Geçen hafta Türkiye AB Müzakereleri çerçevesinde ‘’Tüketicinin ve sağlığın korunması’’ ile ‘’Trans Avrupa ağları’’ fasılları müzakerelere açıldı. Ondan önce ise Brüksel’de toplanan AB Dışişleri Bakanları Sarkozy'nin isteği üzerine Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili olarak “katılım” ifadesini sonuç bildirisinden çıkardı ve AB'ye entegrasyona ilişkin süreçte Lizbon Anlaşması’yla yeni bir sürece girdi...
AB üyeliği yolunda hızla yol alan Türkiye’de ise kamuoyu AB’de neler oluyor diye sormaya başladı. Biz de bu süreçleri ve bu süreçlerin Türkiye üyeliğine yansımalarını Eski Büyükelçi, Dışişleri müsteşarı ve AB daimi temsilcisi Özden Sanberk'le konuştuk. Sanberk Türkiye’nin Avrupadaki kültürel mirasından vazgeçip AB üyeliğinden vazgeçmesinin Fransa’nın işine geleceğini söylüyor...
* AB geçtiğimiz hafta Lizbon antlaşmasını imzaladı. Ondan önce de Avrupa Anayasası üzerine bir çalışmaları vardı fakat başarısız oldular. Öncelikle Avrupa’nın neden anayasaya ihtiyaç duyduğunu söyleyebilir misiniz?
AB altı ülkeden müteşekkil bir organizasyon yapısından 27 üyeli birliğe doğru ilerledi. Ortak politikaların artması ve AB’nin hayatın her yönüyle ilgilinen bir kurum haline gelmesi 1957’de daha dar kapsamlı olan Roma Anlaşmaları yetersiz bıraktı. Böylece AB ülkeleri ortak politikaların uygulanması için yetki devri gerektiğini söylerek yeni bir anayasa yapmaya karar verdiler ama başaramadılar...
* Yani Avrupa Birleşik Devleti olma yolunda ilerlemek istediler...
İlk Roma Anlaşması’nın ruhunda yatan şey o fakat bunun gerçekleşmeyeceği 1970’li yıllarda İngiltere’nin birliğe katılmasıyla anlaşıldı. Avrupada bir çok ortak politika oluştuğu gibi bu ortak politikaların dışında kalan birçok üye ülkede oldu. Onun için ben Avrupayı Şengen Avrupası, Savunma Avrupası, Para Birimi Avrupası, İçişlerinin yetkilerinin devredilmesini isteyen avrupa diye dörde ayırıyorum. AB ABD gibi tek bir devlet haline gelecek biz bu devlete katılmakla egemenliğimizi devredeceğiz anlayışı yanlıştır. Çünkü Avrupa ABD gibi tek bir devlet olamayacak ve hiçbir üye ülke egemenliğinin tamamını vermiyor. Ancak devrettiği egemenlik karşısında başka çıkarlar elde ediyor.
* Avrupa Anayasası’na Fransa ve Hollanda’nın olumsuz oy kullandığını biliyoruz. Türkiye’ye karşı çıkan Fransa ve Hollanda neden anayasaya karşı çıktı?
Fransa ve Hollanda bu anayasanın ve daha çok birleşmenin kendi ulusal sorunlarına bir çözüm üretmediğini düşünerek, daha fazla fedakarlık yaparak birşey elde edemeyecekleri fikrine kapıldılar ve anayasayı reddederek bugünkü Avrupaya memnuniyetsizliklerini göstermek istediler. Bir de Fransa’nın başından itibaren AB’nin karar alıcısı olmayı istemesi ve bunu başaramaması bu kararda etkili oldu. Anayasa reddedildikten sonra Anayasadan vazgeçelim fakat başka bir alternatif çözüm bulalım dediler. Lizbon Anlaşmasıyla devlet olmaya giden ne varsa onları ortadan kaldırdılar, entegrasyona daha dar bir sınır çizdiler. Bunun yanında tek dışişleri bakanlığı fikrini ve dönem başkanlığını 6 aydan 2.5 seneye çıkardılar. İlerde nasıl bir şekil alacağını bilemeyiz. Lizbon'dan karmaşık bir Avrupa yapısı çıktı diyebiliriz...
* Kafası karışmış, düzeni daha bozulmuş bir Avrupa mı?
Bunu kötü anlamda söylemedim. Lizbon Anlaşması’ndan çoklu bir yapılanma çıktı demek daha doğru olur. Karşımızda farklı alanlarda farklı ortaklıklar içeren bir yapılanma var. Böyle bir Avrupa dünyanın ve bizim işimizi zorlaştırıyor. Böyle bir avrupa zor ilerliyor. Bir de Lizbon Anlaşması’nın 2014’te yürürlüğe gireceğini söylemekte yarar var....
* Lizbon Anlaşması Türkiye’nin AB üyeliğini nasıl etkiler?
Türkiye’nin AB üyeliği on yıl önceki üyelikten farklı olacaktır çünkü karşımızda on yıl önceki AB yok. Aslına bakarsanız bütün üye ülkeler için esnek bir üyelik var. Yani bir yerde hepsi imtiyazlı ortak. Her ülke kendi çıkarlarına göre AB’nin bazı politikalarına katılıyor veya katılmıyor. Önemli olan bizim de katıldığımız politikalarda eşit söz sahibi olmamız. Biz Gümrük Birliği’ne katıldık ancak ortak ticaret anlaşmalarında karar hakkına sahip değiliz. Bu hak kazanıldığında biz de diğer ülkeler gibi esnek üyelik statüsünü kazanmış oluyoruz. Ben inanıyorumki Türkiye bu çoklu yapı içersinde kendi yerini bulacaktır Bu sürecin geri dönüşü yoktur. Bu Sarkozy sebebiyle biraz gecikecek mi bunu bilemem...
* Lizbon Anlaşması 2014 yürürlüğe gireceğine göre Türkiye’nin üyeliği bundan etkilenir mi? Brüksel’de toplanan AB Dışişleri Bakanları Sarkozy'nin isteği üzerine katılım ifadesini sonuç bildirisinden çıkardılar. Bunu nasıl okumak gerekiyor?
Bunlar bizim üyelik sürecimizde hukuki açıdan olumsuz bir netice getirmiyor. Ancak Türkiye’nin müzakere başlıkları hem Kıbrıs konusundan hem de Sarkozy’nin Türkiye’ye takındığı hasmane tutum dolayısıyla kapandı. Katılım kelimesinin sonuç bildirisinden çıkarılmasıyla Sarkozy’nin hasmane tutumunun ikinci adımını görmüş olduk. Ama bu tarz ifadelerin çıkarılması kamuoyunda olan tam üyelik inancının zayıflamasına neden oluyorki bu da Sarkozy’nin stratejisine uygundur.
* Yani Sarkozy baş edemediği Türkiye’yi psikolojik olarak yıpratmaya çalışıyor?
Aynen öyle. Sarkozy’nin üyeliğimizle ilgili kararları tersine çevirmesi için üçte iki çoğunluğa sahip olması gerekirki bu imkansız. Sarkozy’nin amacı Türkiye’nin havlu atmasını sağlamak ve Türkiye’nin rekabetinden kurtularak Almanya’yı kendine etki alanına çekerek Avrupa’nın siyasetine yön vermek...
* Ama aşırı milliyetçiler ve ulusalcılar AB’ne böyle bakmıyorlar...
Ben tepki veren milliyetçilerimize tarizde bulunuyorum. Türkiye 600 yıllık Avrupadaki kültür mirasıdan, Avrupadaki haklarımdan feragat edemez. Bu Fransa’nın ekmeğine yağ sürmek olur. Biz Fransa’dan niye kaçalım ki? Türkiye AB sürecini durdursa Sarkozy zil takıp oynar. Benim Avrupalı olup olmadığı ve kimliğimi kimse tayin edemez. Bu karar Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir karardır. Benim ailem Rumeli’den geliyor. Avrupa topraklarında onbinlerce Evlâd-ı Fatihan olan insanlar var. Bosna var, Kosova var, Sancak var, Makedonya var...AB’den geri çekilirsek buralarda Yunanlılar ve Sırplar söz sahibi olacaktır.
* AB sürecinde hükümetin reform sürecini yavaşlatması da çok eleştiri aldı. Siz bu kararlarda reform sürecinin yavaşlamasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Hükümet AB sürecine çok iyi başladı ve çok iyi işler yaptı. 17 Aralık 2004’te katılma müzakereleri sözü aldı fakat 2005 yılını Afrika yılı ilan etti. Böylelikle AB mesaj yanlış gitti. Birçok diplomat hükümetinizin stratejik önceliği nedir diye sorular yönelttiler.
* AB için ayrı bir bakanlık kurulması fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Ayrı bakanlık kurulması yanlış olur ama ayrı bir müzakereci olması gerekir. Dışişleri Bakanın Türkiye’yi ilgilendiren Ortadoğu, Kafkaslar, Kadeniz, Avrupa, Basra, İran, Amerika bölgelerindeki toplantıların hepsini birden yürütmesi insanın aynı anda birkaç yerde bulunması demekki bu Allah’a mahsus veya Allah’ın evliya kullarına...
* Yani AB’nin Türkiye’ye tepkisi haklı mı?
Hayır haklı değil ancak AB Türkiye’nin üyeliği isteyip istemediğini sorguluyor. Türkiye Afrika yılı ilan etse reformlar devam etse mesele olmazdı ancak en son reform 2004 yılında yapıldı. Ancak Türkiye muhalefi olan Kıbrıs’ın AB üyesi olması, Sarkozy’nin Fransa başkanı olması hükümetin suçu değil. Hükümetin reform ateşini yeniden yakması lazım ancak acımasız eleştiriler de yöneltmemiz lazım...
TÜRKİYE K.IRAKTA BÜYÜK
BAŞARI KAZANMIŞTIR
* K.Irak’a operasyon konusunda AB endişelerini diye getirdi bunu nasıl okumalıyız?
Elli uçağın dört saatlik bir operasyonla başka ülke topraklarını yerle bir etmesi karşısında edilen birkaç laf var. Bu operasyon 1995’lerde yapılsaydı dünya ayağa kalkardı. Bugün tepkilerin çok az olması büyük başarı.
* Neden tepkiler azaldı?
Türkiye’nin demokratik bir ülke olma yolunda attığı adımlar, DTP’nin mecliste olması... Her görüşün mecliste temsil edildiği bir Türkiye’de teröre bahane yoktur. Böyle bir ortamda Türkiye’nin kendini savunması mecburidir. Bunun yanında operasyon öncesi diplomatik girişimler büyük bir başarıyla gerçekleştirilmiştir
* 5 Kasımda Amerika’yla yeni bir yola girdiğimiz söyleniyor buna katılıyor musunuz peki?
Bu tarz söylemlere çok itibar edilmemeli. ABD ile anlaştığımız birçok nokta kadar anlaşmadığımız noktalar var. Diplomasi çelişki yönetimidir. K.Irak ve Kerkük konusunda Türkiye büyük başarı sağlamıştır. Geçen sene Ermeni tasarısının Amerikan Meclisinden geçeceği, Irak’ın parçalanacağı, Kerkük’te referandum yapalıcağı, K.Irak’a operasyona ABD’nin karşı çıkacağı söyleniyordu. Bugün Ermeni tasarısı kongreden geçmedi, Irak parçalanmadı, Kerkük’te reform ertelendi, sınır ötesine geçtik. Bunlar somut başarılar. Bunları kimse söylemiyor. Eğriye eğri doğruya doğru...
* Aranan PKK’lıların Avrupa’da rahatça gezmesine ne demeli?
Ben de buna isyan ediyorum. Bu konuda dış işlerinin yeterince beceri gösteremediğini görüyoruz. Demekki yeterli ağırlığımız yok. Bir de Avrupadaki Türkiye karşıtı etnik grubun gücünü görüyoruz. Türkiye demokratik adımları attıkça bu konuda da büyük başarılar kazanacağını göreceğiz.
* Peki AB iyi niyetli değil diyebilir miyiz?
Uluslararası ilişkilerde “iyi niyet, samimiyet” gibi kavramları referans alırsak hiçbir ulusal çıkaramızı koruyamayız. Dış politika samimiyet yoktur ortak çıkar vardır. Önemli olan ortak çıkar oluşturabiliyor musunuz? Vizyonunuz var mı? sorularıdır. Bunun yanında çıkarınızı korumanız için Allah size kafa vermiş iyi çalışmak ter dökmek lazım...
FAZIL SAY DEPRESYONDA
* AB ‘’Kültürlerarası Diyalog Yılı’’nda kendisini ‘’Elçi’’ unvanıyla görevlendirdiği Piyanist Fazıl Say Türkiye’nin karanlığa gömüldüğünü söylüyor. Bu tür açıklamalar Türkiye’ye ne kazandırır?
Kazandırmaz. Bu tür açıklamaları yanlış buluyorum. Say’ın açıklamalarından depresyona girdiği anlaşılıyor. Hepimizin hayatında zor ve sıkıntılı zamanlar olmuştur. Mesela siz “Gazetemde sıkıntılar yaşıyorum, ülkeyi terkedeceğim” diyemezsiniz. Ancak Say’a gösterilen tepkiyi de fazla buluyorum. Sanatçı politikacı veya siyasetçi gibi değildir içinde ne varsa onu dışa vurur. Bir ara Melezya oluyorduk şimdi de Fazıl say çıktı....
* Siz niye inanmıyorsunuz mesela Türkiye’nin karanlığa gömüldüğüne?
Türkiye’nin büyük değişim içinde olduğunu görüyoruz. Böyle değişimlerde ileri mi geri mi gidiyoruz pek anlaşılmaz. Ben Türkiye’nin geçmişine baktığımda ekonomik, siyasi, demokratik açıdan ileri gittiğini söyleyebilirim. Türk Ordusu da dünyanın sayılı ordularından... Kimse ordu TBMM’nin iradesi dışında diyemez. Türkiye demokrasisi büyük atılımlar yaptı.
* İdarecilerin eşlerinin başörtülü olması bazılarını rahatsız ediyor....
Türkiye’de çeşitli görüşler olabilir... Ben TC’nin neyin devamı olduğunu görmek gerektiğine inanan biriyim. Bizler hiçbir zaman sömürge olmamış 700 yıllık bir devlet geleneğinden geliyoruz. Biz hastaneden, postaneden, karakoldan şikâyet ederiz ancak devleti tehdit altında görünce devletin yanında yer alırız. Ben bu açıdan Türkiye’deki hiçbir gücün TC’i karanlığa götüreceğine inanmıyorum. Ben Malezya olacağımızı da düşünmüyorum. AKP’ye oy verenler şeriat için oy vermedi. Ayrıca 70 milyonluk Türkiye’de herkesin aynı düşünmesini bekleyemeyiz. Türkiye gücünün farkında olmalı ve başarı kültürünü yerleştirmeli. Türkiye’deki tehlike Hıristiyan din adamlarının öldürülmesinden kaynaklanan bir tehlikedir. Bu tür cinayetler ne kültürümüze ne dinimize ne de devlet geleneklerimize uygundur. Siyasi partilerden bu yönde yeterli eleştiri görmüyorum....
|