Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Kemal BENEK

Terörün çaresi; inadına demokrasi

Terör, çatışma, şehit haberleri, teyakkuz, tezkere, sınır ötesi… Bu kelimeleri çeyrek asırdır duyuyoruz, yaşıyoruz. Son birkaç aydır gündemimiz yine aynı kelimelerle doldu. Adeta kısır bir döngüde aynı şeyleri tekrarlıyoruz, aynı şeyleri konuşuyoruz. “Bedeli neyse öderiz” söylemleri yeni bir şeymiş gibi kamuoyuna sunuluyor. Bedeli ödeyen ödüyor; gencecik insanlarımız, öksüz kalan çocuklar, dul kalan eşler, gözü yaşlı anne babalar... En büyük bedel bu değil mi? Ama terör yine de bitmiyor.

Teröre bu kadar pahalı bir bedel ödemeden de çare bulunamaz mı? Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi, Siyaset Bilimci aynı zamanda Star Gazetesi yazarı Yrd. Doç Dr. Bekir Berat Özipek ile terörün en kestirme çaresini, DTP’nin konumunu konuştuk.

*Tezkereye sert tepki verdiniz. “Ahlâksız propagandalar” sonucu Meclis’e geldiğini yazdınız. Bunu biraz açar mısınız?

Devasa acıların hoyratça propaganda malzemesi yapıldığını görüyorum. Bir yandan bayram kana bulandı, onlarca eve ateş düştü. İnsanlar kendileri için en değerli varlıklarını çocuklarını, babalarını, kocalarını kaybettiler. Bunlar telâfisi olmayan büyük acılar. Ama bu acıları aynı süreçte birilerinin sömürdüğünü görüyoruz. Bu çok rahatsız edici bir durum. Türkiye’de belirli bir kesim, iktisadî ve siyasî ayrıcalıklarını kaybetmemek için epeyce bir zamandır bu devasa acıları, trajedileri sömürüyor. Son süreçte de tezkereyi çıkarmak isteyenler, demokratikleşmeyi engellemek isteyenler açısından bunlar bahane olarak kullanıldı. Bu siyasî bakımdan içerdiği problemden de öte ahlâkî bakımdan çok rahatsız edici bir durum.

*Propaganda için var olan sorun mu kullanılıyor, yoksa hadisenin çıkması için bir katkı da yapılıyor mu?

Bunu kimin yaptığını bilemiyorum tabiî. Ama bildiğim bir şey var; demokratikleşmeyle ilgili adımların atılacağı zamanlarda Türkiye’de şiddet ortamının aniden yükseldiğini ya da artış gösterdiğini görüyoruz. Bunun bir tesadüf olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla da şiddete teslim olmamak gerekiyor.

*Ama her zaman da bu oyuna geliyoruz galiba?

Evet öyle. Sivil anayasa çalışmaları sürecinde yine şiddet arttı. Buna teslim olmamak gerekir. Tezkere bu teslimiyetin ön adımı olur diye endişe ediyorum. Çünkü çatışmalarda Kuzey Irak’a harekât söz konusu olursa, özellikle bölgedeki halklar arasında bir husûmetin ortaya çıkacağından endişe ediyorum. Bunun Türkiye’deki iç siyasete ayrı bir maliyeti olacak. O da iç siyasetteki demokratikleşmeye ilişkin eylemlerin zarar göreceğini düşünüyorum.

*Hükümet içinde de buna yönelik bir destek var gibi…

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek meselâ. O sözün bittiği yerden bahsetti. Kürşat Bumin’in yaklaşımını tekrarlamak istiyorum; “Bir siyasetçi sözün bittiği yerden söz edemez. Etmemeli. Siyaset söz konusu ise söz bitmez. Sözün bittiği yer yoktur.” Kürt muhalefetinin de ciddî bir sorumluluğu var. Seçimlerden önce de Türkiye’deki ayrıcalığını kaybetmek istemeyen kesimler, CHP-MHP koalisyonunu bir alternatif olarak ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Bunun için baraj sorunu olmayan CHP’ye MHP’yi ekleyeceklerdi ve MHP’nin o dönem baraj problemi vardı. Yüzde 10 civarında görünüyordu oyları. İlginçtir, o dönemde PKK’nın saldırıları olağanüstü ölçüde arttı. Bu saldırılar CHP-MHP koalisyonu için önemli ölçüde oy sağladı.

DEMOKRATİKLEŞMEYE SABOTAJ

* Leyla Zana’nın da buna hizmet edeceği çok açık olan bir beyanı vardı…

Çok keskin, ortalama vatandaşı da irrite edecek bir açıklamaydı. Bütün bunlar bir araya gelince hem şaşırtıcı, hem de Türkiye siyasetini anlamak bakımından üzerinde durulması, konuşulması gereken bir durumdu. Şimdi sivil anayasa sürecinde tekrar şiddetin arttığını görüyoruz. Bu hükümetin hem işini zorlaştırıyor, hem de atmak istemediği adımları da atmasına neden oluyor.

*Leyla Zana’nın açıklaması açıktır ki MHP’ye yaradı. Ona rağmen sizce niye sarf etti bu sözleri?

Pek çok kişinin aynı soruyu sorduğunu düşünüyorum. İlk defa anayasal vatandaşlık konusu tartışılıyor. Anayasadaki etnik vurgunun kaldırılması gündemde. İlk defa asker-sivil ilişkilerinde demokratik standartlara uygun bir yapılanmaya gidilecek. Zaten Türkiye’de yıllardır Kürt sorununa duyarlı olan çevrelerin istediği buydu. Şimdi neden bu süreci sekteye uğratacak saldırıları gerçekleştirdiklerini sorduğunu düşünüyorum.

*Saydığınız gelişmelere muhalefet edenlerin elini güçlendirecek şekilde...

Evet. Türkiye’deki sivilleşme, demokratikleşme, sivil anayasa yapım sürecine sabotaj bu. Yıllardır istenenlerin gerçekleşeceği bir ortamda böyle olması çok ilginç. Ama çok da şaşırtıcı değil.

*Neden şaşırtıcı değil?

Meselâ İspanya’da da Bask Sorununa çözüm sürecinde, demokratikleşmeye ilişkin en önemli adımların atıldığı zaman ETA’nın eylemleri tavan yapmıştır. Ama İspanyol Hükümeti başta Juan Carlos olmak üzere -çok dirayetli bir insandır- ve Başbakanı, şiddetin tavan yaptığı bir dönemde “inadına demokrasiye devam” kararı aldılar ve sağlam durdular. Ve bu kararın ardından da ETA’nın eylemleri söndü. Artık Bask bölgesinde insanlar ETA’yı da protesto eden yürüyüşler yapmaya başladılar. Bu İspanya tarihinde bir ilkti. Bask bölgesi halkının söylemek istediği şuydu; “E tamam, bizim yıllardır yapmaya çalıştığımızı, istediğimiz hakları gerçekleştiren bir hükümet var. Şimdi niye süreci sabote ediyorsunuz?” Türkiye’de de aynı sözün Kürtler tarafından daha yüksek sesle söylenebilmesi için Hükümetin inadına demokratikleşmeye devam etmesi gerek.

ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ PEKİŞTİRİR

* Son zamanlarda bu tarz bir söylem, özellikle Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde başlamıştı.

Evet. Kürt aydınlarının PKK’yı eleştiren açıklamaları yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Devleti eleştirdiklerini biliyoruz. PKK’yı da eleştiriyor olabilmeleri önemliydi. Söylemek istedikleri şey, soruna barışçı yollarla çözüm bulunmasıydı. Bu inisiyatifin desteklenmesi gerekiyor. Bunun desteklenmesi de ancak demokratikleşmenin genişletilmesiyle olur. Dünyada hakları ve özgürlükleri genişletilerek parçalanmış bir tane devlet yoktur. Ama tam tersine birlik bütünlük kaygısıyla temel haklar ve özgürlükleri kısıtlayarak parçalanmış, bölünmüş ve diktatörlüklerin kucağına düşmüş pek çok ülke vardır. Hükümetin yapması gereken; özgürlüklerin alanını ısrarla ve sebatla genişletmek olmalıdır. Dilerim bundan sonra olur.

*Bu anlamda İspanya, acaba Türkiye için model ülke olabilir mi?

Dünyanın pek çok yerinde etnik sorunların tabiatı birbirine benzer. İnsanlar inandıkları gibi yaşadıklarında, kendi dillerini, kültürlerini serbestçe ifade edebildiklerinde durduk yere problem çıkarmıyorlar. Onun bastırılması, insanî bir özelliğin ortadan kaldırılmaya çalışılması demektir. O zaman da insanların huzursuz, şikâyetçi, muhalif olduklarını görürsünüz.

*İspanya’da son dönemde darbe çağrısı yapan bir general görevden alınmıştı. Bu hadise Türkiye’ye örnek gösterilmişti.

İspanya’da bugün artık bir darbe tehdidinden söz edilmiyor. İspanyol toplumu açısından büyük bir kazançtır. Dilerim, bir gün, biz de bunu rahatlıkla çözebiliriz.

DTP İÇİNDE ŞİDDETTEN

RAHATSIZ OLANLAR VAR

*DTP’nin konumunu nasıl görüyorsunuz?

Bazı yanlışlar yaptığını düşünüyorum. Meselâ zaman zaman tribünlere oynayan bir söylem geliştiriliyor. Üstelik kendi tabanının mesajlarını da her zaman doğru okumuyor. Çünkü Kürtler artık kulak okşayıcı sloganlar duymak istemiyorlar. Son seçimlerdeki oy tercihleri de bunun göstergesi. Onlar sorunun çözülmesini istiyorlar, ama bunun aşırı, ajitatif bir şekilde dile getirilmesi yoluyla değil, barış içinde, daha genel bir demokratikleşme süreci içinde gerçekleştirilmesinden yanalar. Zaten Ak Parti’ye verdikleri oylar da bunun bir göstergesi. DTP, Ak Parti’ye verilen oyların emanet olduğunu söylerken haklı. Ama DTP şunu da fark etmeli; kendilerine verilen oylar da emanettir. Türkiye’de hiçbir kesimin oyları, o partinin tapulu malı değildir. DSP’ye verilen oyların bir sonraki seçimde nasıl geri alındığını düşünün. Ancak eleştirirken sorumlu bir dil kullanmamız gerekir. DTP’ye bu süreçte yardımcı da olmak gerekir. Demokratikleşme sürecine daha katkı yapıcı bir dil geliştirmesi için demokratların yardımcı olması gerekir. Bazı yanlışlar yapıyorlar, ama buna rağmen onları parlamento dışına itmeye çalışan eğilime karşı da mücadele etmeliyiz.

*DTP’nin içinde farklı görüşler mi var?

DTP’nin içinde bu söylemlerden rahatsız olanlar var. Ancak şunu da söylemiyoruz; Bir DTP’li söylemişti. “Bizden susup oturmamızı istiyorlar” diye. DTP’nin susup oturmaması gerek. Kürt sorunu ile ilgili konuşulması gereken pek çok şey var ve bunların Meclis içinde ve dışında konuşulması lâzım. Bunu yapmak ayrı bir şey, ama “Diyarbakır kalemizdir” gibi dokunaklı bir tiradı dile getirmek başka bir şey. Asıl söylenmesi gerekenleri söylemek yerine, bu türden millî duyguları uyandırıcı slogansı ifadelerin bir anlamı yok. Buna rağmen DTP’nin demokratik sürecin içinde çok önemli bir aktör olabileceğine, çok olumlu bir işlev göreceğine inanıyorum. Bunun için de onun dışlanmaması gerekir.

*Bir yazınızda belirttiğiniz gibi bu meselede “Kürt ve Türk ulusalcılar” aşılabilir mi?

Bu çok önemli bir şey. Ulusalcılığın hiçbir türüne teslim olmamak lâzım. Kullanacağımız dil, etnik ön yargıları besleyecek türden olmamalıdır. Türkiye’de barıştan yana herkesi bu konuda önemli bir sorumluluk bekliyor. Kullandığımız dil de uzlaşmaya, barışa, birbirimizi anlamaya yönelik olmalı.

*Çözümü gerçekten isteyenler bu tarz kışkırtıcı ifadeler kullanır mı?

Hepsi kullanmıyor. Bundan üzülen var, üzülmeyen var. Yapmamız gereken şey, Türkiye’deki demokratlar olarak DTP içinde de Türk milliyetçilerinin arasında da daha yapıcı alternatiflerin ortaya çıkmasına yardımcı olmak. Başka seçeneğimiz yok.

Kemal BENEK

31.10.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (29.10.2007) - Büyük bir oyunun içinde miyiz?

  (23.10.2007) - Özgür toplumda PKK’ya yer yoktur

  (22.10.2007) - PKK, özgürlük getiremez

  (15.10.2007) - ABD’yi nasıl etkileyebiliriz?

  (08.10.2007) - Bizde mahalle baskısı olmaz

  (04.10.2007) - Burjuvalaşma ANAP’la başladı AKP ile sürüyor

  (01.10.2007) - Kemalizm Türkiye'yi parçalar

  (24.09.2007) - Militan aydınlar, demokrasiyi tıkıyor

  (23.09.2007) - En büyük kalp düşmanı sigaradır

  (17.09.2007) - Kemalizm, devlet koruması olmadan yaşayamaz mı?

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri