Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

Yaratılışın en güzel meyvesi: Şükür



Kâinatı muazzam bir ağaç olarak yaratan Cenâb-ı Hak, en mükemmel meyve olarak insanı halk etmiş, insanı da şükür meyvesi için yaratmıştır. Şükürsüz insan, meyvesiz ağaç gibidir.

Kâinat fabrikasının istihsal ettiği en güzel ürün şükürdür. Bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiye giden dâimî tesbihler, hamdler, duâlar ve şükürlerdir.

İnsan fıtratında, yapılan her türlü iyilik karşısında teşekkür etme ihtiyacı vardır. Bütün dillerde teşekkür etmenin karşılığı vardır. İyilik yapana teşekkür etmemek büyük bir kabalık ve görgüsüzlüktür. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü boşuna söylenmemiştir.

Rahman olan Allah’ın kullarından istediği en önemli iş şükürdür. Şükretmemek, nimetlerin nimet olduğunu yalanlamak ve inkâr etmektir. Her kimden her kime gelmiş ve ikram edilmiş ne kadar nimet varsa, hepsinin hakikî sahibi Allah olduğu için, elbette Ona sonsuz teşekkürler sunulması insan fıtratının gereğidir. Zirâ, âyetin beyanına göre “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz.” Nimetlere şükürle mukabele eden insanlara, Allah, verdiği nimetlerini arttırır. İnkâr ve yalanlamayla karşılık verilirse, Allah her şeyden müstağnîdir. Hiç kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur.

Allah’ın yarattığı varlıklar içinde en kıymettar hakikat hayattır. Her şey hayat hakikati etrafında dönüyor, ona hizmet ediyor. Hayat merkezdir. Canlı, cansız bütün varlıklar da insana hizmet ettiriliyor. En seçkin varlık insandır. Arıdan tavuklara, ipek böceğinden meyveli ağaçlara kadar her şeyin insanın emrinde ve hizmetinde oldukları görülüyor.

İnsan dahil, bütün hayat sahiplerinin merkezinde de rızk vardır. Her canlı, rızk peşinde koşuyor. Rızk ise, şükür ile kâimdir. Şükür vazifesi de hem hâlen, hem kâlen yapılır. Rızka iştihâ ve iştiyak duyulması, lezzet ve zevk alınması fıtrî bir şükürdür. Nimetlerde bulunan güzel tat, koku ve renkler şükrün dâvetçileridir. Elbette, Allah’ın bu nimetler için şükür istemesi tabiîdir. Nimetlerin gerçek lezzetlerini tattıran sır, o nimetlerin Allah’ın ihsanı ve ikramı olduğunu bilmek, Onun adıyla yemek ve şükürle karşılık vermektir. Diğer canlılardan farklı olarak, insan diline binlerce ayrı tadı fark edecek ölçücüklerin verilmesi, onunla nimetleri takdir ve şükreden bir müfettiş olmasıdır.

İnsanın şükür ehlinden olduğunu gösteren ölçü, Üstadın tesbit ettiği şekliyle, “Kanaattir, iktisattır, rızâdır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı ise; hırstır, israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rast geleni yemektir.”

Sayısız nimetlerinden dolayı Allah’a arz edilen şükrün en güzel temsilcisi beş vakit namazdır. Zirâ, kılınan her namaz, iki vakit arasında Allah’ın ihsan ettiği yekûn nimetlerine şükür ve hamd mânâsını ifade eder. Geçmiş hayatımızda mazhar olduğumuz nimetler vukuâttır ve suâle tâbidir. Gelecek zamanlar henüz gelmediğinden yok hükmündedir. Olmayan bir şey suâle tâbi değildir. O halde, geçmişteki nimetler için edâ edilmemiş şükürlerin kazasını yapmak gerekmektedir. O da, en başta, kılınmamış namazların kazâsını edâ etmekle olur.

Hayat sahipleri içinde rızka en çok muhtaç olan insandır. Diğer canlılarla kıyaslandığında, her şeyden en çok o istifâde eder ve yiyeceklerin en iyisini o yer. İman ehlinden olduğu takdirde, nimetlerin hakiki lezzetini, şükürle hisseder. Yaptığı şükürle halis bir tevhidi, sâfi bir imanı ilân ediyor. Üstadın dediği gibi “Bir elmayı yiyen ve elhamdülillah diyen adam, o şükür ilân eder ki: ‘O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir’ demesi ile ve itikat etmesi ile, her şeyi—cüz’î olsun küllî olsun—onun dest-i kudretine teslim ediyor ve her şeyde rahmetin cilvesini bilir.”

Sonuç olarak; insanı ahsen-i takvîme ve en yüce makamlara çıkaran şükürdür. Esfel-i sâfilîne düşüren ve en aşağı makamlara indiren de, imansızlık ve nimetlerin nimet olduğunu inkâr ve yalanlamaktır.

Asya-Nur Kültür Merkezi’nde, eğitimci Metin Tez Beyin takdim ettiği bu önemli ve özlü seminer, katılımcılar tarafından ilgiyle izlendi. Soru-cevap bölümünde ilginin derecesi görülüyordu. Katkılarından ve katılımlarından dolayı herkese şükranlarımızı sunuyoruz.

28.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.11.2007) - Asil bir dâvâ adamı

  (21.11.2007) - Bediüzzaman’ın mânevî şahsiyeti

  (14.11.2007) - Asya-Nur Kültür Merkezi’nde ilk seminer

  (07.11.2007) - Terbiye-i Muhammediye (asm)

  (31.10.2007) - İnat hissi veya hakta sebat

  (24.10.2007) - Namaza endeksli hayatlar

  (17.10.2007) - Kur’ân-ı Kerîm hatimleri

  (10.10.2007) - Kültür merkezleri ve gençler

  (03.10.2007) - Gençlik hizmetleri

  (26.09.2007) - Risâle okuma usûlleri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri