünlerde berraklık kazanıyor. Bediüzzaman’ın muhteşem Kur’ânî fikirlerinin gölgesinde kalan Van Valisi, onu II. Ordu müfettişi Saadettin Paşa’ya gönderirken, ‘Medreset’üz-Zehra’ Seyda’nın kafasında bütün unsurlarıyla ortaya çıkmıştı. Medrese ile Mektep mukayesesinde bazı düşüncelerin bize mübalâğa görünmesi, her iki unsurun temel esaslarını nazardan kaçırmamızdandır. Kur’ân’ın nuruna itiraz eden, kafa fenerine güvenen ve ‘ene’sine binerek terakkiyat meydanına çıkan felsefenin; insanı tarih boyunca dûçâr ettiği musibetleri göz önüne getirdiğinizde, mübalâğalar da ortadan kalkacaktır.
Yukarıdaki mânâya muvafık medreseye mektebin er geç dehalet edeceğine olan inancımızın tam olduğunu belirtirken materyalist mektebin yavrularını hunharca yemeye başladığı şu günlerdeki hadiselerin delil olarak yeterli olacağını zannediyoruz. Gerçi, üç yüz senelik Avrupa savaşları, Büyük İhtilâl, Birinci Dünya Harbi, Bolşevik ihtilâli ve İkinci Dünya Savaşı semavî dinleri dışlayan mektebin insanlığa maalesef acı, ıztırap, kaos ve ümitsizlikten başka bir şey vermediğini ortaya koyuyor. Fakat, inkâr-ı Uluhiyyet denilen ve saldırgan dinsizlik olarak tercüme edilen fikrin sosyal ilimlerde ‘mektepleşmesi’nin neticesi olan günümüz Avrupası’ndaki dehşetli hadiseler, semavî dinlere sırtını çevirmiş mektebin ümitsiz çırpınışlarının gerçek resimleridir. Tabiatı kendilerine ölçü edindiklerini iddia eden dinsizlerin yeni Freudist ve modern bolşevik terbiyecileri, çocuklarını katleden anneler ve hayvanî arzuları istikàmetinde kadınlara düşman seri katiller karşısında üç maymunları oynuyorlar. En canavar hayvanın bile yavrusu için ölüme atladığı bir tabiatta, öz yavrularını öldüren Avrupalı anneler karşısındaki Freudist mektebin söyleyeceği tek bir söz kalmadığından, mektep medreseye mutlaka dehalet etmek mecburiyetinde kalacaktır, diyoruz.
Derin ahlâkî buhranlar ve zihnî müşevveşiyetler içinde, iflâsın eşiğinde ve yardıma muntazır bakışlarla Şark’a bakan mektebin günümüz resimlerindeki halini hem itiraf ve hem de tarziye (özür dileme) olarak kabul edebiliriz.
Ehl-i medrese, medreseyi yeniden Avrupa’ya anlatmak zorunda. Ne insaniyetimiz ve ne de İslâmiyetimiz bu cihanşümul mektebin, dinsiz felsefenin mengenesinde milyarları kıvrandırmasına müsaade etmez.
15.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|