Anka kuşu
Senaristliğini ve yönetmenliğini Mesut Uçakan’ın üstlendiği “Anka Kuşu-Bana Sırrını Aç” filminin Ankara’daki protokol galasına giderken film hakkında hiçbir bilgim olmadan ve gösterim öncesindeki konuşmalar sırasında yetişebildim.
Konuşmalar sırasında Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın sanatçıların diğer insanlardan temel farkı olarak içlerinde hissettikleri duyguları, kendi sanat vasıtası ile topluma yansıtmaları ve paylaşmaları olarak tarifi yerinde bir tespit oldu.
Son konuşmacı olarak filmi ve duygularını anlatan Mesut Uçakan’ın sözlerinin hemen başında “kurguya, tekniğe çok takılmayın mesaja yoğunlaşın” mealindeki sözlerini film başlayınca yerine koyabildik. Yine Mesut Uçakan’ın konuşması sırasında bahsettiği ve imanın “Allah’tan başka ilah olmadığına değil, Allah’tan başka hiçbir şey olmadığına inanmak” sözleri, senaryonun temellerinden olduğu baş karakterinin arayışlarından anlaşılıyor ve bu arayış her yerde Allah’ı bulmakla huzura kavuşuyor.
Film senaryosunda 1980 darbesine ve 28 Şubat döneminin acılarına adeta temas etmekten çekinip, dokunup kaçıveren ve baş karakterin iç dünyasının karmaşasının kendince sanal temellerine fazla girmeden yazılmış bir izlenim edindik. Filmin geneline “mış gibi yapıyor” hali hakim olmuş. Bundan uzaklaşılan yerler ise Hacı Babanın konuya girdiği yerler olmuş. Şeyhin müridin kalbine girmesi gibi, Hacı Baba karakteri filme dahil olduğu anlarda özgün, doğru, başka yerde bulunmaz, mutlaka buradan alınmalı biçimine giriyor, adeta tarikat meşrep bir ifade ile “cezbe” hali oluyor.
Hacı Baba karakteri (şeyh) oldukça iyi çalışılmış ve zikir halkalarının oluşturulması konusunda tek tipten uzak kıyafetlerle bu ortamlar sunulmuş. Dolayısıyla daha gerçekçi bir vasat yakalanmış. Ayrıca, film kadrosu geniş olmakla birlikte, sanki film daha önce bir tiyatro eseri olarak tasarlanmış hissini uyandırdı. Belki bu hissiyatımızda geçişlerin kopuk olması, etken olabilir.
Filmde baş karakterin küçüklüğünde babası ile birlikte zikir halkalarına katılıp Hacı Babayı, zikri anlamaya çalışırken kendi iç dünyasına da yolculuğu da başlamış oluyor. Filmin kahramanı imkân sınırlarını aşmanın maddeyi aşmak ile mümkün olduğunu kavradığında, küçük çeyiz sandığının içinden çıkan taş elinde tuz olup gidiyor. Yani, fiziksel sınırlar, metafizik ile geçilirken “gerçek aşk” içinde yanmak gerektiğine dikkat çekiliyor.
Uçakan konuşması sırasında, filmi çekmek için çok kişinin kapısına gittiğini, sinema yapmanın riskini ve sıkıntısını ifade etmişti. Burada filmi destekledikleri için Kültür ve Turizm Bakanlığını tebrik etmek gerekiyor. Bununla birlikte desteklerin yetmediği de, birinci ağızdan dillendirilmiş oldu.
Tam hazır olamamış bir film seyretmiş olduğumuzu düşünüyorum. Öyle sanıyorum ki senaryo ve yönetimine kendisini koyan Uçakan’ın bu filmde daha fazla para, imkân ve zamanı olabilmeliydi. Uçakan’ın imkân sınırlarını zorlamak pahasına ortaya koyduğu eserini görmek ve devamının gelmesi için, fiilî duâ etmenizi (izlemeyi) tavsiye ediyorum.
[email protected]
|
Emin Talha KARAMUSA
12.11.2007
|
|
Toplumu doğru okuyan anayasa
Bireyin insan olmaktan doğan hakları vardır. Birey, toplum içerisinde kimsenin baskısına maruz kalmadan özgürce yaşayabilmelidir. Devlet, bireyin hayat, hürriyet ve mülkiyet haklarını korumak üzere, adalet, kolluk gücü ve savunma ihtiyacını karşılamak için kurulmuş bir teşkilâttır.
Bireyin hakları devlet otoritesinin de sınırlarını çizer. Bireyin hakları siyasal otoriteden bağımsız olarak vardır ve devlet bunları gözetmek ve korumakla meşrûiyet kazanır.
Devletin müdahale edemeyeceği temel bir özgürlük alanının varlığı modern demokrasilerin belirgin özellikleri arasındadır. Temel hakların bireyler tarafından tecavüzünü önlemek ve kanun hâkimiyetini sağlayarak “kamu düzeni” oluşturmak devletin görevidir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, gerek diğer bireyler tarafından ve gerekse devlet otoritesini kullanan kurumlar ve kişiler tarafından da çiğnenmesinin önlenmesi için anayasada gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Anayasada, hukuk devleti, kanun önünde eşitlik, imtiyazsızlık ve kuvvetler ayrılığı gibi çağdaş değerleri hayata geçirecek şekilde gerekli mekanizmalar oluşturulmalıdır. Yasama organı genel ve adil seçimlerle ortaya çıkacak millet iradesiyle belirlenmelidir.
Anayasa Mahkemesinin parlamento üzerinde, Danıştay’ın yürütme üzerinde millet iradesinin önüne geçecek şekilde baskısı ve etkisi olmamalıdır. Yargının kuvvetler ayrılığı çerçevesindeki konumu iyi düzenlenmelidir.
Türkiye, toplumu doğru okumak için müstakbel üyesi olacağı AB ailesinin standartlarına uygun özgürlükçü, sivil, anlaşılır bir anayasaya mutlaka kavuşmalıdır.
|
Mehmet Ali KILIÇ
12.11.2007
|
|
Abant Platformu yeni anayasa için toplanıyor
Yeni anayasa çalışmalarına Abant Platformu da katıldı. “Yeni Bir Anayasa” üst başlığı altında 16-17 Kasım 2007 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan toplantıda, 1982 Anayasasının felsefesi ve esaslarından, eksikliklerine, kusurlarına ve uygulamasına, yeni bir anayasa ihtiyacı ve felsefesinden, bu anayasanın uluslararası belgeler ve AB hukukuyla olan ilişkisine, yeni anayasada var olması gereken siyasi yönetim biçimi ve erkler arası ilişkilerden, hak ve özgürlüklerin düzenlenmesine kadar demokratik ve özgürlükçü bir anayasada yer alması gereken düzenlemelere ilişkin bütün konular tartışılacak.
Toplantıda şu konular ele alınacak: “1982 Anayasasının Felsefesi ve Uygulaması”, Sivil Demokratik Süreç Ve Yeni Anayasanın Felsefesi Ve Ruhu”, “Yeni Anayasa İle Uluslararası Belgeler Ve AB Hukuku İlişkisi”, “Asker-Siyaset İlişkisi, Askerin Siyasi Yönetimdeki Rolü”, “Gücün Kötüye Kullanılmaması Ve İstikrar Bakımından Erkler Arası İlişkiler.”
|
12.11.2007
|
|
Ortadoğu forumu
Toplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi (TAREM) Türkiye’nin ve dünyanın temel meselelerini irdelemek üzere 2010 toplantılarının ikincisini “Ortadoğu’da Durum, Olası Gelişmeler ve Türkiye” başlığı altında düzenleyecek.
Koordinatörlüğünü Ayhan Bilgen’in yaptığı ve 18 Kasım 2007 Pazar günü Ankara’da düzenlenecek forumda, “İran’a Yönelik Olası Askeri Müdahale ve ABD’nin Ortadoğu Politikaları”, “Bitmeyen Çatışmalar; İsrail, Filistin ve Lübnan” “Yeni Irak’a Sınır Ötesi Operasyon ve Türkiye’nin Düşman Algılamaları” alt başlıklarında yapılacak sunuşlar tartışmaya açılacak.
|
12.11.2007
|
|
Gerger’in söyleşileri kitaplaştı
Siyaset bilimci ve yazar Doç. Dr. Haluk Gerger’in aralarında Yeni Asya’ya da verdiği söyleşileri “Sık Sorulan Sorular” adıyla kitaplaştı.
Ceylan Yayınlarından çıkan kitap, Haluk Gerger’in 2000’li yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan söyleşilerde cevabı aranan Emperyalizm, Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni, ABD, Ortadoğu, Avrupa Birliği, Kürt Sorunu, Aydın Sorunsalı, Sosyalizm ve Türk Dış Politikası gibi gündemdeki konuları içeriyor.
|
12.11.2007
|
|
Hakim ve savcıların örgütlenmesi
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşan Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga, hakim ve savcıların örgütlenmesi ile ilgili düzenleme hakkında bilgi verdi. Düzenlemenin halen başbakanlıkta bulunduğunu hatırlatan Kasırga, Cumhuriyetin kurulduğu tarihten bu yana hakimlerin herhangi bir şekilde dernek kurmasının tıpkı silâhlı kuvvetler ve polisler gibi yasak olduğunu kaydetti. Kasırga, Dernekler Yasasında AB önerileri göz önüne alınarak yapılan değişiklikle, hakimlerin örgütlenmesinin önünün açıldığını söyledi.
Hakimliğin kutsal bir meslek olduğunu, örgütlenmenin belli bir disiplin altında olması gerektiğini belirten Kasırga, “Yoksa geçmişte yaşadığımız gibi kötü örneklerin yaşanması, meslek mensuplarının bölünmesi ve aralarında ciddî çatışma varmış gibi görüntü ortaya çıkmasına kimsenin gönlü razı olmaz. Bu anlayışla hakimlerin bağımsız bir birlik çatısı altında örgütlenmeleri amaçlanmaktadır. Şu an faaliyette bulunan derneklerin karşısında alternatif dernek kurma girişimleri söz konusudur. Bizler bunun olmaması için mücadele vermekteyiz” diye konuştu.
|
12.11.2007
|
|
2008 “Yahya Kemal Yılı” olsun
“Yahya Kemal Beyatlı, 20. yüzyılımızı dolduran en büyük şair ve yazarlarımızdan biri. Dilimiz ve edebiyatımız için ölümsüz bir isim. Şiir ve düşünceyi en iyi mezceden, buna rağmen lirizmi kaybetmeyen, aynı zamanda toplumumuzun değerlerini terennüm ederek bir medeniyet tasavvuru oluşturan bir şahsiyet. “Kendi gök kubbemiz altında dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını” olarak gördüğü milletimizin değerlerini en güçlü şekilde ifade eden Yahya Kemal, 1 Kasım 1958’de vefat etti. Önümüzdeki yıl vefatının 50. Yılı. Böyle yıldönümleri büyük şahsiyetleri hatırlamak için güzel bir vesile sayılmalıdır. Yahya Kemal gibi çok yönlü bir şahsiyetin hem sanatçı kişiliği ile hem fikirleriyle, eserleriyle hatırlanması ve geniş toplum kesimlerine hatırlatılması gerekmektedir.
“Türkiye Yazarlar Birliği, 2008’de yapacağı faaliyetlerin önemli bir kısmını Yahya Kemal’le ilgili toplantı, konferans, sergi ve konserlere ayıracak. İlk olarak, bu sene, Üsküp’te 7. si yapılacak olan Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni, Yahya Kemal’in hatırasına adanacak. Türk dünyasının ünlü şairlerinin bu büyük şairimizi tanımaları için şiir şöleni bir vesile teşkil edecek.”
“İstanbul, Yahya Kemal’in şiirinde şiiri aşan bir şekilde yer alır. Bütün Osmanlı medeniyetini İstanbul’dan okur ve bize de en etkileyici şekilde sunar. Bu faaliyetlerde İstanbul bu sebeple merkezi yeri işgal edecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yapılarak ‘Bir İstanbul Şairi: Yahya Kemal” başlıklı, bilgi şöleni, sergi, konser programı icra edilecek. 2008’in “Yahya Kemal yılı” ilan edilmesi konusunda, Kültür Bakanlığı’na başvuruda bulunulacak.
(D. Mehmet Doğan, Türkiye Yazarlar
Birliği Vakfı Başkanı)
|
12.11.2007
|