Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Saadet Bayri FİDAN

Bir zamanlar mektup varmış…



Bir alış veriş merkezi bayram için kampanya başlatmış: “bu bayramda sevdiklerinize kartpostal yollayın, nostalji yaşatın.”

Duyunca içimden bir şeyler uçtu gitti.

Zira postacıları görmeyeli, yâ da yollarını gözlemeyeli epey zaman oldu. Öyle ki ne zaman mektup yazdığımı, gönderdiğimi unutmuşum. Birkaç yıl olmuştur. En son zoraki bir dosta iade-i mektup yapmıştım ki; onun gönderdiği mektubun üzerinden aylar geçmişti benim iade etmeye karar verdiğimde.

Bu reklâmın ardından geçtiğim kırtasiyenin camında duran renk renk zarflar, çeşit çeşit süslü mektup kâğıtlarını görünce duygularım iyice zorladı hatıralarımı. Durup zarflar beğendim, onların içine uyacak kâğıtlar...

Hepimiz biliriz, mektup yazacaksan birbirini tamamlayan kâğıt ve zarf alman gerekirdi. Ve genelde ruh haline ya da yazacağın kişiye göre renk ve desenler değişirdi. Yani en baştan anlaşılırdı mektubun maksadı, içindekiler ve eklenenler.

Şimdilerde bırakın mektup yazmayı kartpostal atmayı bile çıkardık hayatımızdan ki; bir aralar bayağı bir şikâyet ediliyordu: “mektupları kısalttık kartpostal gibi hazır şeylere alıştık” türünden sitemlerdi bunlar.

Bu sözleri diyenler şimdilerde ne diyor merak ediyorum.

Kartpostala bile hasret kalmışken.

Yazı tarzımızın nasıl olduğunu dahi unutmak üzereyiz.

Hakikat şu ki; biz özlemeyi de unuttuk ne zamandır.

Hatırlıyorum da küçükken anneannemden, teyzelerimden mektup gelirdi de defalarca okurdu annem ve bir de ağlardı. Şimdilerde anlıyorum o yaşlar hüznün değil, hasret ve sevincin karışımıydı. Hatta yazılan satırları okumaktan ezberlerdi ki; okumayı öğrenince bende okurdum mektupları ve yanlış okuduğum yerleri annem satırları görmeden düzeltirdi.

Tabiî gelen mektuplara cevap vermemek ne mümkün, okunur okunmaz yazılmaya başlanırdı. Büyükten küçüğe bütün aile fertleri sorulur, selâm edilir. Ve ne var ne yok anlatılırdı. Ve yazılanlarda defalarca okunur, sonra pencerede posta yolu beklenirdi.

En son ne zaman mektup satırlarını okurken gözlerim nemlendi? Hiç hatırlamıyorum ya da öyle bir anım var mı? O bile meçhul.

O kadar özlemişim ki postacıdan mektup alıp, kimden geldiğine bakıp, açarken elimin titremesini heyecandan. Ama artık çok lüks bir durum mektup yazmak ve almak.

Eskiden ucu yanık mektuplar varmış ki, hiç öyle bir mektup görmedim. Ve genelde bu mektuplar hep aşk mektupları, sevgiliye gönderilen mektuplar olurmuş. Bu mektuplardan birini İbn-i Hazm Güvercin Gerdanlığı isimli kitabında şöyle anlatır: “Bir âşığın sevgilisine yazdığı mektubu gördüm. Âşık bıçağı ile elini kesmiş; kanı akmış ve bu mektubu kanıyla yazmış; kanını mürekkep yerine kullanmış. Tabi bu mektubu kuruduktan sonra gördüm. Yemin ederim, kırmızı çini mürekkebiyle yazılmış gibiydi”

***

Artık askerler bile mektup yazmıyor.

Mektup denince birazda askerler hatırlanır. Analardan oğullarına ve asker evlâtlarından analarına gelen mektuplar. Gözyaşlarıyla yazılıp okunan mektuplar. Onlar bile tarihe karışmak üzereyken, mektup tarzı iletişimden söz etmek komik.

Nesil gençleştikçe, anılarımız bile tutmuyor.

Kendimi çok eski bir zamanda yaşamış, yaşı yetmişlere gelmiş ihtiyar gibi hissediyorum. Şimdi o kadar uzağız ki bu duygulara, birkaç sene önceki hallerimizi çok eskiyi yad eder gibi hatırlıyoruz.

Mektup dediğimde şimdiki lise öğrencileri gülüyor “Hadi ya! Gerçekten mi o kâğıtlarla uğraşırdınız? Saatlerce yazar birde günlerce posta beklerdiniz?” onlara o kadar uzak ki bu durum. Oysa o satırlardaki kibarlık, incelik, sevgi, emek, kelimelere yüklenen anlamlar o kadar özeldi ki bunu hiçbir teknoloji harikası karşılayamaz.

Hele şimdilerde her şeyi kısaltmış bir durumdayken, selâm verip almaktan hal hatır sormaktan bile yorulmuş bir durumdayken, bu durumu anlamak zor.

Cep telefonları, sms’ ler, anında iletiler, mailler hayatımızı kuşatmışken, postacıyı sadece telefon faturalarını ve bazı önemli evrakları getirirken gördüğümüzden…

Mektup, postacı, posta kelimelerinin içi boşalmış durumda.

“Mektup yaz, alışkanlıkların tazelensin!” demiş Şeyh Galip…

En güzel alışkanlığımız olan özlemeyi unuttuğumuz şu günlerde yeniden mektuplara bir dönüş mü yapsak.

05.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.11.2007) - “Sokaklara da yasak konulmalı”

  (08.11.2007) - Yeniden demeliyiz

  (31.10.2007) - İnsan her zaman unutmaz

  (24.10.2007) - Tepkilerimiz haddi aşıyor

  (17.10.2007) - Ramazan ve bayram

  (10.10.2007) - Birgün büyürsem...

  (03.10.2007) - Biz uzaydan geldik

  (12.09.2007) - Kendini tanımama yanılgısı...

  (05.09.2007) - “Meczup Veli”

  (29.08.2007) - Sandıksız gelinim ben

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri