Başörtüsünün üniverstelerde yasaklanmasının önünü almak için, Meclis geçtiğimiz hafta anayasanın iki maddesini değiştirdi. Peki anayasada başörtüsü yasağı olmamasına rağmen uygulayan zihniyet bu anayasa değişimiyle yasağa son verecekmiydi? Biz de bu sorularımızı siyasette Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği Başkanı Hülya Gülbahar’la konuştuk. Gülbahar kadınların sistem tehdidi ve bu tehdide karşı rejmin teminatı kadın modeller üretilmesinden vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor. Kadınların siyaset malzemesi olmaktan çıkarılması gerektiğini söyleyen Gülbahar kedinsine de bu konularda ciddi baskılar yapıldığını söyleyerek, “Biz bunun faturalarını, kutuplaşmanın dışına çıkmak istediğimiz için daha önceleri de ödedik. Kurduğumuz örgütlerden ayrıldık. Sadece başörtülü kadınlar bedel ödemedi. Televizyon konuşmaları sonrasında telefon açan arkadaşlarım bana rejimi satmış gözüyle baktılar. Son süreçte sinirlerimin bozulmasının nedeni kaç senelik uzlaşı emeğinin siyasi bir davranışla parçalanmış olması. Ama bu alanı korumak konusunda da kadınlara büyük iş düşüyor. Haydi Anıtkabir’e denildiğinde koşturmayan kadınlara iş düşüyor. O kadınları eleştirmiyorum bu bir kaygıdır ve onu ifade etmeleri gerekiyor” diyor....
**Son başörtüsü tartışmasında olduğu gibi Türkiye sorunlarını neden tartışamadan kamplaşmaya kurban ediyor?
Çoğulcu demokratik yaşam konusunda kültürel eksikliğimiz var. Herşeyi ikili bir bakış açısıyla ele alıyoruz. Türkiye’nin bütün sorunları konusunda ya çözümden yana ya da illa şu yöntemle çözümünden yana bırakılıyoruz. Eğer o yönteme itiraz ederseniz de çözüm istemeyenler tarafında adlandırılıyorsunuz. Türkiye, cumhuriyet tarihi boyunca böyle bir ikiliği yaşadı.
**Bu anlayış ve tavır devlet olma şeklimizle mi alâkalı?
Türkiye’de iktidar kavramı sorgulanmalı. Türkiye’de iktidar kendisi dışındaki kesimleri susturmaya, bölmeye çalışarak varlığını sürdürebileceğini düşünüyor. Halbuki güçlü bir iktidara iyi bir muhalefet gerekir. Muhalefetsiz, eleştirisiz iktidar cumhuriyetin bir geleneği...
**Cumhuriyetin kendi tanımı dışına çıkan yurttaşları düşman olarak algılamasını nasıl karşılıyorsunuz?
Her fikri ve ihtiyacı makro bir ideolojinin parçası haline getirmeye çalışırsanız düşünsel tartışma, eleştiri ve kendini ifade etme ortamını baştan kapatmış olursunuz. Bunun yanında insanların temel inançlarını siyasal malzemeniz haline getirmeye çalışırsanız, siyasal ideoloji formuna sokmak isterseniz ve bu insanları siyasal tabanınız olarak değerlendirirseniz toplumsal gerilimler ortaya çıkar. İktidarın ve iktidarın yakın adaylarının -bizde muhalefet yoktur- beraberce yürüttükleri bu politika sorunlarımızın çözümsüz kalmasının başlıca nedenidir.
**Bir kesim başörtüsünün türbanlaştırarak siyasî simge haline dönüştürürken aynı anda ‘annelerimizde başörtülü’ diyor. Bu nasıl bir düşünce?
Babaannemizin başörtüsü demek başka bir simge değil mi? Bir simgeye karşı başka bir simge dayatması değil mi? Ben başörtüsü olayını simgeler dışında değerlendiriyorum. Son tartışmalarda can yakıcı da olsa dinsel ögelerin siyasî kimlik olarak telâffuz edilmesi hayırlı olmuştur. Parti disipliniyle insanlar susturulsa da söylenen söylenmiş, mesaj yerine ulaşmıştır. Bunun yanında muhafakârların demokrasi ve ifade özgürlüğü ödünç kavramlarıyla sistem eleştirisi laik sistemin değiştirilmesi gibi algılanabiliyor.
**Peki muhafazakârların demokrasi isteği olamaz mı?
Herkes demokratikleşebilir, herkes demokrasiye inanabilir. Demokrasinin içinde kendi fikrine ait bir alan bulabilir. Ben muhafazakârlar demokratikleşemez gibi bir fikre sahip değilim.
**CHP’nin ve 28 Şubat (1997) dönemindeki Batı Çalışma Grubunun dediği gibi “Muhafazakârlar artık bizim gibi giyiniyor ve konuşuyorlar. Onlarla demokratik yöntemle baş edilmez. Temelinden bu insan kamusal alandan silinmeli” yaklaşımına ne dersiniz?
Demin söylediğim gibi ödünç kavramlarla insanlar konuşunca kafam karışıyor. Hangi kavram kendi düşünce sistemi içinde neye tekabül ediyor? Eğer tartışmayı sağlıklı yürütebilirsek bunun üçüncü adımı bu kavramların yerli yerine oturmasıdır. Çözümü ise bu kavramlar yerli yerine oturunca bulacağız.
**Başörtüsü konusunda CHP, AKP’yi siyasal anlamda köşeye sıkıştırmak isterken toplumun inançlarını da rencide ettiğinin farkında değil mi?
Ben iki partinin de uzlaşma stratejisinden uzak olduğunu düşünüyorum. AKP 22 Temmuz’dan sonra sertleşen bir üslûp içine girerken, CHP arkaplan okumasıyla haksız bir uzlaşmaz tavır içine girdi.
**AKP beş senelik iktidarı boyunca başörtüsü birinci sorunumuz değil dedi ve uzlaşma talep etti...
AKP doğru bir yöntem izlemişti. Kadın hareketinden bakarak üniversitelerde başörtüsü sorunu konusunda sonuç almaya ve uzlaşmaya çok yaklaştığımızı söyleyebilirim.
**Nasıl?
Anayasal kadın platformunun ezici çoğunluğu olarak, yaklaşık ikiyüz kadın örgütünden bahsediyorum, kişisel inancı içinde başını örtmüş bir kadının yüksek öğrenimden yoksun bırakılmasının adil bulmadığını söylüyorduk. Bunun örgütümüzün çoğunluk olmayan bir bölümü başörtülü kadınların siyaset yapabileceğini düşünürken, azınlıkta olan bir bölümü ise kamusal yaşamda başörtülülere kısıtlama getirilmemesi gerektiğini ifade ediyordu. Bizler sivil toplum olarak tartışarak ilerliyorduk ki, durduk yere, yukarıdan ve siyasal simge tartışmalarıyla gelen tartışma bizim uzlaşma zeminimizi parçaladı.
**Sizce anayasal düzenleme olmasa üniversitelerde sorun çözülür müydü?
İki sene içinde çözülebileceğini düşünüyorum. Biz değişik uzlaşma noktalarını birbirimize güvenerek, yaşam biçimlerimizin birbirimizi tehdit etmeyeceği pratiğini yaşayarak inşa ediyorduk. Ama başörtü serbestisinin AKP tarafından kanunla düzenlenmesi başörtülü her kadını kendi siyasi şemsiyesi altında gösterme tehlikesi doğurdu.
**Sizce bunları nasıl aşacağız ve bu sorunu nasıl çözeceğiz?
Bence çözüm, iki kutup arasında kalan toplum alanının güçlendirilmesinden geçiyor. Beraber okula giden, kaza geçiren, hastaneye giden insanlardan bahsediyorum, işte burası gerçek sivil alan. Bu alanda çözümleri tartışarak ve uzlaşarak bulmak zorundayız yoksa ricacı, minnetçi yandaş STK’lardan bahsetmiyorum...
**Bir tarafta yükseköğrenimde başörtüsü yasağına karşı çıkan, ama sorunun çözümü konusunda yardım etmeyen, AKP gibi partilerin sorunu çözmeye kalkmasının rejim tehlikesi doğuracağını söyleyen kesimlere ne demeli?
Dinin dogmatik fikrini eleştirirken insanlar kendi fikrinin dogmatik uygulamasına ve propagandasına bakmayınca çifte standartlı bir yaklaşım ortaya çıkıyor ve bu kimseye güven vermiyor. Bu sorunun çözümünün siyasi enkaz haline gelmiş partilerden geçtiğini düşünüyorum. Hiç kimse “Atatürk’ün yüzü flulaştırdı, din haline getirildi” dediği için yargılanmamalı. İki tarafın da kendi kendi ideolojisini ‘din’miş gibi dondurarak topluma dayatmasından vazgeçmeli... Türkiye’de anayasa değiştirmek yerine siyasi partiler ve seçim kanunun iki maddesini değiştirseniz Türkiye’nin kendiliğinden değişeceğini hep beraber göreceğiz.
**Demin siz kadın platformunda başörtüsünün anayasal düzenlemeyle serbest bırakılması girişiminin uzlaşı zemininin parçaladığını söylediniz. Bu, uzlaşının yok olacağı anlamına mı geliyor?
Son girişimle bizim uzlaşı fikirlerimizin araçsallaştırıldığını gördük. Bu çok acı birşey. Biz bunun faturalarını kutuplaşmanın dışına çıkmak istediğimiz için daha önceleri de ödedik. Kurduğumuz örgütlerden ayrıldık. Sadece başörtülü kadınlar bedel ödemedi. Televizyon konuşmaları sonrasında telefon açan arkadaşlarım bana ‘rejimi satmış’ gözüyle baktılar. Son süreçte sinirlerimin bozulmasının nedeni kaç senelik uzlaşı emeğinin siyasi bir davranışla parçalanmış olması. Ama bu alanı korumak konusunda da kadınlara büyük iş düşüyor. “Haydi Anıtkabir’e” denildiğinde koşturmayan kadınlara iş düşüyor. O kadınları eleştirmiyorum bu bir kaygıdır ve onu ifade etmeleri gerekiyor.
**Kadınların Anıtkabir’e koşturmamaları için ne teklifte bulunuyorsunuz? Sizin öneriniz nedir?
Bizim birlikte çalışmaya, bu konuyu daha çok tartışmaya ihtiyacımız var. Kadınlar kendi hayatları konusunda kendileri karar vermesi gerekiyor.
**Kendi tercihleriyle başını örtmüş bir kadına bakış açınız nedir?
Kendi tercihiyle başını örtmüş bir kadınla, kadın hareketinin sorunu olmaz. Onların yaşadığı sorunları biz, bizim yaşadığımız sorunları onlar yaşıyor. Beraberce mücadele ediyoruz. Sistemi tehdit eden olgu olarak kadınların seçilmesi, bu kadınlara karşı cumhuriyeti koruyan tayyörlü kadın modelinin getirilmesini şiddetle kınıyorum. Bana da tayyörlü gezmem için çok baskılar oldu, ama ben siyaseten neye tekabül ederse etsin bunu kabul etmedim. Bunun karşılığında bir bedel ödüyorsunuz ve en sevdiğiniz arkadaşlarınızı kaybediyorsunuz.
**Başörtüsünün İslâmı hatırlatması sebebiyle toplumsal hayattan ve kamusal hayattan ayıklanması gerektiğini, bunu laikliğin bir prensibi olarak benimsediğini söyleyen insanlar var....
Bunların toplumsal hayattan silinmesi mümkün değil. Devlet, başka bir kesime tehdit oluşturmadığı sürece kimsenin giyimine karışamaz. Her ne fikirde olursak olalım yapmamız gereken şey, kadın olduğu için, örtülü olduğu için, bizden başka türlü düşündüğü için, hiçbir kadını aşağılayıcı üslûp içine girmememiz ve başkasının da girmesine izin vermememiz. Başbakanın ve cumhurbaşkanının eşlerinin giyimi konusundaki eleştirileri bizler çok yadırgadık ve tepki koyduk....
**Siz başörtüsü konusunda kadın hareketi içinde, toplumda, üniversitelerde bir uzlaşı olduğunu söylüyorsunuz. Sizin uzlaşınız yüzde 98 olsa da bazı kesimler yine de başörtüsünü rejim sorunu olarak görecekti. Buna ne dersiniz?
Ama marjinal kalacaklar. Damla kendini tamamlayınca damlar. Toplumun uzlaşması dediğiniz şey öyle yukardan emirle olan şey değil. Biz konuşarak uzlaşacağız değil mi? Bu başka ideolojinin aracı olduğunda senin oluşturduğun uzlaşı berhava oluyor. Tek başına üniversiteki eğitim meselesi kendi damlasını kendi başına tamamlıyordu zaten. Yasaya ihtiyaç yoktu zaten bunu yasaklayan bir yasa da yoktu.
**Yoktu ise bu yasağı uygulayanlar hukuku tanımıyor anlamına gelmez mi?
“Bir kesim özgürlükleri katı bir şekilde yorumlayarak bizlere diploma törenlerinde utanılacak görüntüler yaşattı” söylemlerimiz bir kenara bırakılarak anayasa mı değiştirilmeliydi. Örtüsüz kadınlarda bu tür haksızlıkları görünce dehşete düştük. Uzlaşmaya zaman tanımak gerekliydi....
**Yani siz uzlaşmanın dağılacağını mı düşünüyorsunuz?
Kangrenleşmiş laiklik sorununu yaşamak istemiyorsak, bu sorunu kutuplaşmaların dışına çıkarak, bizi birbirimize düşürme projelerinin bizi nereye götürdüğünü görerek, soğukkanlılığımızı koruyarak bu uzlaşmanın dağılmasına izin vermememiz gerekiyor. Hatta bu uzlaşıyı başka alanlarda da genişletmeliyiz. Simgeler üzerinden yürütülen tartışmalar Türkiye’ye birşey kazandırmamıştır...
|