“Siperleri âşıklar mı doldurmalıydı?
zâlimler mi?
neden böyle hıçkırıklı, umutlar” (1)
Ümidsizlik öldürür ümid yaşatır diyor Üstadım. Hayatın içinde hayatı yaşamak. Yaşamak isterken dolu dolu yaşamak. Ümidle yaşamak… Ümidle yaşamanın içinde de ebedî mânâlarla, derini hisler ve baki manzaralar içinde yaşamak…
Dostlarla, ahbaplarla birlikte yaşamak… Dostlarla ve ahbaplarla da yaşarken de, muhabbet, sevgi yapıştırıcısını kullanarak yaşamak… Öyle bir sevgi ve muhabbetle yaşamak ki… Ölüm yol bulup da bu sevgi ve muhabbetin kenetleştirdiği ahbap ve dostların arasına girip ayıramasın… Onlara birbirlerine kem gözle, gayrı bir gözle baktırmasın…
“Yunus beşaret sana
Gel derler dosttan yana
Ol kimseyi ol ana
Küllü yerci’ aslıdır” (Her şey aslına döner)
Çıkış noktaları bir olanların dönüş noktaları da bir olur. Belki fark; iyi olur, kötü olurdadır… Bu insanın elindedir. Dostunu bilen ahbabını seven sayan, sahip çıkan kadirbilir insanın elindedir.
Rabbini bulan, bilen ve O’nu herhangi bir mertebede seven insan, insandır. Hem de hakikî ve hakikatli bir insandır.
Eğer O’nu bulamamış ve O’ndan haberdar değilse, hiçbir şeyi bulamamıştır. Ve hakikatsız, mânâsız; hiçbir ifadenin ve mânânın karşılığını bulamadığı bir mertebededir.
“Bostanlar başın buldum
Bostanım yağma olsun”
Sevgimiz, muhabbetimiz elbette ki Rabbimizin ihsan ettiği genişlikte ve derinlikte olurken, bizim kucaklamamız ve hazmedici olmamız da bir o kadar derin ve geniş olmalıdır.
Bir fıkracık anlatırlar: “Akıllı insanlar içinde yaşayan bir akîl adam hasbelkader akıl ve sinir hastalıkları hastanesine düşer. Mevsim kıştır… Dışarısı zemheri soğuk… Uzatmayalım, tektip elbise giydirilen bu insanımızı 10-15 kişilik bir koğuşa yerleşmek üzere bırakırlar. Koğuştan içeri giren bu akîl kişi sobanın etrafında ellerini uzatmış bir şekilde oturan, tedaviye muhtaç insanların kafalarını hep birlikte çevirerek, garip bir şekilde kendisini süzen bakışlarıyla karşılaşır… Ürkek, çekingen, garip ve biraz da kızgın gibi bakışları arasında onlara doğru yaklaşır, bu akîl insanımız… Fakat üşümektedir, biraz daha yanaşır, biraz daha ve güçlük ve sıkıntıyla ancak kendisinin ellerinin de sobaya uzanabileceği bir mesafeye yaklaşabilir. Sonunda kendisi de bir yer bulur ve sobaya uzatır bu gurubun içinde… Lâkin biraz zaman geçmesine rağmen üşüme devam etmektedir… Sobaya doğru biraz daha, biraz daha yaklaşır ama nafile herhangi bir sıcaklık ve ısı kendine gelmemektedir. Üşümenin can havli ve gayet ciddî olarak kendisini takip eden ısınan ellere rağmen ve her şeyi göze alarak iki eliyle birlikte sobaya avuçlar gibi dokunur… Buz gibi soba ve etrafında yine kendisini donuk, garib ve hissiz gözlerle süzen, tektip elbise giyen oda arkadaşları…”
Geçenlerde yazılarımın çıkmaya başladığı gazetenin internette yayınlanan sayfasını okurken gayri şuuri bir şekilde yazarlar bölümündeki yazarları ve artı yazarları saydım. Tam altmış taneydi… Bu gazeteyi ve bu gazetenin basamağı olan ‘İttihat’ gazetesini 1969’dan beri tanıyorum. Bu gazetede o listedeki yazarlar listesine acemi bir yazar daha katılmış, bir şeyler karalamaya başlamış, çalışma şevkine, yazma aşkına, mesai arkadaşlarının muhabbetine, sevgisine ihtiyacı varmış… mış mış mış gidiyor….
Bizim şiarımız: Omuz omuza, kafa kafaya, muhabbetle kucaklaşarak bir hedefe doğru yürümek olmalı. Birbirimize sahip çıkmak olmalı…En azından güzel bir temenni… Zorla güzellik olmaz ya….
Ve bazı meselelerde elimiz kanda da olsa o meseleyle alâkalı olarak, hiç olmazsa birazcık vakit bulabilmeliyiz. Bir iki kelimeyle de olsa: “Tebrik ediriz, Allah muvaffak etsin, Hayırlı olsun…” diyebilmeliyiz. Duâ bu ya… İstenir işte…
Yoksa dünya ve dünyaya ait hiç bir mesele kıymetli değil ki bir kardeşin kalbini kırmaya değsin, bir kaygıya yerini değiştirsin. Öyle değil mi benim muhterem nur kardaşlarım, yazarlarım, ağabeylerim, efendim…
“Aşık isen dîdarına
Koma bu günü yarına
Girenler aşk pazarına
Kendözünden bî-zâr olur” diyen Yunus’un ağzına sağlık.
Bütün muhatablara selâm ve hürmetlerimle.
(1) Nurullah Genç, Rüveyda. Diğer dörtlükler Yunus Emre
Miniminnacık bir not: Yayın hayatına başladığı tarihten beri neşriyatı konusunda yapılan her türlü çalışmalarda ve yazı yazma konularında hemhal olduğum benim gazetem Yeni Asya’da köşe yazılarına başlamam hasebiyle bizleri tebrik eden, mesaj yollayan, telefon eden, mail atan: Bursa, Amasya, Kayseri, Adana, Erzincan, Antalya, Mersin, Balıkesir, Eskişehir, Kütahya, Marmaris, Torbalı, Milas, Van, Isparta, Çanakkale, Manisa, Gemlik,Kirmasti, Orhangazi, İznik, Yalova, Urfa, İstanbul, Adapazarı, Avusturya, Hollanda, Almanya, İsviçre, Fransa, Kuveyt, Suudi Arabistan’daki Yeni Asya’nın vefakâr okuyucularına teşekkür ediyor, duâ ve tenkitlerini bekliyorum inşallah.
15.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|