Geçen Cumartesi, yani 19 Ocak günü, Hrant Dink'in katledilişinin birinci yıldönümüydü. Hrant Dink'in eşi Rakel Dink'in söylediği gibi, "Bebekleri katil yapan karanlık" hâlâ aydınlatılamadı. Öyle görünüyor ki, cinayetin çete bağlantıları ve güvenlik güçleri ile ilgili iddialar olayı daha da zorlaştırıyor. Çetelerin deşifre edilmesinin sonuçlarının devletin yüksek makamlarındaki yetkililere de dokunacağı iddiaları, olayı basit bir cinayetten çıkarıp devlet içindeki çetelerin tasfiyesi mücadelesine taşıyor. Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması bu açıdan Türkiye'de bir anlayış devrimini gerçekleştirecek düzeyde.
Biz de bu hafta Dink cinayetinin Türkiye için ne anlama geldiğini Agos gazetesi yazarı ve editörü Makar Eseyan'la konuştuk. Değişik kültürlerin karşılaşmasını anlatan bir romanı bulunan Eseyan, Türkiye'de sistemin demokratikleşmesini istemeyen kimselerin bu cinayeti işlediğini söylüyor. Eseyan, bu tür olaylara rağmen, Türkiye'nin gelişimine devam ettiğini söylüyor....
*Hrant Dink'in katledilmesinin Türkiye'deki Ermeniler üzerindeki etkisi nasıl oldu?
Hrant'ın cinayetinden önceki dönem, Türkiye'nin AB sürecinde demokratikleşmeye başladığı, devletin katılaşmış ve kalıplaşmış sorunlara bakışının değiştiği bir dönemdi. Bu dönemde Hrant Dink ve Agos gazetesi Ermenilerin dertlerini anlatmak, ülkenin diğer sorunlarını Ermeni vatandaş gözüyle dile getirmek gibi bir misyon üslenmişti.
*Yani Dink, Ermeni sorununu ülkenin diğer sorunlarıyla aynı görüyordu öyle mi?
Geçen yüzyılda ve bu yüzyılda Türkiye'deki azınlık sorunu dış kaynaklı bir sorun olarak algılatılmıştır. Azınlıklar ise, dış güçlerin taşeronları olarak lanse edilmiştir. Halbuki azınlıklarla ilgili sorunlar, Türkiye'nin diğer sorunları gibi, bu ülke vatandaşlarının sorunlarıdır ve devletin iç sorunudur. Her iç sorunda olduğu gibi, bunun da dış bağlantıları vardır. Türkiye'deki Ermeni sorunu Türkiye'de çözülmelidir. Kaldı ki Ermeni vatandaşlar iç hukuk yolu tıkanmadan başka çözüm yolu aramamışlardır. Hrant'ın, içine kapalı yaşayan Ermeni cemaatini ülkeye mal etmek ve Ermeni vatandaşlara Türkiye meselelerine çözüm önerileri getirecek cesareti kazandırmak gibi bir amacı vardı. Hrant, Ermenileri Türkiye'ye, Türkiye'yi de Ermenilere açmak gibi bir misyonu vardı. Bunda büyük ölçüde başarılı oldu. Böyle bir süreçten sonra Hrant katledildi.
*Hrant Dink, Ermeni cemaatini mi temsil ediyordu?
Böyle bir rolü reddetti, ama doğal olarak üslenmiş oldu. Ermeni cemaatinin büyük bir bölümü önceden tedirginlik yaşasa da daha sonra konuşabilmenin özgüvenini yaşamaya başladı.
*Hrant Dink, iki kutbu birbirine yaklaştırmaya çalışıyordu diyebilir miyiz?
Ermeni cemaatinin tamamının Hrant'ın bu girişiminden memnun olduğunu söyleyemeyiz. Cemaatin bir bölümü içine kapalı yaşamanın Ermenilerin hayrına olduğunu, siyasî bir aktör olarak ortaya çıkmanın başımıza büyük işler açacağını söylüyorlardı. Bunlar Hrant için büyük handikaptı...
*Nitekim söyledikleri gibi de oldu ve Ermeniler fikir adamlarını kaybettiler...
Tarihsel olayları kısa sürelerle değerlendiremeyiz. Ermeni toplumu seksen yıldır içine kapalı yaşadığı için rahat mı etti? Ödüllendirilmişler mi? Tam tersine Ermenilerin geçmişine baktığımızda başlarına gelmeyen kalmamış. Varsanız, varlığınızı temellendirecek fikirler ortaya koymalısınız. Bu alanları terk etmek, yaşam alanlarınızı terk etmek demektir. Bu argümanı öne sürenler bunu anlayamıyorlar.
*Siz Dink'in katlinden sonraki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye uzun yılların yükleriyle yaşıyor. Türkiye'deki değişimin bir anda olmasını beklemek zor. Hrant'ın cinayete kurban gitmesi korktuğumuz, ama beklemediğimiz bir şeydi. Hrant'ın "Güvercinlere dokunulmaz" dediği gibi, kendinin de yüzleşmek istemediği bir durumdu. Cinayet sonrası yüz binlerce insanın destek yürüyüşü yapması önemliydi, ancak mağdurun yanında yer almayı millî kimliğe ihanet olarak algılayan anlayış, bir o kadar da sakattı. Bu geçmişte beraber yaşama kültürümüzün ne kadar zarar gördüğünü gösteriyordu.
*Peki yeniden yaşama kültürünü nasıl sağlayabiliriz?
Her görüşten insan demokrat olabileceğine göre, bizi birleştirecek büyük şemsiye demokratlık ve insanlıktır. Hrant, bunu önemsiyor, sadece Ermenileri değil, tüm Türkiye'yi kucaklıyordu. Bu düşüncedeki bütün insanlar için Hrant bir kayıptır. Zaten bu olaydan sonra Türkiye'de Ermeniler geri çekildiler.
*Peki bu geri çekilme nasıl aşılabilir?
Hrant'ın öldürülmesi travma oluşturdu. Travma sırasında çok ümitli olmak mümkün değil, ama biz bu olaylara genel süreç içinde bakmalıyız. Türkiye 300 yıldır demokratikleşmeye çalışan bir ülke ve bu süreçte birçok kırılma noktası oldu. Genel olarak baktığımızda, Türkiye'nin iyiye doğru gittiğini görüyoruz. Akl-ı selimle bakmak bunu gerektiriyor, çünkü burası bizim ülkemiz ve kapıyı kapatıp gidemeyiz. Doğru bildiğimizi konuşmaya ve Türkiye'nin dertleriyle dertlenmeye devam edeceğiz.
*Kendini ülkenin aydını diye tanımlayan Fazıl Say gibi bazı kişiler, "Ülkeyi terk ederim" derken, siz "Burası bizim ülkemiz ve kapıyı kapatıp gidemeyiz" diyorsunuz....
Herkesin burada yaşama özgürlüğü olduğu gibi, terk etme özgürlüğü de vardır. Globalleşen dünyada yer değiştirmek bir o kadar kolay. Fazıl Say kendini ülkesinde yaşıyor hissetmiyorsa, gidebilir ve bu onu vatan haini yapmaz. Ben liberal bakan bir insanım. Türkiye'nin negatif değişim geçirdiğini düşünmüyorum. Başörtülü kadınların görünürlüğünün artmasını modernleşme olarak okuyorum.
*Bunun yanında cinayetten sonra zengin Ermenilerin yurt dışına yerleştiği söyleniyor?
Hrant'ın ölümünden sonra bu tür spekülasyonları araştırmak için Patrikhaneye başvurduk. Hıristiyanlar yurtdışına giderken vaftiz belgelerini ve dinî nikâh kayıtlarını alırlar. Buradan aldığımız bilgiye göre böyle bir göç eğiliminin olmadığı ortaya çıktı. Türkiye çok zor bir ülke olduğu için her kesimden göç veriyor. Ermeniler de bu tablo dışında değiller...
*Bir de ilginç bir hatıranız var. Bir dâvette Kürt asıllı müzik öğretmeni gelip sizden özür dilemiş...
Kürt çocuk korosunun şefiydi. "Tarihte size çektirdiğimiz acılar yüzünden sizden özür diliyorum" dedi. Biz de o an duygulandık, ağladık.
*Bir de Ermeni meselesi topluma hep, "tanıma, toprak, tazminat denklemi" içerisinde sunuluyor. Siz olayın böyle mi gelişeceğini düşünüyorsunuz?
Sorunu çözmek istemiyorsanız, engeller her zaman vardır. Ermeni meselesinin gereğinden fazla siyasallaştığını söyleyebilirim. Türkiye, kendi sorunlarına aktör olamıyor. Olamayınca da o boşluğu başkaları dolduruyor. Diasporanın ağırlığı artıyor. Türkiye'nin Ermenistan'la diyaloğa geçmesi gerekiyor. Türkiye'nin bu sorunları aşamayacağı kanaatinde değilim, zaten Ermenistan, Türkiye'den toprak talep etmediklerini söyledi.
*Ama diaspora sürekli toprak talebini gündemde tutuyor....
Diaspora dediğiniz şey, o kadar parçalanmış ve tutulamaz bir şey ki, hangi diasporadan bahsediyorsunuz. Amerika'dakinden mi? Fransa'dakinden mi? Fransa'da bir Ermeni enstitü kurup Türkiye'den toprak talep ediyor. Bu bütün Ermeniler Türkiye'den toprak talep ediyor diye lanse ediliyor. Bunların hangisini muhatap kabul edeceğiz, etmeyeceğiz. Ermenistan'ı muhatap kabul edeceğiz. Zaten uluslararası hukuka göre Türkiye'den toprak talebi olamaz, ancak tazminat talebi gündeme gelebilir, onun da çözülmeyecek bir sorun olduğunu düşünmüyorum.
*Sizin "Karşılaşma" adında bir romanınız var. Sizce Türkiye'de değişik kültürlerin karşılaşması mı yaşanıyor?
Karşılaşmalar her zaman var ve yaşam karşılaşma olmadan süremez. Bizim dışımızdaki değişik kültürdeki, inanıştaki insanlarla ilişki kurmak zorundayız. Karşılaşmalar sessiz yaşanıyor. Gerçekleştikten sonra, gerçekleşmemiş gibi varsayılıyor.
*Nasıl yani?
Bu ülke, çok kültürlü bir ülke, ancak bu yok sayılıyor. Yok sayılsalar da günlük hayatta varlar ve yaşamın ortak zemininde karşılaşıyorlar. Hayatı üreten şey bu. Konuşmak ve ilişki kurmak önyargıların düşmanı. Biz söylemlere boğulmuş vaziyetteyiz. Ermenileri, Kürtleri, Türkleri tanımıyorsak, onlar hakkındaki söylemler bizi ele geçiriyor.
Gerçeklerle karşılaştığımızda ise, bize enjekte edilen şeyin öyle olmadığını görüyoruz. Aslında bize enjekte edilmek istenen şey, "Siz düşmansınız ve beraber yaşayamazsınız". Bizim beraber ağlamamız, beraber gülmemiz mümkün. Bunları gördükten sonra bu korku politikalarının işlemesi mümkün değil...
*Bu konuyu atlamadan size sormak istiyorum, az önce Kürt müzik hocasının sizden özür dilediğini söylediniz. Peki neden Kürtler tarihte Ermenilerin zorunlu göç olayındaki etkilerini açıkça söylemiyorlar?
