Karşılıklı iyilik-1
İyilik yapmak ebedî hayat için bir fırsattır.
Bu yaşlı adamı çocukluğumdan beri tanırım. O gençlik yerine nasıl bir ihtiyarlık gelmiş. Adeta bir enkazın altında kalıp her an bağıran bir hâli vardı. İmdat çığlıkları, yüzünün derin hatlarında kendini belli ediyor. Yol, sokak gezip dilencilik yapıyordu. İnsanın acıma duygularını tahrike sebep kılacak bir işaret vardı onda. Onu yıllar önce tanıdım ve o zamanki halini bildiğim için o yüzündeki işareti okuyabiliyordum.
Bu ayrı kaldığım dönemlerde her şey değişmiş. Yollar, sokaklar bile. Komşularımız arasına yeni insanlar katılmış. Eski ve yeniler birbirine karışmış. Bunlardan biri de çevresine iyilik yapmasıyla tanınan bu adamdı. İsmi: Türker. Türker amca diye çağırırdım. Para için uzattığı ellerine para bıraktığımda beni tanımadı. Tabiî ki tanıyamaz. Artık çocuk değildim. Yanımdan ayrılırken şu sözler döküldü dilinden: “Allah ne muradın varsa onu versin. Yaptığın iyiliklerin karşılığını beklemeyin.” Sonra da yanımdan yavaş yavaş ayrıldı. Son sözleri çok manidardı. Hep iyilik yapan birinin bu sözleri sarf etmesi, dilinin çok yandığının göstergesiydi. Zaten hatırladığım kadar da çok şeyler yaşamıştı. Arkasından öylece bakakaldım.
Geçmiş, gözümde bir aynaya yeniden bakar gibi canlanmaya başladı. Mahallede herkes tarafından bilinen bu adamı ilk tanımamı hatırlıyorum da. O zamanlar on yaşında, çıtı pıtı bir kızdım. Arkadaşlarla sokakta oynuyorduk. Kızlar arasında en çok ip atlamayı seviyorduk. Bazen kızlar mızıkçılık yaptığında onlara kızıyordum. Sertliğimle biliniyordum; fazla gülmeyen, asık suratlı, inatçı bir kızdım. Dediğim dedik olacak tiplerdendim. Bundan dolayı arkadaşlarıma kök söktürürdüm. Türker amcayı yine böyle bir günde kızları azarlarken tanıdım. Kızlardan biri “Ben sallanmam” diye inat etti “Siz sallayın, ben atlayacağım” dedi. Tabiî ki ben ona çıkıştım. “Bizim gibi hem sallayacaksın, hem de atlayacaksın” dedim. Kızla bu ağız dalaşımız büyüdüğünde yanımıza geldi. Benim kolumdan tuttu. Yüzüme bakarak:
“Kızlar neden kavga ediyorsunuz?” dedi.
Ben de amcaya olanları anlatmaya başladım. Ben anlattıkça arkadaşım daha çok sinirleniyordu. Sonradan amca biraz sert olduğum için bana nasihatler vermeye başladı:
“Arkadaşına biraz tatlı dille konuşsan belki bu inadından vazgeçecek.”
İçimden bu adama sinirlenmiştim. Yine ben mi suçluydum? Neden karşıdakine değil de bana bu sözleri sarf ediyorlar. Amcaya belli etmesem de bakışlarımdan içimi okuyor gibiydi. Yanımızdan gittiğinde özellikle şu sözleri aklımda kaldı: “Her zaman iyilik yapın kızlar” demesi.
Ondan sonra bu amca hep dikkatimi çeker oldu. Biri gelse borç para istese hiç çekinmeden verirdi. Belki sonra verdiği paranın karşılığını bulamayabiliyordu. Kaç kişi ona borçlarını vermemiştir. Ya da çok geciktirmişlerdir. Buna rağmen kapısına geleni asla geri çevirmezdi. Bu halini çok kişi sû-i istimal etmiştir. Bazen bu duruma dayanamadığı oluyordu. Ama ne yapsın ki iyilik yapmayı çok seven biriydi. Kimileri bu iyiliği hak etmese de. Yolda yardıma muhtaç bir hayvan bulsa hemen yardımına koşardı. Okul ihtiyaçlarını karşılamayan bir çocuk görse ailesine bağışta bulunurdu. Elinde o an fazla parası bulunmasa bile ne yapar eder, yardım etmek için o parayı bulmaya çalışırdı. Eğer yardım edemezse günlerce etkisinden kurtulamıyor; onların şu an aç olduğunu düşündüğü için gecelerini bile uykusuz geçirebiliyordu. Bu kadar hassas bir vicdana sahipti. Çok ender insanda bulunan bu meziyetler bu adamda haddinden fazla gibi gelirdi bana. O çocuk halimle pek anlayamasam da. Genç kızlık çağlarıma geldiğimde anlama kuvvetim daha olgunlaşmıştı. Onun her hali diğer insanlara göre çok değişikti. Sanki bana Hızır’ı andırıyordu. Mahallede çok muhtaç olanların hemen imdadına koştuğu için... Tek mahallede değil başka yerde onu tanıyanlar ya telefon açarak ya da bizzat gelirdi. Genelde onun yanına hep yardım istemek için gelirlerdi. Arkadaşlık, sohbet için değildi. Sanırım bu duruma biraz alınırdı. Her merhaba diyen akabinde meramını dile getirirdi.
Bu yaptığı iyiliklerden dolayı mı bilmiyorum benim nazarımda çok farklı bir konumdaydı. Konuşması, bakışlarıyla kendini ispatlamış biriydi. Mahallede onu sevmeyen yok gibiydi. Tabiî ki bazı kişiler onu çıkarı için seviyordu. Orası başka bir mesele. Hem de çok farklı bir mesele. O insanlara çok kızıyordum. Sonradan borçları ödeyecek duruma geldiklerinde bile ödeme yapmıyorlardı. Türker amcayla karşılaştıklarında onun yüzüne bakacak cesareti nereden buluyorlardı, bilmiyordum. Sanki utanma hisleri onlardan tamamen soyutlanmıştı. Yoksa birine borcun olduğunu bile bile hiç yokmuş gibi davranmak kâr-ı akıl değildi. Özellikle de sonradan ödeme durumun varsa ve hep bunu erteliyorsan bundan daha kötü bir durum yoktu. Sanki bu adam karşılıksız iyilik yapıyor zannediyorlardı. “Parasını vermesek de olur” düşüncesine sahip olmak ne acı bir vaziyetti. Diyelim karşılıksız iyilik yapıyordu; ama bunu da kullanmamak gerekirdi.
Bir gün bu amcanın oğluyla arası çok kötü açıldı. Oğlu zor duruma düşmesine rağmen ona yardım edememiş. Oğlu da “Herkese yardım için para bulabiliyorsun da bana gelince mi bulamıyorsun?” diyerek, arayı bozmuş. Gerçekten o dönemde Türker amcanın parası yoktu. Yardım bulmak amacıyla açtığı her kapı yüzüne kapanmış. Bu muydu yaptığı iyiliklerin karşılığını görmek? Oğluna yardım edememesi çok ağrına gitti. İnsanlardan da bu şekilde muâmeleye maruz kalmak içler acısıydı. Halbuki sonradan parasını vermemek gibi bir durum da söz konusu değildi. O mutlaka verirdi. Bunu bildikleri halde böyle davrandılar. O günden sonra Türker amca iyilik yapmamaya karar verdi. Bundan sonra iyilik adına hiçbir şey olmayacaktı. Oğlunu zor durumdan kurtaramamanın acısını çıkarmak istercesine. İnsanlardaki nankörlüğü görünce netice itibariyle bu hali sergilemek zorunda kaldı. Artık komşuların yardım isteyebilecek bir Türker amcaları yoktu. Her geleni geri çevirmek zorunda kalıyor; bundan gerçekten yardıma muhtaç olanlar da nasibini alıyordu. Her reddettiğinin arkasından vicdan azabı duysa da artık yardım etme isteğini içinden söküp atmışlardı. Hem de hoyratçasına. Geride acı bırakarak; çünkü yardım etme isteği ondan bir tutkuydu. Onu yerine getirdiği sürece bahtiyardı. Birine yardım ettiğinde ilk işi aynaya bakmak olurdu. O anda yüzünde beliren sevinç bir ömre bedeldi. İçinde binlerce belki milyonlarca mânâ barındırarak... Ya o rahatlamayı nasıl tarif ederdi? Ancak onun gibi insanların anlayabileceği bir duyguydu. İyilik yapmayan her hangi birinin anlayacağı bir şey değildi. Hep alıp da vermesini bilmeyenler bu duygudan kilometrelerce uzaktı. Amca bu duyguları çok iyi bildiği için son dönemlerde hissetmemenin sancısındaydı.
Devam edecek
|