Resûl-i Ekrem (asm) biz ümmetine ve belki de bütün insanlığa bütün güzellikleri anlatmıştır. Kâinat onun için yaratılmış, o da kâinatın anlaşılması için dünyaya gönderilmiştir. İnsanlar için “eşref-i mahlûkat” yani yaratılanların en şereflisi ifadesini kullanan Kâinatın Hâlıkı, bu en şerefli yaratılanların da en şereflisi olarak Muhammed (asm) gibi bir insan-ı kâmili halk etmiştir.
Evet âlemlerin medar-ı iftiharı Hatemü’l-Enbiyâ olan Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’dir (asm). O âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O kâinatın manevî güneşidir. Onun nuru olmasaydı kâinat aydınlanmaz, mânâlar anlaşılmazdı.
Kâinat yaratıcısının Rububiyetine, Uluhiyetine ve sayısız ihsanlarına küllî bir ubudiyetle mukabele eden Peygamberimiz (asm), elbette güneşin kâinata lüzumu gibi, bütün âlemler için gereklidir. Biz şuur sahipleri o Resûl ile Rabbimizi en iyi bir şekilde tanıyabiliriz. O, Rabbimizi bize tarif eden üç büyük külli muarriften biridir.
Kâinat kitab-ı kebîri ve Kelâmullah olan Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi Resûl-i Kibriya da Rabbimizi bize tarif etmektedir. O yüce Resûl (asm) olmasaydı bu kâinatın neden yaratıldığını bilemezdik. O olmasaydı ölümden sonra ebedî bir hayatın varlığından haberdâr olamaz, bu ebedî hayattaki saadetin anahtarını elde edemezdik.
Kâinatın Hâlıkı ona “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” diye buyurarak, onun varlığının ifade edilemez ehemmiyetini anlatmıştır. O olmasaydı pusulasız geminin denizlerde avare avare dolaşması gibi bizler de doğru hedeflere varamazdık.
Kâinattaki her şey onu ve dâvâsını doğruladığı gibi, onun yüce ahlâkı da onu en güzel bir şekilde tasdik etmektedir. Fiilleri, hâl ve tavırları bir insanda bulunması gereken en mükemmel ve en güzel davranışlardır. O güneşin kendi kendine işaret ettiği gibi kendi dâvâsının doğruluğuna bizzat kendisi en büyük bir delildir.
Havaya, suya ihtiyacımız olduğu gibi Peygamber-i Zîşan’ın yoluna, rehberliğine ihtiyacımız bulunmaktadır. Onsuz insan gibi insan olmak çok zordur. Onsuz karanlıklardan kurtulmak, aydınlıklarla buluşmak mümkün görülmemektedir.
Onun peygamberliğinin hakkaniyetine deliller, o dünyaya gelmeden ortaya çıkmıştır. Onun daha yeni dünyaya gözünü açarken bile ümmetini sayıkladığını bilmekteyiz. O şefkatli Resûlü (asm) Rabbimiz sadece bizlere değil, var olan her şeye bir rahmet olarak lütfetmiştir, bahşetmiştir.
O hep ümmetini düşünmüş, onlara en doğru yolu göstermiş, onları tehlikelere karşı uyarmış, var olan bütün tehlikeleri de haber vermiştir. Bizlerin bu dünyada bizde olmasını arzuladığımız çok hasletlerin tehlikeli yönlerini bizlere haber vermiş ve bizleri İlâhî rızadan ayırmak için fırsat bekleyen şeytanların tuzaklarına karşı uyanık olmaya dâvet etmiştir.
Kulak verelim Allah’ın Habibine (asm): “Güzel konuşmanın tehlikesi insanlara karşı kibirlenme ve kendisinde olmayan şeyle övünmektir. Cesaretin tehlikesi zulüm ve haddi aşmaktır. İyilikseverliğin tehlikesi başa kakmaktır. Güzelliğin tehlikesi böbürlenmektir. İbadetin tehlikesi tembellik ve usanç duymaktır. Konuşmanın tehlikesi yalan söylemektir. İlmin tehlikesi unutmaktır. Yumuşak huyluluğun tehlikesi kendinden beklenen metaneti ve salâbeti göstermemektir. Asaletin tehlikesi soyu ile övünmektir. Cömertliğin tehlikesi israftır.”
Güzel konuşmak, iyilikseverlik, güzellik, ibadet, konuşma, ilim, yumuşak huyluluk, asalet, cömertlik gibi sıfatlar Allah’ın biz insanlara vermiş olduğu güzel hasletlerdir. Bu hasletleri yerinde kullanarak hayatımıza geçirebilirsek hem dünyamıza huzur getirebiliriz hem de ahiretimizi mamur edebiliriz şüphesiz. Ama şeytanlar bunlar vasıtasıyla da bizleri tuzaklara düşürebilmektedirler. İşte Allah’ın yüce Resûlü (asm), şeytanların bu güzel hasletlerle bizi vurmaması için her güzel hasletin tehlikeli bir tarafı da bulunabileceğini bizlere söylüyor.
O Rehber-i Ekmel’in (asm) izini takip etmezsek bu tehlikelerden haberimiz olmaz elbette. Bu bize gösteriyor ki, ebedî saadetin yolu O Nebiyy-i Zişan’a intisap etmek ve onun, hayatın sırları olan yüce düsturlarını hayatımıza geçirmekten geçmektedir hiç şüphesiz. Asrımızın en büyük ve hatta tek tabibi odur. Ancak onunla selâmet-i kalb bulabilir, ancak onunla ruhlarımızı şeytanların tasallutundan kurtararak huzura erdirebiliriz...
05.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|