Türkiye'nin içinde bulunduğu durum itibariyle böyle bir şeyin yükümlülüğünün altına girmek akıllıca bir şey değil. Fatura size kesilebilir çünkü... Özgür tartışma ve konuşma ortamının olmadığı yerde, böyle durumları anlayışla karşılamak lâzım.
*O zaman toplumun diğer kesimleri için de söyledikleriniz geçerli. AKP'nin tabanı sayılan kesimler de devlet tarafından baskı altına alınıyor. Onlar da Ermeni meselesiyle ilgili konuşmasınlar öyle mi?
Sorun gerçekten samimiyet sorunu. Herkes kendi derdiyle muzdarip ve kendi derdiyle ilgileniyor. Hrant bütün çekinceleri kenara itip konuşabilen bir insandı, büyük bir insandı. Hrant'a kahraman diyoruz, çünkü biz toplum olarak konuşamadığımız için, içimizden kahramanlar çıkarıyoruz. Sorumluluğu tüm topluma yayamıyoruz.
*Yani halka güvenmiyorsunuz?
Bir korku egemenliği var. İnsanlar göründükleri gibi değiller. İçlerinde çok daha demokratlar, içlerinde daha insanîler. Ben o mânâda Türkiye'deki halklara inanıyorum. Ama insanlar yılmış vaziyette. Halktan güçlü bir şey olamaz, halk bu gücünü bir kavrayabilse...
*Peki hükümetten beklentiniz nedir?
Biz her zaman tepeden çözümlere yakınız. Hükümeti soruyorsunuz, halbuki bu talep tabandan gelip, siyaseti tabanın şekillendirmesi gerekir. Tepenin halkı yönlendirmesini soruyoruz...
*Hayır onu sormuyorum. Hükümet yüzde elliye yakın bir destekle iktidarda, onun için de toplumun şekillendirdiği iktidardan ne bekliyorsunuz diye soruyorum...
*AKP'nin belli bir zümrenin partisi olmamaya çalıştığı, halkın iktidarı olmaya çalıştığı açık. AKP'nin bundan sonraki tavrı çok önemli. AB reform sürecine mi devam edecek, yoksa iktidar ataleti içine mi düşecek? Sistem AKP'nin dönüşmesi ve sistemin partisi olması için elinden geleni yapacak ve onu bazı konularda ödüllendirecek. AKP devletin içine sızmış çetelerin üstüne gidebilecek mi? Demokrasiye sahip çıkacak mı? Eğer demokrasiye ve hukuk devletine sahip çıkarsa çok iyi olacak.
*Hukuk devleti dediniz. Hrant cinayetinin aydınlatılması bu bakımdan önemli öyle değil mi?
Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması demek, Türkiye'nin zihniyet devrimine gitmesi demek. Çünkü bu aydınlatma devlet içine sızmış çeteleri yargı önüne çıkarmak anlamına gelecektir. Türkiye burada tercihini yapmak zorunda.
*Sizce Hrant Dink neden önemliydi?
Türkiye hakikaten değişiyor. Türkiye'de böyle kötü şeyler oluyor, ama değişiyor, değişecek. Türkiye, konuşan ve tabuları yıkan bir Türkiye haline geliyor. Toplumların değişmesi, böyle üç beş günde olabilecek bir şey değil. Bunu gören çevreler var. Bu çevreler kendi iktidarları uğruna konuşmayan, sorunlarını çözmeyen, belli söylemlere takılıp kalan ve o söylemlerin iktidarlarını güçlendiren yapının değişmesini istemiyor. Hrant, bu anlamda sembol bir isimdi. Agos küçük bir gazete, Hrant, Türkiye'de 60 bin kişi kalmış bir cemaatin gazetecisiydi, yaptığı iş ve temsil ettiği zihniyet, cemaati aşan ve tüm Türkiye'yi kucaklayan bir zihniyetti. Konuşma kültürünü iyi temsil ediyordu. Türkiye'de ciddi bir değişim başlamıştı. Hrant'ı öldürmek, değişimin sembollerinden birini ortadan kaldırmak demekti.
|