Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Yasaksız, özgür, tercihlere saygılı üniversite

Eski Cumhurbaşkanı Sezer, yeni göreve geldiğinde YÖK üyelikleri konusunda enterasan bir durum yaşanmıştı. YÖK Başkanının önerdiği isimleri onaylamadan beklettikten sonra, onların önermediği bazı isimleri atamıştı. Yalana gerek yok bu duruma, hem sevinip, hem umutlanmıştık. O dönemde bu atama biçiminin doğru olmadığını söyleyenler olsa bile, Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi Başkanlığından gelen bir isim olması ve yetkilerinin neler olduğunun farkında olmasına karşın, YÖK ile ilerleyen zamanlarda bu fraksiyon çatışması haricinde, çok uyumlu bir çalışma yaptılar.

Şimdi, cumhurbaşkanının yeni olması, YÖK Başkanlığına Yusuf Ziya Özcan’ın atanmış olması ilgiyi daha da artıran etkiler yapıyor. Hele, atamanın hemen arkasından hemen herkesin müsbet veya menfi bir şekilde bizden veya ötekileştirmek adına, eşinin başörtülü olup olmadığı sorusunun akıllardan geçiyor olması enteresan noktalar. Hele, bir rektör için bekâr olduğu halde eşi başörtülü bilgisi ulaştırılacak kadar gayretkeşliklerin yaşandığı bir ülkede yaşadığımızı düşünürsek...

Öncelikle YÖK Başkanı Özcan’ın ilk beyanatı ve sonraki beyanatında arkasında durduğu bir “Yasaksız Üniversite” ifadesini kullandığı için tebrik ediyorum. Üniversiteler fikir özgürlüklerinin beşiği ve ilerlemenin öncüsü olmak gerekirken, YÖK bilinen uygulamaları sebebi ile kendisi ve toplumu ile yabancılaşmış, kapısında adeta tek tip üretim yapmak için başörtülü öğrenci avına çıkmış kurumlar halini aldı.

Üniversitelerimiz; kapılarında peruklu, başörtülü kızlarının girişinin engellendiği, hatta bunların ÖSS sınavına bile girmelerinin önüne geçildiği ortaçağ zihniyeti ile değil, dünya çapında yapılacak araştırmalarda ilk 500’de ilk 100’de kaç tane üniversitemiz olduğumuz ile sevineceğimiz kurumlar olmalıdır.

Yasağın bizatihi kendisi yasak olduğu için dahi cazip olabilir. Yasakların kaldırılması toplumun kendi kulvarında, aşırılıklara gitmeden akmasına yardımcı olacaktır. YÖK Başkanı Özcan’ın ikinci açıklamasında üniversitede yasaklardan, sorunlardan ve kendisine yapılan eleştirilere kısmî cevap verirken ‘’Ben farklı şeylerden bahsediyorum, konu sadece başörtüsü ve türban değil’’ diyerek sözlerinin arkasında durması, YÖK sisteminin ne kadar büyük sıkıntılar yol açtığı hakkında fikir veriyor.

Yasaksız, özgür bir üniversite bekliyoruz. Bazıları özgür üniversite kavramından yalnızca hükümetten bağımsız, YÖK Başkanının emrinde bir üniversite olarak bunu algılayıp uyguladılar. Yeni YÖK Başkanı hakkında birçok olumlu kanaat ile birlikte, Teziç’in uğradığı değişim hafızalarda tazedir.

Bu anlamda, “güç”e sahip olmanın dayanılmaz hafifliğine bulaşmadan, bilimsel, idarî, özerkliğe sahip ve rejim bekçisi değil aslî fonksiyonlarındaki başarılar ile ilk 100’e giren üniversitelere geçmek için plan, proje ve uygulamalar, yeni başkandan beklenmelidir.

Hükümetler Gürüz, Teziç dönemlerinde YÖK ile o kadar çok çatışma yaşadı ki, yeni atanan herhangi bir Başkan ile sulhkârane bir geçimi tercih edecektir. Fakat, başarı için çok çalışmak gerekecektir.

