Çoğu zaman zâhirî sebeplere bakıp öyle hükmediyoruz. Bizce makul ve yerinde gibi görünen şartlara bakıp, neticeleri menfî veya müsbet görme yanlışlarına sapıyoruz.
Bize görünen şartlar ve sebepler güzel ise, semerenin de tam istediğimiz gibi güzel ve ahsen olacağını; sebep ve şartlar bize göre iyi değilse veya hoşumuza gitmeyen bir biçimde ise, tahakkuk edecek olan sonucun da menfî ve çirkin olacağını zannediyoruz çoğu zaman.
Vücuda gelen veya gelmekte olan her hadiseyi kendi dar görüşlerimize göre değerlendirip, öyle bir hesap içine girdiğimizden beklentilerimizin tam da tersi bir durumla karşılaşınca, karamsarlıklara ve hayal kırıklıklarına giriveriyoruz.
Mutasarrıf-ı Hakîkîyi unutup, her işi, her icraatı sebeplere havale etmenin yanlışlığına giriyoruz çoğu zaman. Sebeplerin ötesinde her şeyi istediği şekilde yönlendiren, istediği biçimde icrâ eden Sonsuz Kudret Sahibi Tek Yaratıcı’yı görememe gafletine giriyoruz çoğu zaman.
Dar ve ihatasız aklımızla kendimize göre bazı hesaplar yapıyoruz. Sebepler tahtında yaptığımız hesaplar tutmayınca da ya ümitsizliğe giriyoruz veya suçu ve suçluyu başka yerlerde aramaya başlıyoruz.
Bahçesindeki ağaçların meyve vermesi için her yıl aynı bakımı, aynı hizmeti, aynı çalışmayı yapan bahçıvan neden bazen çok kaliteli ve bol meyve aldığı halde, bazı yılda kıt ve çürük meyve alır, bazı yıl da hiç meyve alamaz. Demek ki ağaçların meyve vermesi, sebeplerin ötesinde bir dest-i kudret tarafından oluyor.
Yine işi şartlara ve sebeplere havale edecek olursak; zekî, güçlü ve çok çalışan insanların çok zengin; zayıf, gabî ve çok çalışmaktan hoşlanmayan insanların da sürekli fakir ve aç olması gerekir. Halbuki durum hiç de öyle değil. Aklına güvenen, hırsla çalışmayı âdet edinen, güçlü kuvvetli bir çok insanın fakîrü’l-hâl olduklarını; kanaat ve şükrü elden bırakmayan, vasat bir çalışmayı âdet edinen, zayıf, güçsüz bir çok insanın da küçümsenmeyecek servetlere sahip olduklarını biliyoruz.
Yine sebeplerin arkasındaki iradeyi ve gücü görmekten aciz olan mantığa göre, çok amansız bir hastalığın pençesinde kıvranmakta olan bir hastanın, görünürde sapasağlam, ayakta gezmekte olan bir insandan çok önce ahiret yurduna gitmesi gerekir. Lâkin bizce yakında ölmesi kesin olan hastanın şifa bulup ayağa kalkması; sapasağlam gibi görünen adamın düşüp ahirete intikal etmesi; şartlar ve görünen sebeplerin icraatlarda ve tasarrufta hiçbir hakikî tesirinin bulunmadığını gösteriyor.
Sebeplere takılıp kalmanın mantıksızlığı ve yanlışlığı, her yerde her alanda kendini gösterebiliyor. İnsanların çoğu maalesef dest-i kudreti göremeden, şartları ve sebepleri icad ve tasarrufta hakikî mercî ve yegâne güç olarak görüyor.
Halbuki asıl olan Yüce Allah’ın muradıdır, O’nun rızasıdır, O’nun hesabıdır... Bazan güzelliklerden çirkinlikler, çirkin gibi görünen hallerden de çok güzel neticeler çıkabilir.
Fiilî birer duâ oldukları için, elbette sebeplere teşebbüs etmeli. Ama sebeplerin arkasındaki dest-i kudreti unutmamak kaydıyla...
25.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|