Eğitim için Türkiye'ye gelen Mısırlı Haggag Ali ile Mısır ve Türkiye arasındaki benzerlik ve farklılıkları konuştuk. Mısır halkının Türkiye'ye seküler bir ülke gözü ile baktığını ve yanıldıklarını söylüyor. Risâle-i Nurları nerede tanıdığını sorduğumuzda ise ilginç bir perspektiften bakıp, "Maalesef Türkiye'de" cevabını veriyor. Röportajımızı İngilizce olarak kendisi ile gerçekleştirdik. Fatih Peker arkadaşım da bizlere yardımcı olup, bunu Türkçe'ye tercüme etti. İlginç ve ibretli tesbitlerin yer aldığı söyleşinin detaylarını buyurun hep beraber kendisinden dinleyelim.
* Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Asıl ismim, Haggag Ali. Türkçe ismim ise Abdüssamed. 1977 Mısır doğumluyum. Ailenin en büyük çocuğuyum. İki erkek ve üç tane de kız kardeşim var. Evli ve biri üç yaşında, diğeri dokuz aylık iki çocuk babasıyım. Kahire Üniversitesi 'İngiliz Dili ve Edebiyatı' bölümünden mezunum. Yine aynı üniversitede doktoramı aynı konu üzerine yapıyorum. 3 aylık bir eğitim için Berlin'e gittim. Daha sonra, doktora eğitimimle birlikte yürütebileceğim bir fırsat yakaladım ve Berlin'deki üniversiteyle birlikte yürütülen "Türk-Alman Tarihi" konusu üzerine Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTU) master yapıyorum. Bildiğim yabancı diller; Arapça ve İngilizce.
* Mısır halkının Türkiye hakkındaki düşünceleri nasıl?
Öncelikle şunu belirteyim; 4 aydır Türkiye'deyim ve Türkiye İslâm ülkesi olduğu için, buraya geldiğimden dolayı çok mutluyum. Mısır'daki insanlar Türkiye'nin seküler bir ülke olduğuna inanıyor, bu şekilde biliyorlar. Ama ben burada daha farklı bir izlenim edindim. Benim gördüklerim bir İslâm ülkesi olduğu. Birçok insan Türkiye'nin seküler bir ülke olduğunu düşünse de, bence dinin Türkiye üzerinde bir etkisi var.
* İslâmiyet açısından Türkiye ile Mısır arasında-sizin görebildiğiniz-ne gibi farklılıklar var?
Benim fark ettiğim; Türkiye'deki dinî hareketlerin Mısır'dakine göre daha serbest bir ortamda olması. Meselâ Mısır'da "Müslüman kardeşler" adında bir hareketlilik oldu. Hükûmet bu hareketlenmeye karşı çıktı. Ve bu insanlardan birçoğunu tutuklayıp hapishaneye götürdü. Buna bağlı olarak Türkiye'de ise, benim gördüğüm Said Nursî'ye taraftar olan gruplar bir araya gelip sohbet edebiliyor, konuşabiliyorlar. Ve kimse bunlara bir şey demiyor, bir engel çıkarmıyor. Hem Türkiye'de, hem Mısır'da bu dinî gruplar tarafından yapılan hareketlilikler, Sivil Toplum tarafından fark edilmiyor, tanınmıyor. Bu dinî hareketlenmeler aslında insanlara çok fayda sağlıyor, fakat-ne yazık ki-Mısır'daki hükümet bunu bu şekilde düşünmüyor veya bilmiyor. Bu dinî hareketlenmelerin insanlara birçok yararı olmasına rağmen hükümet bu yararları bilmediğinden ve bu grupları tam anlamıyla tanımadığından karşı duruyor.
* Farklılıkları, özgürlükler açısından kıyaslamak gerekirse?
Özgürlükler açısından ilk göze çarpan, Mısır'daki hükümetin halkına karşı, başörtüsü, eşarp ve benzeri giyimlerde toleranslar tanıyor olması.
* Yani Mısırda çarşaflı bir kız, üniversite okuyabilir, herhangi bir kurum veya kuruluşta çalışabilir.
Tabiî ki okuyabilir. Hem de çok rahat bir şekilde. Bakın ben size bir örnek vereyim. Kahire'de Amerikan Üniversitesi'nde okuyan, örtülü bir bayan vardı. Siyah bir bez ile örtünüyordu. (Türkiye'deki çarşaftan bahsediyor. Ö.E) Polis, bu bayanın üniversiteye girmesini engellemeye çalıştı. Bu bayan da onları mahkemeye sevk etti. Ve 3 yıl sonra bu dâvâyı kazandı. Mısır'daki mahkemeler diyor ki; kızlar her şekilde eğitimlerine devam edebilirler. İster siyah bir bez (çarşaf) ile örtünmüş olsun, ister istediği farklı bir tarz giyim ile olsun, fark etmez!
* Biraz da Said Nursî ve Risâle-i Nurlardan bahsedelim isterseniz? Said Nursî'yi ve Risâle-i Nurları Türkiye'de mi, Mısır'da mı tanıdınız?
Maalesef Türkiye'de.
* Neden "maalesef"?
Çünkü Mısır'da El-Ezher Üniversitesi'nde Said Nursî'nin kitapları okutuluyor. Ve Risâleler, Arapça olarak yazılmış. Ama ben bunu ihmal ettim. Oysa ki Mısır'da da tanıyabilirdim. Bunun için üzgünüm.
* Risâle-i Nurlar ile tanışmanız nasıl oldu?
Risâle-i Nurları; üniversitede bazı sınıf arkadaşlarımdan öğrendim. Bir gece beni evlerine dâvet ettiler. Ve kütüphanelerinde hep Said Nursî'nin kitapları vardı. Bunların hepsi Türkçe ve İngilizce'ydi. İlk önce, İşârâtü'l-İ'câz ve Sözler adlı kitap ile tanıştım. Kıyaslamalar çok dikkatimi çekti. Meselâ, Allah bir mühendis, Allah bir Şems diye söyleyip sonrasında mecazdan hakikate geçmesi, bu ve benzeri tazrda verilen örnekler beni çok etkiledi.
* Gelecekte Risâle-i Nurlar ile alâkalı bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Risâle-i Nurların gençler üzerinde olan etkisine de çok hayran kaldım. Bunun sırrını öğrenmek istiyorum. Ve bunu öğrenmem uzun bir zaman alacak. Bunun içinde kitapları okumak ve insanlar ile tanışmak gerekiyor. Evet, belki de gelecekte Risâle-i Nurlar ile ilgili bir çalışma yapabilirim.
* Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Said Nursî'nin grubu, bana Mısır'daki başka bir grubu hatırlattı. İslâm'a çağırma gibi bir grup diyebiliriz buna (Türkçe olarak buna tebliğ diyebiliyor. Ö.E.). Aradaki farktan önce benzerlikten bahsedelim. Bu iki grubun da siyasetle hiçbir alâkası yok. Farklılıkları ise, burada Said Nursî'ye yakın olanların hepsi, okumuş eğitimli kişiler. Fakat Mısır'daki insanlar çok okumuş değil.
|