Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Pakistan ve Türkiye’nin benzerlikleri

Dost ve kardeş ülke dediğimizde, hepimizin aklına ilk gelecek ülke olan Pakistan’da, bugün ağır bir bunalım yaşıyor. Öncelikle Benazir Butto’nun öldürülmesi sebebi ile bütün Pakistanlı kardeşlerimize baş sağlığı ve sabırlar diliyorum.

Son yüz yıllık siyasî tarihe bakılacak olursa, Türkiye ve “temiz ve pak insanlar diyarı” olarak anılan Pakistan’ın kaderlerinde benzerliklerin hiç de az olmadığı görülecektir. Bu benzerliklerin de hep demokrasi ve insan hakları karnesinde kırık notlar olduğunu üzülerek ifade etmek gerekiyor. Darbeler ve başbakan idam etmek bunların başında geliyor. Bu darbelerin olması konusunda dış desteğin aynı merkez olduğunu da bilmem söylemeye gerek var mı?

Daha ileri gitmeden Benazir Butto’nun babası Zülfikar Ali Butto’nun, Ziya ül Hak tarafından devrilmesi ve daha sonra asılması, 27 Mayıs darbesi ile Menderes’in devrilip asılmasına ne kadar benziyor değil mi? Tabiî, darbeyi yapanlar, devirdikleri iktidarları ve başbakanları koltuklarından alaşağı ettikleri gibi, milletin gönlünden atmayı beceremediler. Her iki ülkede de, millet özgür kaldığı ilk fırsatta ve büyük bir çoğunlukla kendi iradesi ile iktidar verdiği kadrolara sahip çıkmıştır. 1960 darbesi ile Demokrat Parti devrilip gönderilirken, 1965 seçimlerinde, hem de millî bakiye sistemi uygulanmasına rağmen, yüzde 52 gibi bir destek ile Adalet Partisi iktidara gelmiştir.

Pakistan millî marşını dinleyen bilir. “Cive Cive Pakistan” diye başlar. “Yaşa yaşa Pakistan, temiz insanlar ülkesi, çok yaşa” anlamında olarak. Arka arkaya darbeler ve kendi yaptığı anayasalara bile yalnızca işine geldiğinde uymak isteyen bir iktidar söz konusu olduğunda, ne yazık ki, Pakistan akla geliyor.

Yakın zamana kadar Devlet Başkanı Pervez Müşerref, asıl iktidarı kontrol eden güç olması sebebi ile, Genelkurmay Başkanlığını, Cumhurbaşkanlığının onaylanması şartıyla bırakmayı kabul edebilmiştir. Türkiye’de kalmış ve Beşiktaşlı olması gibi bize sempatik gelen bazı halleri olsa bile, meşrû bir iktidarı darbeyle yıkmış bir Devlet Başkanı. Darbe konusunda o kadar becerikli ki; kendisini uçakta havada iken görevden almaya teşebbüs etmiş bir iktidarı, yere inince, “öyle alınmaz böyle alınır” dercesine, darbeyle yönetimden uzaklaştırmış bir askerî lider.

Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerde sivil iktidarlar ne kadar güçlü görülseler de, halk sivil iktidara sahip çıkmak için yeterli ve gerekli bedeli ödeyeceğini göstermemiş, gösterememiştir. Bunun neticesinde, her askerî darbe, muhtıra veya teşebbüs beklenen etkiyi önce yönetimde, sonra halk üzerinde göstermiştir. Hatta “darbe olsun ben sana gösteririm ha…” beklentisi ile büyümüş, yoğrulmuş askerî ve sivil bürokratlar sıralarını bekler olmuşlardır. Bunun için zaman zaman “Paşam hâlâ neyi bekliyorsunuz?” gibi vatanseverler (darbeseverler) türemiştir.

Bu tür teşebbüslere ister Pakistan, ister Türkiye veya dünyanın başka bir yerinde olsun, en güzel cevap öncelikle “müsbet hareket etmek ve şiddete yönelmemektir”. Demokrasi ve insan haklarına sahip çıkacak düsturları uygulamak ve yalnız kendiniz için değil, başkaları için de adalet istemektir. Adalet ve hak gaspı karşısında, meşrû iktidara sahip çıkmaktır.

Son olarak Mükerrem Sarol’un merhum Menderes’i anlattığı kitabından bir alıntı yapayım. Adnan Menderes, Yassıada’da yalnızlık ve çaresizlik içinde kaldığı bir anda, Mükerrem Sarol’a der ki: “Mükerrem, buradan bir kurtulayım, Çakırbeyli çiftliğinden (evi) Aydın’a inersem ne olayım.”

Menderes’in başına gelenler, Menderes’in kaderidir. Fakat 27 Mayıs darbesi öncesinde İzmir mitingine 300 bin civarına yakın kişi katıldığı söylenir. Darbenin yapıldığı gün, 30 bin kişi Menderes’e sahip çıkabilse, durum farklı olabilirdi veya darbeciler el üstünde tutulacak yerde dâvâ açılabilse, yargılanabilse bizdeki darbe yapma geleneği son bulabilirdi.

