Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Tuğba Akbey İNAN

İhtiyar dünyamızın görmüş olduğu en centilmen savaş: Çanakkale

Bizim Radyo’da Mavi Dünya programını hazırlayan ve sunan Tuğba Akbey İnan, TRT'de yayınlanan Kınalı Kuzular dizisinin mimarı, sinema ve tiyatro oyuncusu Ahmet Yenilmez’le gerçekleştir-diği güzel sohbeti Yeni Asya okuyucuları için kaleme aldı.

Zor günler geçirdiğimiz bu dönemde yine birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğundan sıkça söz ediliyor. Birlik ve beraberlik ruhunun sonuna kadar yaşandığı ve zaferle neticelenip savaşın sonucunu değiştiren Çanakkale Zaferi, Kınalı Kuzular dizisinde unuttuklarımızı tekrar hatırlatmıştı bizlere.

Projenin mimarı Ahmet Yenilmez, Kınalı Kuzuların kendisi için ne ifade ettiğini şu cümlelerle anlatıyor:

"Benim tiyatroda ilk oynadığım oyun Çanakkale hikayesiydi. Merhum Mehmet Akif Ersoy'un örnek nesil olarak gösterdiği, Asım'da şahıslaştırdığı bir piyesti bu. O zamanlar param olduğunda Çanakkale müzikali yapmayı kafama koymuştum. Tarihçi Ömer Erbil ile hikâyeleri derlemeye başladık. Öyle enteresan şeyler ortaya çıktı ki; bunları harcamayıp bir TV projesi haline getirelim istedik. Sonrasında hikâyeler arasında seçim yapamayınca on üç bölümlük bir mektup hikâyesi haline getirdik. TRT'ye sunduk projeyi."

Ahmet Bey’in projeyi TRT' ye sunmasıyla her şey bitmiyor tabiî. Teminat mektubu diye bir şey çıkıyor önlerine. Kınalı Kuzular projesinde gerekli olur diye ayırdıkları paradan bile daha fazladır bu miktar. Bir bankaya giderler. O sırada, “sahiden de iyi ki böyle insanlar var” dedirten bir olayla karşılaşırlar. Üç öğretmen Kınalı Kuzular projesinin kefili olurlar. Üç öğretmen, dizinin ilk sponsorlarıdır aslında.

Tabiî, iyi niyetli insanların yanında moral bozucular yine devreye girer. “Olmaz, bu işi yapamazsınız” diyenler olur. Ahmet Bey “Arkadaşlar! Biz zaferle görevli değiliz, seferle görevliyiz. Lâyık olursak zaferi Cenâb-ı Hak bize nasip edecektir. Biz yeter ki gevşemeyelim. Bu işi başaramasak bile, biz yastığa başımızı koyduğumuzda ‘ah keşke şunu yapsaydım’ demeyelim yeter. Biz neticeyle görevli değiliz, neticeyi Allah tayin eder…” der imkânsızlıklar içinde zor bir görev üstlenen arkadaşlarına.

“İhtiyar dünyamızın görmüş olduğu en centilmen savaş” olarak nitelendiriyor Çanakkale Savaşını Ahmet Yenilmez. “Çanakkale Türkiye'nin önsözüdür” ifadesini bulan bu savaş, daha önce Türkler tarafından film ya da dizi olarak hiç çekilmemiştir üstelik. Yani proje, ilk olacaktır. “Zaten dikkatimi çekerdi, Çanakkale'nin yıl dönümlerinde hiç bir film göremezdik. Bu beni çok üzerdi” cümleleriyle duygularını dile getiriyor.

İLKLERİN PROJESİ

Proje, ilk olmasının sıkıntılarına, ekonomik anlamdaki sıkıntılara ve etraftaki olumsuz cümlelere rağmen başarılı oluyor. Hatta, TRT tarihinde bir ilk oluyor ve Kınalı Kuzular gün üçüncüsü olarak tamamlıyor ilk bölümünü. Ankara TRT Müdürü o sırada başka bir film setinde olan Ahmet Yenilmez'i arayıp “Bir yanlışlık yoksa, inanılmaz bir sonuç elde edeceğiz” diye ifade ediyor şaşkınlığını. Yani, tıpkı Çanakkale Savaşı gibi inanılmazı başarıyor Kınalı Kuzular.

“Kınalı Kuzular bir çok ilki barındırıyor” diyor Yenilmez ve ekliyor; “Birincisi Türkler tarafından ilk kez bir drama olarak çekildi. İkincisi Mehmet Akif Ersoy ilk kez bir projede yer aldı.” Ahmet Beyin, Akif’i kendisinin oynamasının mutluluğunu da, gururunu da cümlelerinden çok rahat anlıyorum. Mehmet Akif’in Çanakkale Savaşı’ndaki fonksiyonlarından söz ederken, bu projenin her aşamasında ne kadar bilgi sahibi olduğunu da öğreniyoruz.

“Karşımızda, ‘Sizi İstanbul'un güzel kızlarına götürüyoruz’ diyen ve düzenli orduları bile olmayan İngilizler ve Anzaklar var. Askerlerimiz düşmanlar tarafından esir ediliyor. Müttefikimiz Almanya, o sırada Mehmet Akif Ersoy'dan yardım istiyor. Dizide işleyemediğimiz” diye anlattığı kısımda Mehmet Akif’in yaptığı konuşmadan söz ediyor Yenilmez. Mehmet Akif'in sözleri kaydedilip cephede askerlere dinletilip onların müttefikimiz Almanya'nın saflarına katılışını anlatıyor.

Diğer kanalların bu projeye sıcak bakıp bakmadığını sorduğumda;

“Sıcak baktılar, ama bir denetleyici altında olmasının proje için daha doğru olacağını düşündüm” diyor. Çok kaliteli bir projenin, ancak senaryosundan yönetimine kadar denetlenerek halka ulaşmasını istemekle, aslında projeye olan güvenini yansıtıyor. Şimdilerde, yine Çanakkale'de savaşan Binbaşı Halit’in kızıyla ilgili hikâyenin anlatıldığı “Dur Yolcu” projesi üzerinde çalıştığını da öğreniyoruz.

Kınalı Kuzular’ın sadece bir dönemin tarihini anlatmak adına değil, gençler adına da önemli olduğunu kendinden örnek vererek anlatıyor Ahmet Yenilmez. “Bir gün evde çocuklarla bir tatsızlık yaşamıştık. Evdeki herkesin suratı asık. O anda elime Kınalı Hasan'ın DVD'si geçti. Seyretmeye başladık, bittiğinde çocuklar benden özür dilediler. Evde bu tarz tatsızlıklar olduğunda ev ahalisini toplayıp herkes seyredebilir Kınalı Kuzular'ı.”

Kınalı Kuzular’ın senaryosu kaleme alınırken yapılan araştırmalarda pek çok şey öğrendiğini söylüyor. “Üç Pınarlı bölümü yazılırken öğrendim Ermenilerin fetihten önce İstanbul'a girişlerinin yasak olduğunu. Fatih İstanbul'u fethettikten sonra Ermenileri çağırıyor yanına. Gelmiyorlar, tekrar çağırıyor, yine gelmiyorlar korkudan. Sonra Ermenilerin ileri gelenlerini getiriyor ve buradan istediğiniz bir yerden kilise seçin diyor. ‘Biz kendi halimizdeyiz” diye itiraz ediyorlar. Fatih ısrar edince, şimdi Kumkapı'daki Meryem Ana kilisesini seçiyorlar. Sonrasında Ermeniler arasında Fatih ismini görüyoruz” cümleleriyle tarihî tatlardan bir kere daha bahsediyor.

TARİH SIĞINILACAK LİMANDIR

Tarihi sığınılacak bir liman olarak görüyor Ahmet Yenilmez. Deprem örneğinden yola çıkarak, son teknolojiyle yapılan binaların yıkıldığını ,ama diğer tarafta 100 yıllık binaların ayakta kaldığından söz ediyor. “O zamanda insanlar bu binalara sığındı. Yani, yine tarihe sığındık” diyor. “Biz taş üstüne yazı yazılan bir milletin çocuklarıyız” diye de ekliyor; Türkçe'nin bozulduğu, lise mezunlarının sadece doksan yedi kelimeyle konuştuğu, tatlılarımızın başkaları tarafından bizim diye alındığı, Karagözle Hacivat’ın bile sahiplenilmeye çalışıldığı şu zamanlarda; okumaya, san’ata ve estetiğe yaklaşmayı çözüm olarak sunuyor Ahmet Yenilmez.

Tıpkı Kınalı Hasan gibi, onun annesi de bilge kadınlardan. “Benim anam okuma yazma bilmez. Onun için vatan yaşadığı yerdir. Ben hiç bilmem anamın namazını aksattığını. Çok hoş sözleri vardı. Türkiye'nin karışık zamanlarında bol dayak yerdik. Yaralı halde eve giderdim her akşam. Anam bir yandan yaramı siler, bir yandan da ‘Oğul korkma! Gul(kul), gulu(kulu) bunaltamaz, yeter ki Allah istemesin. Allah kimseye taşıyamayacağından fazla yük yüklemez’ derdi. Şimdi hayat gaileleri içinde ne zaman bunalsam, anamın bu sözünü aklıma getiririm” diye anlatıyor annesini…

Meslek hayatının inişli çıkışlı zamanlarında da yine anasının öğütleri gelir aklına Ahmet Yenilmez’in. “Zaman zaman maddeten dibe vurduğumuz zaman anamın çok güzel bir sözü vardır: ‘Oğul Karunların sofrasına da otursan, senden başka birinin tadamayacağı tatlar da tatsan, unutma alttan çıkan aynı şeydir. Buna köle olmaya değer mi?’”

Son olarak bir oyuncu olarak halktan beklediklerini şöyle ifade ediyor; “Bir dizi seyrettiğinizde, kendimizden bir parça gördüğümüzde mektup yazalım, mail atalım, kurumlara teşekkür edelim ki, sonrasında devam edecek projelerde bu teşekkürler bizim en büyük destekçimiz olsun. Yetenekli oyuncularla, yönetmenlerle çok güzel projeler yapılabilir, dediğim gibi, yeter ki destek olunsun. Marifet iltifata tâbidir. Tabiî, bizim de çok çalışmamız lâzım.”

Biz de teşekkür ediyoruz; Ahmet Yenilmez’e, ekibine, oyuncularına ve seyredenlere. Bir de arşivlerde yer etsin diye bu projeyi VCD halinde sunanlara tabiî... Çanakkale Savaşı'nda şehit olan 13 askerin orijinal mektuplarına dayanılarak senaryolaştırılan 13 bölümlük Kınalı Kuzular VCD seti Moral Prodüksiyon etiketiyle arşivlerinizde yer almak için raflarda yerini aldı.

Kınalı Kuzular, Hasan'ın annesinin

yazdığı, gözleri yaşartan mektubuyla başlar

Kuzum Hasan'ım, Canım Hasan'ım!

Nasılsın iyi misin? Cephe arkadaşların da iyidir inşaallah. Atandan, babandan geri kalmayasın, kumandanlarını atan bilesin yavrum. Burada deden de bacın da yeğenlerin de iyiler. Melek her gün uğrar, hatırımızı sorar. Hasretle geleceğin günü bekliyoruz. Gözlerinden öper kumandanlarına hassaten selam ederim.

Kumandanım! Hasan'a saçlarının neden kınalı olduğunu sormuşsunuz?

Biz üç şeye kına yakarız…

Kurbanlık koyuna kına yakarız; Allah'a kurban olsun diye,

Gelin kızlarımıza kına yakarız; kocasına kurban olsun diye,

Peygamber ocağına gönderdiğimiz askerlere kına yakarız; vatanına, milletine kurban olsun diye …

Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Evlatlarımızı size,

sizi de Allah'a emanet ediyoruz.

Tuğba Akbey İNAN

15.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (12.11.2007) - Geçmişin nefreti üzerine gelecek bina edilmez

  (05.11.2007) - K. Irak’ı imha değil inşa etmeliyiz

  (31.10.2007) - Terörün çaresi; inadına demokrasi

  (29.10.2007) - Büyük bir oyunun içinde miyiz?

  (23.10.2007) - Özgür toplumda PKK’ya yer yoktur

  (22.10.2007) - PKK, özgürlük getiremez

  (15.10.2007) - ABD’yi nasıl etkileyebiliriz?

  (08.10.2007) - Bizde mahalle baskısı olmaz

  (04.10.2007) - Burjuvalaşma ANAP’la başladı AKP ile sürüyor

  (01.10.2007) - Kemalizm Türkiye'yi parçalar

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri