Hiç düşündünüz mü?
Birinden bir şey isterkenki halinizi.
Ya da başınıza geldi mi?
Mecbur kalıp birilerinin kapısına gidip eksik olan bir şeyi istemek.
Komşunuzdan bahsetmiyorum, acil durumlarda aldığımız ödünçler de değil bu.
Hiç tanımadığımız birilerinin kapısına gidip, ihtiyacınız olanı istemek.
Nasıl şeyler derseniz.
Hani ekmek gibi, makarna gibi, pirinç ya da bulgur gibi. Yani yemek için bir şeyler. Peynir ya da zeytin. Hepsini düşünebilirsiniz.
İstiyorsunuz, alacak imkânınız, çalışıp kazanacak kudretiniz de yok.
Üstüne kimseniz de yok.
Hiç yaşamadıysanız buyurun hep beraber empati yapalım. Bu şekilde ne kadar hissedilirse o kadar hissedelim. Ancak şu bir gerçek ki; bazı duyguları bizzat yaşamadan hissetmek neredeyse imkânsızdır.
Birçoğumuz, bu sorularımı okurken, " Allah göstermesin. Rabbim namerde muhtaç etmesin" demiştir haklı olarak. Ya da henüz çok gencizdir ve hoyratça konuşabiliyoruzdur; "Açlıktan ölürüm yine de kimsenin kapısına gitmem" gibi.
Zira ben de böyle düşünüyorum, asla gidemem diyorum.
Nerden çıktı bu konu derseniz.
Günlerdir evdeyim. İçimden hiç şöyle dışarı çıkıp gezmek, alış veriş yapmak ya da etrafı izlemek gelmiyor.
Yorgunum.
Sanki her güne yorgun olarak başlıyorum. Böyle bir ruh hali içindeyken, annemin "Artık yeter çık dışarı" dediği bir gün. Hazırlanıp iniyorum. Tam asansörün kapısından çıkıyorum ki; apartman merdiveninde yaşlı mı yaşlı bir teyzecik. Beli bükülmüş, yüzünde kırışmamış yer yok. Ancak yine de ışıl ışıl bir çehre.
Merdivenlere oturmuş, soluklanıyor.
Önce birini görmeye geldi sanıyorum. Ya da birilerini bekliyor, yorulmuş olmalı ki oturmuş.
İçimdeki o dayanılmaz merak yine alt edip soruyorum.
"Hayırdır ninem" demekle ninem anlatıyor:
Gelini ve oğlu depremde ölmüş. Üç torunuyla kalmışlar. Kimsesi yok, çocuklar küçük. Yeri gelmiş bahçelerde çalışmış, yeri gelmiş merdiven silmiş, temizliğe gitmiş. Torunları için ne gerekirse yapmış.
Şimdilerde ise, yaşlı diye kimse iş vermiyormuş.
Çekinerek: "Kızım" diyor "Çocuklarının eskileri olan varsa verirler mi benim torunlara?" "Verirler ninem" diyorum. Zoraki yutkunduğum yaşlarımla. "Ekmek, çay ne olursa olur. Para istemiyorum kızım! Öksüzlerin karnı doysun yeter."diyor.
"Çıkalım" deyip koluna giriyorum nineciğin.
Merdivenlere yöneliyor on kat çıkamazsın dediğimde, "Asansör kullanmayı bilmiyorum ki." diyor. Giriyorum koluna on katı beraber geziyoruz. (Bu arada hiç görmediğim komşularımızı tanıyorum bende)
Ve hayatımda ilk defa birinden bir şey istemenin ezikliğini yaşıyorum. Ninem çekiniyor isterken. Belli ki bu yaşta ona da zor geliyor. Nasıl gelmesin ki, ben başkasının halini anlatırken eziliyorum, o kendine istiyor.
O kadar acı bir şey ki birinin kapısını çalıp, bir şeyler istemek.
Eve kendimi zor atıyorum.
Şükür secdesindeyim.
Nelere şükredeceğimi şaşırmış bir halde, sayıp duruyorum verilen nimetleri.
Şimdilerde, "Rabbim bizi kimseye muhtaç etme, şükrümüzü azaltma. Verip azdırtma. Elimizdekilere şükreden kullarından eyle" derken. Bâ duayı daha önce hiç yapmamış gibi hissediyorum.
***
Siz birinin kapısına gidip, sırf ihtiyaçtan bir şey istemenin ne demek olduğunu bilir misiniz?
Ben bilmiyorum ancak, isteyenin yanındayken bile ne kadar acı bir durum olduğunu biliyorum.
Rabbim kimseye bu durumları yaşatmasın.
Vesselâm
30.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|