Pakistan ve Türkiye’nin benzerliklerinin terör, darbe ve siyasî krizle değil, ilk 500’e giren üniversite sayıları, yüksek standartlı demokrasi ve kalkınmış örnek ülkeler olmaları dileği ile…

Emin Talha Karamusa

31.12.2007


Sabahattin Zaim Hoca ve gönüllü kuruluşlar

Yakın zamanda kaybettiğimiz Sabahattin Zaim Hoca, akademik alanda olduğu kadar, sivil toplum alanında da önde gelen bir isimdi. Sivil toplum kuruluşlarına “gönüllü” ya da “hayır kurumları” denilmesini tercih ederdi. Konunun sadece teorisini değil, pratiğini de yapar; faaliyetlerde görev alırdı. Çok sayıda gönüllü kuruluşun kuruculuğunu, üyeliğini ve yöneticiliğini yapmıştı.

Gönüllü kuruluş toplantılarının vazgeçilmez simasıydı. Bu alandaki hizmetlere büyük önem veriyordu. Siyasî beklentileri olanların partilerde, maddî beklentisi olanların şirketlerde, sadece Allah rızasını hedef alanların ve hayır talep edenlerin ise, ancak gönüllü kuruluşlarda görev alarak başarı gösterebileceklerinin altını çizerdi. Zaten böylesi çileli işlerin maddî değil, ancak manevî hazla yürütülebileceğini vurgulardı.

Kendisini eserlerinden tanıyorsak da yüz yüze görüşmemiz, 17-20 Mayıs 2007 tarihleri arasında Alanya Club Karaburun Hotel’de, Konyalı 64 sivil toplum kuruluşunun düzenlediği “Sivil Toplum” ana başlıklı “4. Ufuk Turu” toplantısında gerçekleşmişti. İlk ve son görüşmemiz de bu oldu. Yıllarca süren bir ahbaplığımız varmış gibi, çok samimî bir ortam oluşmuştu.

Hastalığına rağmen bu toplantıya iştirak ederek, sanki en son dersini verdi. Özellikle Bediüzzaman’dan tesbitlerde bulunduğum “Sivil toplum ve sosyal sermayemiz” konulu konuşmamın değerlendirmesini kendisi yaptı:

“Bugün burada çok önemli, tarihî bir konuşma dinledik...” diyerek başladığı değerlendirmede Bediüzzaman’dan yaptığım tesbitlerin önemine değinerek, son derece sitayişkâr sözler sarf etti. Organizasyon heyetine dönerek: “Bu konuşmanın cd yapılarak çoğaltılmasını teklif ediyorum” dedi.

Salonda yaklaşık beş yüz civarındaki katılımcının alkışlamasını hiç unutamıyorum. Hatta konuşma sonrası soru faslında bir dinleyici: “Sabahattin Hoca bizlerde soru soracak cesaret bırakmadı. Keşke sorulardan sonra değerlendirme yapsaydı daha iyi olurdu” şeklinde beyanda bulundu. Oturum bittiğinde Sabahattin Zaim Hoca’nın bana dönerek, “Toplantılarda maksadını aşan sorularla da karşılaşabilirsin; şevkle, gönüllü çalışmalarına devam et...” demesini de bir hatıra olarak zihnimde yaşatıyorum.

Sadece akademik camia değil, gönüllü kuruluşlar da bir duâyenini kaybetti. Ruhu şâd olsun.

Prof. Dr. Gürbüz Aksoy

31.12.2007


Amerikan İmparatorluğu: 39 ülkede 82 üs

2007 yılı için yayınlanan “Üs Yapısı Raporu”na göre ABD; Roma, Osmanlı, Britanya İmparatorluğunu geçerek, tarihte yeryüzünde en geniş alana yayılmış askerî güç oluyor.

Dünyanın en büyük ve güçlü ordusuna sahip olan Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan bir rapora göre, Süpergüç’ün dünyanın 39 ülkesinde toplam 823 adet üssü bulunuyor.

Bu üsler hesaba katıldığında ABD, Roma, Osmanlı, Britanya İmparatorluğunu geçerek, tarihte yeryüzünde en geniş alana yayılmış askerî güç oluyor. 2007 yılı için yayınlanan “Üs Yapısı Raporu”na (Base Structure Report) göre ABD’nin kendi sınırları içindeki üsler de hesaba katıldığında toplam üs sayısı 5 bin 311’e ulaşıyor. Bu rakamlara “güvenlik sebebiyle” açıklanmayan Afganistan ve Irak’taki üsler dahil değil. En çok Amerikan üssüne sahip olan ülke 287 ile Almanya. Onu Japonya (130) ve Güney Kore (106) izliyor. Rapora göre, yurtdışındaki üslerin ABD ordusunca envanterde gösterilen değeri 127 milyar dolar.

Türkiye’de tek ABD üssü olan Adana’daki İncirlik Hava Üssü’nün ekonomik değeri 1 milyar 398 milyon dolar. İncirlik bu rakamla ABD’nin dünyadaki en değerli 12’nci üssü. Üste, ABD’nin 1635 üniformalı personeli bulunuyor. Dünyanın en büyük ordusuna sahip olan ABD’nin toplam 1 milyon 400 bin askeri var. Sadece Irak’ta 132 bin askeri var. ABD’nin 2007’de askerî harcamalarının bütçesi 532 milyar dolardı. ABD ordusunun tamamında 200 bin kadın asker görev yapıyor. 823 üste toplam 240 bin askeri var.

Üs bulunan ülkeler şöyle: Almanya, İtalya, İngiltere, İzlanda, Yunanistan, İspanya, Türkiye, Portekiz, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Bosna, Macaristan, Danimarka, Japonya, Güney Kore, Marshall Adaları, Avustralya, Singapur, Endonezya, Bahreyn, Katar, Umman, Irak, Afganistan. BAE, Pakistan, Suudi Arabistan, Panama, Mısır, Küba (Guantanamo), Bahamalar, Ekvador, Antigua, Hollanda Antilleri, St.Helena Adası.

31.12.2007


Medeniyetler İttifakı Projesi

Başbakan Tayyip Erdoğan, Batı kültürü ile Arap-Müslüman kültürü arasındaki diyaloğu teşvik etmek için oluşturulan Medeniyetler İttifakı Projesi’nin ilk forumuna katılmak üzere 15-16 Ocak tarihinde İspanya’nın Madrid şehrine gidecek.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon tarafından açılışı yapılacak forumda Başbakan Erdoğan ve İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero birer konuşma yapacaklar. Oldukça renkli bir toplantı olması beklenen foruma, ünlü Hollywood yıldızları Antonio Banderas, Angelina Jolie ve George Clooney’in yanı sıra; dünyaca ünlü futbolcular Zidane ve Ronaldo da dâvet edildi. Başbakan Erdoğan katılmaları durumunda ünlülerle bir araya gelecek.

İlki Madrid’de düzenlenecek ve her yıl tekrarlanacak forumda; gençlik, eğitim, göç ve medya konuları ele alınacak. Foruma, 27 ülkeden 300’den fazla katılımcının iştirak edeceği belirtildi. Medeniyetler İttifakı Projesi’nin eşbaşkanlığını yürüten Türkiye bir eylem planı hazırlıyor. Devlet Bakanı Mehmet Aydın tarafından taslak şekli verilen eylem planında; öğrenci değişim programları, çeşitli toplantılar, medya okuryazarlığı, üniversitelerde Medeniyetler İttifakı Projesi’ni tanıtan faaliyetler, öğrencilere yönelik seminerler bulunuyor. Eylem Planı’na katkı sağlayan bir yetkili, hedefi, “Türkiye’nin Orta Asya ve Ortadoğu’ya öncülük etmesi” olarak açıklandı.

Başbakan R. Tayyip Erdoğan, Madrid’e 100 kadar işadamını da beraberinde götürecek. Önümüzdeki dönemde İspanyol KOBİ’lerle Türk KOBİ’ler arasında yeni ortaklıklar kurulması amaçlanıyor. İspanyol firmaları başta köprülerin özelleştirilmesi ve Halk Bankası olmak üzere Türkiye’deki özelleştirmelerle ilgileniyor. İspanya’da düzenlenen fuarlara bugüne kadar 97 Türk firması katıldı. İspanya’daki temaslarda iki ülke arasında turizm konusunda işbirliği imkânları da ele alınacak.

31.12.2007


Türkiye Üniversite Öğrencileri Bağımsız İktisat Kongresi

Altıncı “Türkiye Üniversite Öğrencileri Bağımsız İktisat Kongresi” 6–8 Mart 2008 tarihleri arasında Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Gölköy Yerleşkesi’nde düzenlenecek.

2003 yılında iktisat öğrencilerinin, iktisat eğitimine ve güncel ekonomik başlıklara dair fikirlerini paylaşabilecekleri bir tartışma platformu oluşturmak amacıyla oluşturulan kongre ülke ve dünya gündeminde yer tutan sorunlara dair tartışmalara önayak olmayı amaçlıyor.

Türkiye ekonomisinin yeniden yapılandırıldığı; piyasaların serbestleştirilmesi, düzenleyici kurumların özerkleştirilmesi tartışmalarının yürütüldüğü ortamda kongrede “Demokrasi ve Ekonomik Özgürlükler” ve “İktisadî ve Sosyal Politikalar” başlıkları tartışılacak. Ayrıca konu sınırlandırması olmadan serbest sunumlara da yer verilecek.

Kongrede sunum yapmak isteyenler tebliğ özetlerini 11 Şubat 2008 tarihine kadar [email protected] adresine göndermeleri gerekiyor. Ayrıntılı bilgi www.bagimsiziktisat.org adresinde.

31.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri