Ey Tepelice Çam’a çıkan… Ey Gelincik Dağı’na bakan... Ey mümkün olsaydı bir ömür boyu Barla’da kalacak olan...
Ey seherde açan güllerin, çeşmindeki bülbüllerin, cennet yurdumuzdaki göllerin en güzel suyunun olduğu Barla diye yanık yanık seslenen...
Ey kara dut, Cennet Bahçesi’nde, Karakavak’ın meşesinde, Ulu Çınar’ın gölgesinde Üstadımızı arayan..
Ey Çamdağından esen yellerin, Zikir arkadaşı dalların, Belki gelir ümidiyle, hasretle Üstada muntazır olan yolların ucunda durup bekleyen..
Ey Erek Dağında, Erek Dağına karşı “Üstadımız seher demlerinde gelirse sana... Mübarek ellerinden öp kana kana” diye yalvaran..
Ey “bulutlar başında boz duman gibi, burçların yaralı bir ceylan gibi, binicisiz kalmış küheylan gibisin” diye seslenip “Gözlerinde yaş var üzgünsün Erek... Ben de sencileyin ağlasam gerek” diye Üstadının ayrılığıyla gözyaşları döken...
Ey, Zernabad suyundan abdest alanlara, yalçın doruğunda namaz kılanlara, Sine-i küfre korku salanlara müjdeler getiren; “Geldi nesl-i cedid ağlama Erek... Karlar giyin (ama) kara bağlama Erek!” diye teselli veren..
Demek sen de Üstadına kavuşmak için bizi terk ettin ha... Sen de “Zahmet, meşakkat yeri dünyadan; rahmet, mükâfat, saadet yeri, bostan-ı cinâna, cennet bahçelerine” dâvete icabet ettin ha?
“Tepelice Çama çıktım, Gelincik dağına baktım” dizelerini “Çırpınırdı Karadeniz” makamında okuya okuya Barla’da, Van’da, Isparta’da, Şanlıurfa’da nur kardeşlerimizle bölük bölük, grup grup dolaşırdık. Muhabbetle kucaklaşırdık. Şevk alıp, şevk verirdik yurdumun dört bir yanına. Her mevlit toplantısına otobüsler dolusu gidişlerde ve gelişlerde senin marşlarını dağlara taşlara dinlete dinlete, gökkubbeyi çınlata çınlata söylerdik.
Doğrusu hayatta seninle hiç karşılaşmadım, mülâkî olamadım. Nasip... Ama birimiz Şarkta, birimiz Garpta, birimiz Cenupta, birimiz Şimalde, birimiz dünyada, birimiz ahirette de olsak biz yine birbirimizle beraberdik. Kalplerimiz birdi ve birlikte atardı. Seni unutmadık ve unutmayacağız.
Nur hizmetlerindeki fedakârlığını, Medrese-i Yusufiyyeye girerken gösterdiğin metaneti, bizlere örnek teşkil eden güzel ahlâkını, cesaretini, şecaatini, sabrını, sebatını, istikametini unutmayacağız.
Bu hizmet-i imaniye ve Kur’âniyyeyi şan ve şerefle, bir bayrak gibi yere düşürmeden alnı açık başı dik olarak hüsn-ü hatime ile gelen nesillere devreden, Rahmet-i Rahmana kavuşmuş Zübeyir Ağabeylerin, Tahirî Ağabeylerin, Bayram Ağabeylerin, Ceylan Ağabeylerin ve daha nice güzide nur ordusunun serdarları gibi sen de Rabbimin daveti üzerine bayrağı devredip gittin. Ruhun şad olsun. Mekânın cennet olsun. Gönüllerimizde senin gibi muhterem ağabeylerimizin fedakârâne hizmetlerinden gelen muhabbetiniz; dillerimizde “Çam Dağından esen yeller... Zikir arkadaşı dallar... Üstad’a muntazır yollar... Gelecek deyu Barla’da...” diye sürüp giden şiirleriniz aziz bir hatıra olarak hep dolaşacak.
Muhterem Hilmi Doğan Ağabeyimiz gitti... Erek Dağı’na seslenerek “Bugün gözlerimizde yaş var üzgünüz Erek… Biz de sencileyin ağlasak gerek…” diyoruz. Allah rahmet eylesin..
25.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|