Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

Rahmanın vediaları ile birlikte yaşamak - 3



İnsanları, taşımadıkları olumsuzlukları

düşünerek sevmeliyiz

İman gözüyle bakınca her şey güzelleşiyor. Müslüman anne baba, Müslüman bir toplum ve Müslüman bir memlekette yaşamak nimetini aratmadan bize verdiği için Rabbimize ne kadar şükretsek az.

Anne, babamıza, akrabalarımıza, dostlarımıza, komşularımıza küfür ehli, çirkin tavırlı olmadıkları, haram hareketler taşımadıkları için şükretmeliyiz.

İnsanları, taşımadıkları olumsuzluklarını düşünerek sevmeliyiz.

Şefkatin su-istimaline dikkat

Evlâdına olan muhabbetini sadece dünyevî hayatına dönük kullanan anneler, kendisine verilmiş olan şefkati su-istimal etmiş olmaktadırlar. Anne babasızlık nasıl çok acı bir hayat hali ise; şefkatini sui-istimal eden anne babaların tavırları, ondan daha geri değil.

“Bana dinimi neden öğretmediniz?” suali, anne babalar için mesuliyet ihtiva edecektir.

‘Hatasız kul olmaz’ herkes için geçerli bir kuraldır

Birlikte yaşadığımız insanların bize olan yakınlığı ne olursa olsun, hatalar içerisinde olabileceklerini düşünmek, onlara göstereceğimiz tepkinin ölçülü olmasını netice verecektir.

Velev ki, muhatap olduğumuz insanların hakikaten huylarında, davranışlarında bir bozukluk söz konusu olsa bile, ‘Kötülüğe, iyiliğin en güzeliyle mukabele etmek’, ehl-i İslâm’a yakışan bir davranıştır.

Yaşamadan, tenkit etmek kolay

Herkes ömrü vefa ederse, her rolü taşıyacak; damat/gelin olacak, damadı/gelini olacak, kaynanası/kayın pederi olacak; kendisi de kaynana/kayın peder olacak; her genç yine ömrü vefa ederse, yaşlanacak. Baba olan, dede olacak; anne olan anneanne olacak.

Kanun böyle işliyor. Tabiî zaman hatt-ı müstakim üzere gitmeyecek. Zaman içinde kontörleri biten organlar görevini terk edecekler. Onun için kör, topal, sağır olmak mümkün. Protez ayaklar, sun’î gözler, işitme cihazlı kulaklar, takma dişler kullanım kontörleri bittiği için, vücudumuzda yer alan yabancılardır. Gıda boyutunda biten kontörlerin yerine ise, artık yenisi alınamıyor, onlarla ilgili de perhizler başlıyor. Bu da bir kanundur.

O zaman, şu an evlerimizde hasta, sakat, ihtiyaçlarını gideremeyecek düzeyde yaşlı anne-baba ya da akraba var ise, onların yardımına koşmalıyız. Çünkü, ömür vefa ederse, yarın aynı manzara şu an genç olan bizler için söz konusu olacaktır. ‘Ne ekersen onu biçersin.’

Empati yapmak, kendini kaynana/ kayınpederin; ihtiyar, yatalak hasta akrabanın yerine koyabilmek ve ona uygun davranış geliştirebilmektir. Onun için empati yapmak, geline de damada da, kaynanaya da, kayın pedere de gerekli bir davranış tarzı.

Kendimizi yarın taşıyacağımız role hazırlamalıyız. Her taşıdığımız rol, onunla muhatap olanların olduğu kadar, o rolü taşıyanlar için de imtihan vesilesidir.

Taşıyabilen için her rol güzel. Güzel olmasaydı, Hz. Peygamber damat olur muydu, kayın peder olur muydu? Kaynana rolü kötü olsaydı, Hazret-i Hatice kaynana olur muydu?

Kötü olan annelik babalık; kaynanalık, kayınpederlik; gelinlik, damatlık değil; o rolleri şer’i ölçüler içerisinde yaşayamamaktır.