Ayrıca, yasaklara tepki konusunda milletimiz AKP’ye gerekli desteği fazlasıyla vermiştir. AKP’li bazı siyasiler tercih ve hürriyetleri savunmak, yasakları eleştirmek noktasında, söylem açısından bile olsa bir bürokrattan geri kalmamalıdır. [email protected]

Emin Talha KARAMUSA

17.12.2007


21. Yüzyıl Anayasası ve genç memnuniyeti

21. yüzyılın henüz daha başındayız. Ülke olarak artık günlük kısır çekişmeleri bırakıp; çok daha uzun vadeli düşünmek ve çözümler üretmek durumundayız.

Bu asrı da boşa harcamamak için geleceğe radar olan, projeksiyon tutan, vizyon oluşturan velhasıl gece araçla giderken uzun farları yakmak gibi fonksiyon gören öncü ve stratejik değeri olan çalışmalara ihtiyaç vardır. Bunun farkında olan bazı gelişmiş ülkeler 20-30 yıl sonra dünyanın ve insanlığın alacağı şekli, kurdukları enstitülerle, düşünce kuruluşlarıyla ve yaptıkları beyin fırtınalarıyla daha şimdiden belirlemeye çalışmakta; zamanı gelince de semerelerini toplamaktadırlar.

İşte anayasa konusu da böyle değerlendirilmelidir. Günü kurtarmaktan ziyade, ileriye yönelik olmalıdır. Bu husus özellikle kendi çocuklarımız ve gençlerimiz için önemlidir. Çünkü o anayasayı onlar yaşayacaklardır. Anayasa çalışmalarında gençlerin de muhakkak fikir ve görüşlerine başvurulmalıdır. Bu internet çağında bırakınız gençleri, çocuklara dahi “küçük” dememek gerekiyor.

Bilgiye ulaşma becerileri yetişkinlerden çok daha üstün. Onların daha güçlü, mutlu, başarılı ve donanımlı olmalarına imkân tanımak bütün yetkileri ellerinde tutan ve tecrübe kalkanıyla hareket eden yetişkinlerden beklenmektedir. Ama çocuklar, gençler, fiziki engelliler ve bunlar gibi kesimlerle ilgi kararlarda, o kesimlerden kimselerin bulunması da aklın gereği değil midir? Üstelik genç nüfusuyla övünen Türkiye’nin anayasa çalışmalarında gençlere de başvurulması çok daha yerinde bir davranış olur. Çünkü anayasalar gibi toplum sözleşmeleri ileriye yönelik ve uzun vadeli olduklarından en çok çocukların ve gençlerin gelecekteki hayatlarını etkileyecektir.

Yetişkin yetkililer tecrübelerini “genç memnuniyeti”ni de gözeterek kullansalar çok daha çağdaş hareket etmiş olurlar. Gençlerin şimdiden katılımcılığa alışmaları demokrasimiz için de kazanç değil midir?

Fert lehine değişen 21. yüzyıl sosyal hayatında, maddî ve manevî dengelerini kurmuş, pozitif değerler üreten, iletişim teknolojilerini de kullanarak insanlığa güzel örnekler sunan gençlerin yetişmesinde ve onların önlerinin açılmasında, alışkanlıklarını tecrübe sanmayan yetişkinlere önemli görevler düşmektedir.

[email protected]

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

17.12.2007


Tabu oynamıyoruz, anayasa yapıyoruz

8-9 Aralık tarihlerinde Ankara’da TOBB öncülüğünde ve TEPAV organizasyonunda düzenlenen “Anayasa Platformu Ulusal Çalıştayı”na Genç Siviller olarak biz de katıldık. Sivil toplum kuruluşlarının evrensel pratiğinden gelen sivil ve demokratik reflekslerine şahit olma heyecanı içindeydik. O gün çocuklar gibi şendik, sivil ve demokrattık ama gün sonunda dev ‘bir ordu’ oluverdik. NGO postuna bürünmüş, en mütevazısı 10 milyon vatandaşı temsil ettiğini iddia eden GONGO’ların istilâsına uğradık.

Anayasa yapmak için orada olduğumuzu düşünüyorken, aslında tabu oynamaya geldiğimizin farkına vardık. İlk olarak, GONGO’ları yani meslek örgütü ve sendikaları yanına alan TOBB başkanı, ‘tabu kelimelerini’ büyük bir titizlikle açıkladı. ‘Kötü’ bir şey yapmayacağımızın cümle âleme ilân edilmesiyle bütün salonu huzur kapladı.

Takımlara bölündükten sonra elimize tutuşturulan “tabu kartlarında” bulmamız istenilen kelime “Sivil ve demokratik bir Anayasa” idi. Kullanılması yasak kelimeler ise: Değiştirilmeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek maddeler; Atatürk milliyetçiliği, Cumhuriyet kazanımları (içini GONGO’lar doldursun), Atatürk ilkeleri, x maddeleri, y fıkraları ve z haşiyeleri…

Diğer taraftan bazı tecrübeli oyuncular “kullanılmayacak kavramlara” bir de kendileri ekleme yapmışlardı: Kürt sorunu, başörtüsü, anadilde eğitim, üniter devlet, azınlıklar ve ifade özgürlüğü…

Bu kadar ‘ileri seviye’ bir tabu oyununda başarılı olmak bizim gibi çiçeği burnunda genç bir sivil toplum örgütünün harcı değildi. Başarı GONGO’lara yakışırdı ve nitekim öyle oldu. Ortaya çıkan bazı anayasa teklifleri Hammurabi’nin kulaklarını çınlatırken, bazıları ise Hammurabi kanunlarına bile rahmet okutuyordu. Anayasa demokratik olacak, AMA şu maddeler, AMA şu şu ilkeler değiştirilmeyecek. Anayasa sivil olacak, AMA bu kurumların statüsüne, AMA şu şu ideolojilere ve AMA Ankara ruhuna daha doğrusu Ankara hayaletine dokunulmayacak.

Biz biliyoruz ki; AMA’lar suça ortaktır. Bu şartlarda yapılacak anayasanın iddia edildiği gibi “sivil ve demokratik anayasa” olmayacağı, AMAyasa ya da TABUyasa olacağı açıktır.

Sonuç olarak; oyun oynamak yerine gerçekten sivil bir anayasa yapmak istiyorsak, hiç değilse hazırlık sürecinde, her türlü tabudan kurtulmalıyız. Açık, şeffaf, ön kabulsüz, geniş katılımlı bir tartışma zemini oluşturmalıyız. İlk söze değiştirilemez, hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerle başlamamalıyız. Kanunla kurulmuş GONGO’ları sivil inisiyatifin temsilcileri; tekliflerini de halkın görüşüymüş gibi sunmamalıyız.

Artık biraz büyümeli, bu oyunu oynamaktan vazgeçmeliyiz. Sivil, demokratik bir anayasaya sahip olmak bizim de hakkımız.

17.12.2007


Anne sırtından tekerlikli sandalyeye

Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği bir minik öğrenciye daha tekerlekli sandalye sevinci yaşattı. Ankara’nın Yenimahalle semtinde yaşayan ilköğretim üçüncü sınıf öğrencisi Muhammet Gölge Cansuyu ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın ortaklaşa yürüttüğü kampanya neticesinde tekerlekli sandalyesine kavuştu.

Annesinin okula sırtında getirip götürdüğü Muhammet Gölge’ye tekerlekli sandalyesi teslim edildi. Tekerlekli sandalyeye kavuşmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşayan Muhammet Gölge “Artık annemin sırtında okula gitmeyeceğim. Annemin beni sırtında taşımasına çok üzülüyordum. Artık anneme yük olmayacağım için çok mutluyum” dedi. ‘Tekerlekli sandalyesiz engelli öğrenci kalmasın’ kampanyası çerçevesinde bir öğrencinin daha tekerlekli sandalyeye kavuştuğunu belirten Cansuyu Derneği Genel Sekreteri Muhammet Polat, “Bu kampanya tüm hızıyla devam ediyor. Tespit ettiğimiz 1700 engelli öğrenciye daha tekerlekli sandalyelerini teslim edeceğiz” dedi.

17.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri