|
|
Öğretmenim, seni ben pek çok severim…
Yaşlı öğretmen bütün hafta sonunu dinlenerek geçirmesine rağmen, hastalığı atlatamamıştı. Doktoru birkaç gün daha dinlenmesini tavsiye etmişti. Pazartesi sabahı takım elbisesini giyip, çantasını hazırladı. İçinde bir boşluk hissetti. Öğrencileri bütün gün yalnız kalacaklardı. Ama doktorun tavsiyesine uymaya karar verdi. Sokağın başındaki gazete büfesine ekmek almak için giderken posta kutusunda bir mektup gördü. Mektubun yanında da bir minik kutu… Ekmek almaktan vazgeçip, tekrar eve döndü. Önce mektubu açtı. Zarfın içinde hiç tanımadığı birkaç kişinin yan yana çekilmiş fotoğrafını ve mektubu gördü. ‘‘Sevgili öğretmenim’’ diye başlayan mektubu okudukça duygulandı. Birden bugünün Oğretmenler Günü olduğunu hatırladı. Kutunun içinden onun yıllar önce öğrencileriyle çektirdiği bir fotoğrafı gördü, sonra diğer fotoğrafla karşılaştırdı. Bu yetişkin insanlar, fotoğraftaki o küçük çocuklardı. Kendini birden iyi hissetti. Bir öğretmen bundan daha güzel bir hediye alabilir miydi? Çantasını eline alıp okulun yolunu tuttu. Yorgun yüreğinde köy okullarında ders veren öğretmenlerin tatlı heyecanını duyuyordu…
Öğretmeni hatırlamak…
Çocuğun elinden tuttu öğretmen. Önce okumayı yazmayı, sonra yaşamayı öğretti. Her gün öğrencisi daha yükseğe çıkabilsin diye bir tuğla daha ekledi basamağa. Sonra başka bir öğretmene emanet etti öğrenciyi. Tuğlaları üst üste örmeye devam etti çocuk. Büyüdü, öğrendi, yaşadı. Sonra o da başka çocukların elinden tuttu. Daima ileriyi işaret etti öğrencilerine, daima geleceği…
Öğretmenlik, gerçekten çok değerli bir meslektir. Eğitimci olmak fedakârlık gerektirmektedir. Öğretmenler bütün sıkıntılarına rağmen, çocuklara en iyi eğitimi verebilmek için çabalamaktadır. Hayatının herhangi bir döneminde iyi öğretmelerle karşılaşmış bir insan, ne kadar zaman geçerse geçsin o öğretmenlerini unutamaz. Günümüzde öğretmenlerimiz lâyık oldukları saygınlık ve yerde değillerdir. Öğretmenlerimizin maddî ve manevî yönden desteklenmesi gerekmektedir. Kaliteli öğretmenlerden yoksun toplumların geleceği inşa etmesi mümkün olamayacaktır. Öğretmenlerin sorunları, beklentileri sadece öğretmenler gününde dile getirmekle sınırlı kalmamalı ve onları geliştirecek çalışmalara ağırlık verilmelidir.
‘‘Öğretmen’’ deyince ne hissediyorsunuz? İlk öğretmeninizi hatırlıyor musunuz? Bugün çocukluk günlerinize dönün ve hatıra defterlerinin arasından öğretmeninizin sevgi dolu sesini duyun! Öğretmenler öğrencilerin yüreğinde, zihninin bir köşesinde her zaman yaşarlar. Köy okullarında pırıl pırıl çocuklar yetiştiren, mahalle aralarındaki okullarda çocuklarla şen şarkılar söyleyen, dolmuş parası olmadığı için okula yürüyerek giden, fakir öğrencilerine harçlık veren, çocuklara anne-baba olan bütün öğretmeler;
O ğretmenler Gününüz kutlu olsun!
[email protected]
|
Mustafa OĞUZ
20.11.2007
|
|
Türkiye’nin eğitim bütçesi yetersiz
Türkiye eğitimle ilgili birçok sıralamada dünyanın en geri ülkeleri arasında yer alıyor. Dünyanın 21’inci büyük ekonomisi ve nüfus oranı açısından da 17’nci ülkesi olan Türkiye, eğitimle ilgili istatistikler açısından açlıkla boğuşan Afrika ülkeleriyle birlikte anılıyor.
Bugün temel bir insan hakkı olarak kabul edilen eğitimin parasız, bilimsel, eşitlikçi ve demokratik bir muhtevaya sahip olması gerekiyor fakat Türkiye niteliksiz ve ezberci bir eğitim sistemiyle karşı karşıya. Türkiye’de eğitimin durumuna baktığımızda, gelişmiş ülkelere kıyasla istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir…
Eğitimin sorunlarının çözümü eğitim hakkının toplumsal bir haktır, bu hak eşitlikçi bir kamusal alan ve buna bağlı olarak benimsenecek kamusal kaynak kullanımıyla sağlanabilecektir. Ancak kamusal kaynakların, toplumsal gereksinmeler yerine diğer alanlara kaydırılması, hatta iş çevrelerine kaynak aktarımının, başta eğitim olmak üzere, kamu hizmeti alanlarından sağlanması, eğitim sistemimizin sorunların her geçen yıl daha da artmasına sebep olmaktadır.
Avrupa Birliği’nde öğrenci sayısının en fazla olduğu İngiltere’de, ilkokullarda öğretmen başına yaklaşık 21 öğrenci düşüyor. Öğrenci sayısının yüksek olduğu diğer iki ülke olan Almanya ve Fransa’da yaklaşık 19 öğrenciye bir öğretmen eğitim verirken, Türkiye’de büyük şehirlerde sınıf ortalamaları 54 öğrenciden oluşuyor. Türkiye’de öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, bölgelere ve illere göre farklılıklar gösteriyor. Öğretmen başına öğrenci sayısının en fazla olduğu iller, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alıyor. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 57 ile en yüksek Şırnak’ta. Bir öğretmene Ağrı’da ortalama 48, Şanlıurfa’da 43, Mardin’de 39 öğrenci düşüyor.
Türkiye’nin eğitimde çözüm bekleyen sorunlarının ilk sıralarında öğretmen açığı geliyor. Türkiye’de yaklaşık 150 bin öğretmen açığı bulunuyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre, ilköğretimde okuyan öğrenci sayısında 342 bin 290 kişilik artış yaşanmasına rağmen, öğretmen sayısında buna paralel bir artış olmadı.
2004–2005 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 401 bin 288 öğretmen görev yaparken, bir sonraki dönem öğretmen sayısı 11 bin 429 azalarak 389 bin 859’a geriledi. 2006–2007 eğitim-öğretim yılında öğretmen sayısı 402 bin 829’a yükseldi. Yeni eğitim yılı başlamadan önce Milli Eğitim Bakanlığı, 19 bin 094 yeni öğretmen ataması yapsa da, öğretmen açığı devam ediyor. Öğretmenlerin özlük haklarının ve aldıkları ücretlerin düzeltilmesi de çözüm bekleyen sorunlar arasında yer alıyor.
8 yıllık kesintisiz eğitim zorunluluğuna rağmen, Türkiye’de 1 milyon çocuk okuma-yazma bilmiyor. İlköğretimde yüzde 90,1, ortaöğretimde ise yüzde 56,5 okullaşma oranına sahip olan Türkiye’de ilköğretimde ortalama yüzde 98,9 oranında okullaşma oranına sahip olan Avrupa Birliği’nin oldukça gerisinde bulunuyor. Okullaşma oranı, İspanya’da yüzde 99,4 Fransa ve Portekiz’de yüzde 98,9, İtalya’da yüzde 98,8, Hollanda ve İngiltere’de yüzde 98,7, İsveç’te yüzde 98,6 düzeyinde. Dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Japonya’da yüzde 99,9 olan ilköğretimde okullaşma oranı, Güney Kore’de yüzde 99,6 düzeyinde.
12 yıl kesintisiz eğitime geçilmesinin tartışıldığı Türkiye’de, bu sürede eğitim yapabilmek için okullaşma oranının artırılması gerekiyor. Okullaşma oranının artması ise hane halkı ekonomisinin düzelmesi ve milli eğitime bütçeden ayrılan payın yükseltilmesi gerekiyor. Çok sayıda çocuk, ekonomik zorluklar nedeniyle, ilköğretimden sonra çalışmak zorunda kalırken, Millî Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi gerekli yatırımları yapmaya yetmiyor.
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’deki 8 milyon 341 bin 937 engellinin yüzde 36,3’ü okuma-yazma bilmiyor. Engelliler arasında, ilkokul mezunlarının oranı yüzde 41. Yüksekokula devam edebilenlerin oranı ise sadece yüzde 2.24. Örgün eğitim verilen okulların özel alt sınıflarında, kaynaştırma sınıflarında, kaynak odalarında ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen özel eğitim, engellilerin eğitim ihtiyacını karşılamıyor. Resmî örgüt özel eğitim kurumlarının sayısı 644 olup, bu kurumlarda toplam 39 bin 520 engelli öğrenci eğitim görüyor. Öğretmen sayısı ise 6 bin 811. Eğitim imkânlarından yoksun kalan engelliler, iş hayatlarında da yer alamıyor.
Türkiye’de eğitime ayrılan kaynakların yetersiz olduğu dikkati çekiyor. Az gelişmiş ülkelerde yüzde 3,1, orta gelişmiş ülkelerde yüzde 4,4, gelişmiş ülkelerde yüzde 5,6 olan kamu eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payı, dünya ortalamasında yüzde 4,4, AB ortalamasında ise yüzde 5,1 düzeyinde bulunuyor. Millî Eğitim Bakanlığı, 2008 yılında 22 milyar 915 milyon YTL olarak GSYİH’den ancak yüzde 3,2’lik pay alabildi. AB ülkelerine göre GSMH’si nüfusa orantılı olarak oldukça düşük olan Türkiye bu oranla, hem dünya hem de AB ortalamasının gerisinde kalıyor. Öngörülen bütçe rakamları sadece zorunlu harcamaları, eğitim sistemi geçmiş yıllarda olduğu gibi yine sorunlarıyla baş başa bırakılacaktır.
Bazı AB ülkelerinde kamu eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payları şöyle: Almanya yüzde 4,8, Fransa yüzde 5,6, Hollanda yüzde 5,1, İngiltere yüzde 5,3, İspanya yüzde 4,5, İsveç yüzde 7,7, İtalya yüzde 4,7, Polonya yüzde 5,6, Portekiz yüzde 5,8. İsrail, GSYİH’nin yüzde 7,5’ini, İsviçre yüzde 5,8’ini, ABD yüzde 5,7’sini eğitime ayırıyor.
Türkiye’de konsolide bütçe yatırım ödeneğinden Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına ayrılan pay da istenen düzeye ulaşamadı. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, yatırım bütçesinin konsolide bütçe yatırım ödeneği içindeki payı yıllar itibariyle geriliyor. Söz konusu pay, 2000 yılında yüzde 28,3, 2003’te yüzde 16,4 olan bu oranın 2008 yılında yüzde 14 ila yüzde 15 arasında olacağı tahmin ediliyor.
Gürkan AVCI
Bağım. Eğitimciler Sen. Genel Başkanı
|
20.11.2007
|
|
Başarılı eğitimcinin gelişim ajandası
*Eğitimcinin gelişimi süreklidir. Kişisel gelişim ki-taplarını, makaleleri ve gazeteleri takip eder. Hizmet içi eğitime önem verir. Öğrencilerinden öğreneceği pek çok şey olduğunun farkındadır ve bilgiye açıktır. İletişim yeteneğini geliştirerek, kendini doğru ifade edebilir. Öğrencilerin sorunlarını anlayarak, anında çözüm üretebilir.
*Meslektaşlarıyla ve okul yönetimiyle sürekli irtibat halindedir. Meslektaşlarının bilgi ve tecrübelerinden yararlanır, öğrendiği güncel verileri onlarla paylaşır. Açık sözlüdür, yerine getiremeyeceği görevleri üstlenmez. Fikir sahibi olmadığı konularda soru sormaktan çekinmez ve araştırma yapmayı angarya olarak görmez.
*Öğrencilerin düşüncelerine ve duygularına değer verir. Öğrenciler, tereddüt etmeden sorunlarını onunla konuşabilirler. Bütün öğrencilerine adil davranır, çocukların yeteneklerini geliştirmelerine yardım eder. Grup çalışmasını, araştırma çalışmalarını ve faaliyet önemser. Konuşurken naziktir ve tebessüm etmeyi alışkanlık edinir. Her zaman temiz, düzenlidir. Okuldaki faaliyetlerde etkin olarak görev alır. Bütün ders materyallerini kullanır. Teknolojiyle barışıktır. Derse teknik gereçleri kullanmaya özen gösterir. Dersi derste öğrenmenin farkındadır ve öğrencilerin ders katılımını sağlar.
*Veli toplantılarını şikâyet günleri, ebeveynleri de şikâyet kutusu olarak algılamaz. Ebeveynlerin beklentilerine, sorunlarına ve bilgilerine değer verir. Onları dinler ve işbirliğini sağlamlaştıracak yöntemler bulmaya gayret eder. Ebeveynlerin çocuklarla nasıl doğru iletişim kurabileceğini araştırır ve öğrendiklerini onlarla da paylaşır. Yetişkinlerle nasıl konuşacağını, onları nasıl yönlendireceğini bilir. Karşısındakini dinlemeden kesin hükümler vermekten kaçınır.
|
20.11.2007
|
|
Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir şey tanımıyorum
Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir (Eflatun). Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü onun eseri her şeydir ve hem de hiçbir şeydir (Sokrates). Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum (Hz. Ali (r.a)). Bir öğretmen ebediyete hükmeden insandır. Tesirlerinin nerede biteceği asla bilinemez (Henry Adams). Öğretmenlik mesleklerin en az kazanç getireni, fakat insanı en çok ödüllendirenidir (H.V. Dyke). İnsanlara parayla ders verdirebilirsiniz, ama öğrencilerini önemsemelerini parayla sağlayamazsınız (Marva Collins).
|
20.11.2007
|
|
Müfettiş ve kaplumbağa
Ücra bir köyün ilkokuluna müfettiş geleceği haberi alınır. Bunu duyan tek sınıflı ilkokulun tek öğretmeni panikler, çünkü çocuklar 2. sınıfta olmalarına rağmen çok zor okumaktadırlar. Öğretmen müfettişin geleceği gün sınıfta ufak bir konuşma yapar: “Bakın çocuklar bugün okulumuza müfettiş gelecek. Muhtemelen de tahtaya bir şeyler yazıp okumanızı isteyecek. Müfettiş tahtaya bir şey yazmaya başlarsa, hemen bana bakın, ben size ne yazdığını anlatırım, siz de okumuş gibi yapıp söylersiniz.”
Çocukların aklına yatmış bu tabiî. Müfettiş gelmiş, kısa hoşbeşten sonra müfettiş çocuklardan birine “Kalk bakalım” demiş. “Şu tahtaya yazdığımı oku” ve başlamış kocaman harflerle “kaplumbağa” yazmaya. Bunu gören öğretmen müfettişe çaktırmadan çocuğa bir güzel anlatmış tahtadakinin ne olduğunu. Müfettiş: “Oku bakalım oğlum ne yazı-yor?” Öğrenci: “Tos-ba-ğa.”
|
20.11.2007
|
|
Dünyanın bütün çiçekleri
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin… Ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları…
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Ben bir köy öğretmeniyim, bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerinde,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta.
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım.
Yurdumun çiçeklenmesi için, daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi üstüm, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım
|
Ceyhun Atuf KANSU
20.11.2007
|
|
|
|