Sabır kuvveti (2)
(Geçen haftadan devam)
- Ameliyat olmama birkaç saat kalmıştı. O saati nasıl geçirdim? Tek kelimeyle dehşet vericiydi. İnsana ne yaparsa düşünceleri yaparmış. Kötü düşünce iyi olan bir şeyi de kötüye dönüştürürmüş. Maalesef bunu şimdi anlıyorum. O dönemlerde anlamış olsaydım. Belki bu hastalıktan bir iz bile kalmazdı. Senin desteğine çok ihtiyacım vardı. Sen kariyer uğruna buralara gelmek bile istemedin. Neyse seni suçlamak artık bu saatten sonra hiçbir şeye yaramayacak.
- Ameliyata girmeme az kalmıştı. Bütün vücudum titriyordu. Saçlarımı kestirmem ise bozuk olan moralimi biteviye sancılara bıraktı. Aynaya bile bakmak istemiyordum. Hayatım düzgün giderken hiç beklenmeyen bu pürüz, bana Cehennemî günler yaşatmaya başlatmıştı. Zannımca ateşler beni yakıp kavuruyordu. Belki de ateş yoktu onu ben yapmıştım. Sabır kuvvetimi çok dağıttığımı sonradan anladım. Ama iş işten çoktan geçti. Bana sonraki günleri yaşatamaz hâle getirti. Kuvvet elden düşünce zayıflık baş gösterdi. Dayanak noktam olan teslimiyeti yapamayınca, dünyadaki bütün sebepler bana dayanak olmadı. Şimdi böyle konuştuğumu duyunca şaşırıyorsun. İnan ben de şaşırıyorum. Meğerse ben kendime neler yapmışım.
Ameliyata girdiğimde ağlamaya başladım. Bula bula bu hastalık beni mi bulmuştu? Anestezi verilirken ben hâlâ korkular buhranındaydım. Seninle konuşmalarımız aklıma geldi. Sonradan kendimden geçmişim.
- Kendime geldiğimde şiddetli bir ağrı ve başucumda ağlayan bir anne vardı. Onun ağlayışı ameliyatın iyi geçmediğini zannetmeme sebep oldu. Tâ ki doktorun odama gelip durumumu anlatana kadar. Ameliyatım başarılı olmuştu. Ama birkaç gün sonra yapılan incelemede urun hâlâ beynimde olduğu belirlenmişti. Doktorun şaşkınlığı, benim çaresizliğim ve annemin bitmek bilmeyen gözyaşları bana hep şüpheler arasında olma hissini verdi. Ur alınamadığı gibi iyi huyludan kötü huya dönüşmüştü. Nasıl olurdu bu? Doktor inanamadığını, her seferinde dile getirerek anlattı. Meslek hayatı boyunca da böyle bir vakıa görmediğini söyledi. Erken teşhis ve urun iyi olması, hastalığımın ciddî olmadığının göstergesiydi. Ama öyle bir duruma gelmişti ki hastalığımı ciddî boyuta taşıdı. Bu benim kötü olan moralimi kat kat daha kötü yapmıştı. Artık ölümü her an hissediyordum. Yemekten içmekten kesildim. Hayata dair hiçbir lezzet alamıyordum. Bazen başımı alıp sahil kenarına gidiyordum. O dalgalarla beraber ağlıyordum. Eğer iyi huylu ur kötüye dönüşmeseydi şimdi ben her şeyini kaybetmiş bir insanın pozisyonunda olmazdım. Bana ait olan ne kalmıştı? Sahip olduğum en güzel şey olan nefes almak bile benden uzaklaşıp gidecekti. Kaç defa bu işkencenin bitişini çabuklaştırmak için o dalgalara kendimi atmayı düşündüm. Öyle aklımın kıyısından ucundan uğramadı. Enine boyuna düşündüm. Bugün bile hâlâ düşünmüyorum desem yalan olur. Yine o tetkikler, röntgenler, hastane yolları ve yapılan ameliyatlar. Neticesinde bir türlü alınamayan ur. Benim bu ömrümü zehir etti. Doktorlar artık yapılacak hiçbir şeyin kalmadığını söylediğinde ise bana vurulan en son darbe oldu. İşte şimdi hep merak ederek rahmet-i İlâhiyeyi suçladım. En iyi durumu, kötü bir duruma çevirdim. Ve şimdi ölümü bekliyorum.
Asuman, kardeşinin konuşması bittikten sonra ona sıkıca sarıldı. Gülten ise onu bütün kuvvetiyle itti. Artık çok geç kaldın dercesine ona mânâlı olarak baktı. Hiçbir şey söylemeden yanından ayrıldı. Asuman arkasından seslendi:
- Neden böyle yapıyorsun? Biliyorum geç kaldım. Ama zamanımız var. Moralini çok yüksek tutabilirsin.
Gülten arkasına dönüp baktı. Dilinin bir kelâm söyleyecek kadar gücü yoktu; ama konuştu:
- Hangi moralden bahsediyorsun? Ben olumlu olan her şeyi yok ettim. Artık ne dayanacak bir sabır kaldı ne de inanç.
- Böyle söyleme. Ben senin yanında olacağım. O kaybettiğin umudunu tekrar yakalamak için.
- Hayır inancım kalmadı. Ben sabır kuvvetimi çoktan dağıttım. Hâlâ o geçmişte yaşadıklarıma ağlıyorum. Ve gelecek korkum bende dehşet verici şekilde var.
- Ama onlar geçti. Zahmeti rahmete dönüştü. O yaşadıklarını unut. Gelecek ise daha gelmedi. Şimdiden düşünüp kederlenme.
- Zahmet rahmete dönüşmedi.
- Şimdi olmadığına göre onlar geçip gitti.
- Neticeleri var.
- İstersen o neticeleri tamamen rahmete dönüşebilir.
Gülten arkasını dönüp odasına çekildi. Bundan sonraki günler umut ve umutsuzluk arasında gidip geldi.
|
Sınır ötesinde gelinen nokta
Başbakan’ın ABD ziyaretinin başarı ile mi yoksa başarısızlıkla mı neticelendiği çokça tartışılıyor. Sonuçta bir noktada birleşildi: Bu seyahatin neticesi ne zaferdi, ne de fiyasko, artıları ve eksileri vardı. Çıta çok yüksek tutulduğundan isteklerin küçük bir kısmı ancak karşılanmış oldu.
Görüşmeden elde edilen en önemli sonuç: ABD’nin desteği olmadan PKK ile kolay mücadele edilemeyeceği... Bu sonuç planlanmış mıydı, yoksa öylesine mi gelişti bilemiyorum. Bildiğim ve gördüğüm o ki, Türkiye kerhen de olsa ABD’den vazgeçilemeyeceğini acı bir tecrübe yaşayarak öğrenmiştir.
“Yaşananların ülke siyasetine de katkıları oldu?” denebilir. Artık, herkes şapkayı önüne koyarak konuşmaya başladı. Hatalarımız kusurlarımız bir bir sayılıp dökülüyor. 80’li yıllarda yapılan hatalar birinci ağızlardan millete deklare ediliyor.
Bu büyük bir gelişmedir. İnsanın kendi kusurunu görmesi erdemdir. Zaten en büyük kusur kusurunu görmemektir. O sebeple bundan sonra böyle devam etmesi halinde ülke kazanacaktır, demokrasi kazanacaktır ve en önemlisi barış ve huzur ortamı daha da derinleşecektir.
Gelişmelerden, Kuzey Irak’ın da iyi bir ders aldığı anlaşılıyor. Umarız bu dersi unutmazlar. ABD desteği olmadan yaptıkları şımarıklığın bir tekini dahi yapamayacaklarını anladılar. Sonradan gelen beyanatların farklı olması bunun işareti. İyi komşu olacaklarını ve kendi üzerlerine düşen görevi yapacaklarını ifade ediyorlar. PKK’nın herkese zarar verdiğini engellenmesinin daha uygun olacağını söylüyorlar.
Bir de şunu öğrendiler: Türkiye’nin, kimsenin toprağında gözünün olmadığını, dış politikada uluslar arası normlara uyduğunu, bu kadar büyük ve güçlü olmasına rağmen en önemli bir meselede dahi kendi başına buyruk hareket etmediğini görmüş ve öğrenmiş oldular. Komşuluk hakları ve uluslar arası anlaşmalardan doğan hakların gözardı edilemeyeceği gerçeğini, kendi dünyalarında haklı olmalarının bir fayda sağlamadığını bu haklılığın uluslar arası platformlarda da haklı gerekçelerle anlatmaları gerektiğini öğrenmiş oldular.
O sebeple zahiren herkes ve her şey ABD’nin politikalarına hizmet ediyor gibi görünse de neticede gerek Türk halkının gerekse Kürtlerin bir çok konuda tecrübeler kazandığı söylenebilir.
Bu sebeple, artık savaş tamtamları çalınmıyor. Herkesin ayaklarının yere bastığı bir döneme girdik. Kısacası aklı selime gelindiği söylenebilir.
***
Bu arada Pakistan ile Gürcistan’da olayların patlak vermesi bir anda dünya kamuoyunun gözünün o bölgelere dönmesine sebep oldu. Darbelerin hiçbir ülkeye fayda sağlamadığı gerçeğini bir kez daha ibretle ve dehşetle izliyoruz.
Her yerde olduğu gibi Pakistan’da da darbe; kazanılmış demokratik hakların çoğunu silip süpürdüğü için ilerleme şöyle dursun geriye gidildiği görülüyor. Pervez Müşerref’in idareye el koyduğu gün ülke hangi noktadaysa bugün de yine aynı noktada duruyor. Umarız orada da aklı selime gelinir.
|