Beterin beteri var, haline şükret

Karşılaşılan imtihan hallerine karşı, ‘vardır bir hayır’, ‘beterin beteri var’ yaklaşımı, imtihanı kolaylaştırıyor. Çok acı, dayanılmaz, taşınması güç hayat halleri içerisindeki insana yüce Allah öyle bir sabır, öyle bir metanet, öyle bir merhamet veriyor ki, ebedî saadeti kazanacak bir kabiliyete ulaşıyor.

Bir imtihan hali içerisindeysek, o kesinlikle bizim taşıyabileceğimiz kadardır.

Böyle bir durum karşısında da, ‘beterin beteri var’ anlayışını, dünyamıza katmamız gerekecektir. Hastaneler, hapishaneler, ‘sabır içinde şükür’ halini yaşayan insanlarla dolu.

Musibete uğramış olanlar için, ‘sabır içinde şükür hali’ anlamlı ve kazançlı.

Mü’min kardeşinden sana gelen

bir fenalığa nasıl yaklaşmalıdır?

Tabiî birlikte yaşadığımız mü’min kardeşlerimizle, her zaman için iyi ilişkiler içerisinde olmayabiliyoruz. Aslında anne, baba, evlât, kaynana, kayınpeder, abla, ağabey, damat, gelin hepsi, önce mü’min kardeşlerimizdir. Babamız, önce mü’min kardeşimiz, sonra babamız; çocuğumuz, önce mü’min kardeşimiz, sonra evlâdımız, gelinimiz/damadımız, önce mü’min kardeşimiz sonra gelin/damadımız değil midirler?

Öyleyse onlarla olan muamelelerimizde, mü’mince tavırlar kendini göstermelidir.

Mü’min kardeşimizden fena bir tavır

görsek, yaklaşımımız nasıl olacaktır?

“Mü’min kardeşinden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin. Çünkü, Evvelâ: Kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp, o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.

Saniyen: Nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adavet değil, belki nefsine mağlûp olduğundan, acımak ve nedamet edeceğini beklemek.

Salisen: Sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver. Sonra baki kalan küçük bir hisseye karşı, en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlûp edecek afv ve safh ile ve ulüvvücenaplıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.”(22. Mektup, s. 257)

Böyle bir yaklaşım tarzından kargaşa, kavga, gürültü çıkar mı?

Duyguları tamir atölyesi; fena bir

adama ‘iyisin iyisin’ desen iyileşir

22. Mektup, duygu tamir atölyesi gibi, nefsin aşırılıklarını törpülüyor. İnsanı doğru, sağlıklı, etkili davranışlara taşıyor. Demek duygusal arızalar, dargınlık, kırgınlık vb. günlük, haftalık, aylık bedensel ve ruhsal bakıma girmemekten kaynaklanıyor.

Duyguları tamir eden muhteşem bir kural; “Eğer hasmını mağlup etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husûmet tezayüd eder. Zahiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet eder, sana dost olur. “Şeref ve izzet sahibi birine iyilik etsen, onu elde edersin. Aşağılık ve kötü birine iyilik etsen, o daha da azar.” hükmünce, mü’minin şe’ni, kerim olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zahiren leim bile olsa, iman cihetinde kerimdir. Evet, fena bir adama “İyisin iyisin” desen iyileşmesi ve iyi adama “Fenasın fenasın” desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyle ise, “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler. (Furkan Sûresi, 72) gibi desatir-i Kur’âniyeye kulak ver. Saadet ve selâmet ondadır. (age, s. 256.)

Yukarıdaki bahiste geçen, ‘şeref ve izzet sahibi biri’ni, tabiî ki mü’minler, ‘aşağılık ve kötü biri’nden de ‘ısırmaktan ve acı vermekten zevk alan’, imansız insanları düşünmek sanırım doğru olacaktır.

Dolayısıyla böyle bir Kur’ânî yaklaşım içerisindeki bir insana kimseden hiçbir şekilde zarar gelmeyecek ve saadet ve selâmet içerisinde olacaktır.

Birbirimize, emanet misafirler olarak bakmalıyız

İnsanlar arasındaki çok önemli bir yaklaşım da, hata ve kusurlarla ilgilidir. ‘Hatasız kul olmaz…’sözü burada bize yardımcı olacaktır. İnsan adavetini, düşmanlığı doğru mecrasında kullanmak durumundadır; “Eğer adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et, onun ref’ine çalış… eğer düşmanlık etmek istersen, kafirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et.”

İşte anne babanın, akrabaların, dostların hata ve kusurlarına yine orijinal bir yaklaşım tarzı:

“Bir mü’minde bulunan cani bir sıfat yüzünden, sair masum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adavet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu; ve bahusus bir mü’minin fena bir sıfatından darılıp, küsüp, o mü’minin akrabasına adavetini teşmil etmek, ‘Muhakkak ki insan çok zalimdir.” (İbrahim Sûresi: 34,), (22. Mektup s. 255) hakikatini hatıra getiriyor.

Neticede mü’minlerle olan ilişkilerde, Esma-i İlahiye adedince bulunan vahdet alâkalarını, ittifak rabıtalarını ve uhuvvet münasebetlerini dikkate almak gerekecektir. Yoksa, “Kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü’mine karşı hakikî adavet etmek ve kin bağlamak, ne kadar rabıta-i vahdete hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı istihfaf ve o münasebat-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu, kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın.”(age. 256)

Kaideler bu kadar açık iken, şeytan huzursuzluk için hatalara dikkatleri çekiyor. O zaman birbirimize, birbirimize emanet misafirler olarak bakmalıyız ki, şefkat ağır bassın.

İnsan, taşıdığı imanı ve bu imanı davranışa dönüştürebildiği kadar insandır.

Gideceğimiz yere, dersimizi de götüreceğiz

‘Mü’minler kardeştir.’ hakikatini önce anne, baba, evlât için düşünmeliyiz. Onların ateşte yanmalarını istemeyiz. Onun için iman hizmetinde onları hiç ihmal etmemeliyiz.

Biz de, anne, babamın ziyaretlerini fırsat bilerek, eşim annemle, ben de babamla nur derslerine gittik. Birlikte ders arkadaşı olduk. Ve onlarla evimizde risâle sohbetleri yaptık. Risâleler okundukça anne babamın gösterdikleri ilgi ve alâka, dikkate değerdi. Doğrusu eşimle birlikte, yakın akrabalarımızın imanlarının inkişafı noktasında, yeterince adım atmadığımızı anlıyorduk. Bundan sonraki, yaz tatili görüşmelerini daha nitelikli yapmaya karar verdik. Evet, hasret gideriliyor, sıla-i rahim yapılıyor ama, neden çalıştığımız konuları onlarla da paylaşmayalım. Hani onların hakları?

Artık gideceğimiz her yere çalışılmış en az dört beş konumuzu da cebimizde hazır tutacağız. Gündemli olmayınca, başka gündemleri yaşamak durumunda kalıyoruz.

Artık gideceğimiz yere, (ki bu yer neresi olursa olsun) dersimizi de götüreceğiz.

Nasıl efendim?

09.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.02.2008) - Rahmanın vediaları ile birlikte yaşamak - 2

  (26.01.2008) - Rahmanın vediaları ile birlikte yaşamak -1

  (19.01.2008) - İnsan, sevgisi kadardır

  (12.01.2008) - İmtihanın dönemeçleri

  (05.01.2008) - Duygu eğitimi

  (29.12.2007) - Çirkinin icadı çirkin değil, güzeldir

  (22.12.2007) - Hayata dokunan davranışlar

  (15.12.2007) - Mutlu aile modeli

  (08.12.2007) - Hiçbir küçük, küçük değildir

  (01.12.2007) - Bahtiyar çiftçi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri