Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Dünya ve âhiret ticareti



Kur’ân, dünya hayatını bir ticarete benzetir. Bu büyük ticarette yanlış tercihleriyle hem cennet gibi bir mükâfat fırsatını kaçıran ve hem de cehennem gibi bir cezaya müstahak olan kâfir ve münafıkların ne kadar akılsız olduklarını gözler önüne serer. Bakara Sûresi’nde şöyle der: “Onlar, hidayeti verip dalâleti satın alan birtakım kafasızlardır ki, ticaretlerinden bir fayda görmedikleri gibi o zarardan kurtulmak için yol da bulamıyorlar.”

İşârâtü’l-İ’câz’da, Kur’ân-ı Kerîm’in nâzil olduğu dönemde ticârî faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgede, muhataplara, âşinâ olduğu ticaret ile misâl verildiği izah edilir. Kur’ân-ı Kerim, yaz ve kışta Yemen ve Şam’a giderek ticaret yapanlara, kâr ve kazanç gibi iyi bildikleri tâbirlerle cevap verir, onları ikaz eder. Onların kâr ve zarara göre “akıllı” ya da “akılsız” olarak vasıflandırdıkları iş ya da kişiyi, dünya ve âhiret saadeti açısından nazarlarına sunar.

Yine Kureyş Sûresi’nde de Cenâb-ı Hak, insanlara verdiği emniyetli bir ticaret ve seyahat nimeti karşılığında ibadet ve itaat etmelerini emreder.

Kur’ân’ın enteresan bir hususiyeti de, her asrın insanına her bir âyetin en çok kendilerine hitap ettiğini düşündürtecek kadar aktüalitesini her zaman muhafaza etmesidir. Gerçekten de dünya tarihi, ticârî faaliyetler açısından incelenecek olursa, önceki dönemlerde bu kadar yoğun bir ticarî faaliyet yaşanmamıştır. Günümüzdeki birkaç günlük mal ve para sevkiyatı neredeyse bütün zamanlardakinden daha fazladır. Ayrıca kriter ve anlayış olarak da artık her şeyin kâr ve zarara göre hesaplandığı bir dönemdeyiz. Devletler bile en hayatî hizmetlerini bu mantığa göre değerlendiriyor. Bu cihetle bakıldığında sanki bu âyet bilhassa bu zaman için nâzil olmuştur.

Lem’alar’da Yedinci Nota’da İslâm dünyasının geri kalması ile ilgili bahis, konumuz açısından dikkat çekicidir: “Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasp ediyor.”

Yukarıda bahsettiğimiz âyette malûm “onlar” diye bahsedilenler kâfirler ve münafıklardır. Bu açıdan bakıldığında şüphesiz, İslâm dünyasındaki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını gasp eden ve yağmalayan yerli ve yabancıların da bu âyetten hisseleri büyüktür.

İslâm dünyasındaki petrol gibi büyük nimetlerin güzel bir ticaretini yapmak ve karşılığında kârlı yatırımlar yapmak varken, Avrupa kâfir zalimleri ve Asya münafıkları eşkıyalık ve hırsızlık yapmaya devam ediyor. Elbette kısa vadede gayr-ı meşrû yolla bazı şeyler elde etmeleri mümkün. Ancak İslâm dünyasının ve insanlığın kin ve nefretini kazananların uzun vadede eşkıyalık yapmaya güçleri yetmeyecektir. Emareleri şimdiden görülmeye başladığı gibi elbette güç dengeleri bir gün değişecek ve o zaman da ticaret yapmak için itibarları da, imkânları da kalmayacaktır. Âyette de bahsedildiği gibi onlar “zarardan kurtulmak için yol da bulamayacaklar”.

Yine Risâle-i Nur’da “dini rüşvet verip dünyayı da kazanamadılar” ifadesine bakıldığında, yerlilerin dünyayı da, âhireti de kaybettikleri, körü körüne Avrupa muhabbetinin hüsranla ve iflâsla sonuçlanan bir ticarete dönüştüğü gözükecektir.

Ticareti en ince detayına kadar bilen ve önemini kavrayan günümüz insanı üç kuruşluk dünya menfaati için; sağlığını, sıhhatini, şeref ve haysiyetini, velhâsıl dünya ve âhiret saadetini hebâ ederse ona akıllı tüccar denilebilir mi? Fâni dünya zevkleri uğruna, bâkî ve ebedî olan âhiret saadetini mahveden kişiye güzel bir ticaret yaptı denilebilir mi? Ya da meşhur tâbirle “Müslüman memleketinde salyangoz satmak” şeklindeki sefih anlayışları memleketimizde uygulamaya çalışanlara iyi tüccar, iyi yönetici, iyi müteşebbis denilebilir mi?

İnsan gerçekten büyük bir ticaret yapmak istiyorsa, kendisine verilen ömür sermayesinden; binler cihaz ve istidatlarla donatılmış vücud sermayesine; yerin altında ve üstünde emrine verilen binlerce nimete kadar her şeyi Cenâb-ı Hakkın emrettiği şekilde güzel bir ticaret ile değerlendirerek inkişaf ettirmeli ve nemalandırmalıdır. Elde ettiği büyük kârlarla bu fâni dünyadan aziz olarak göçüp, esas memleketi olan Cennete dönmelidir. Aksi takdirde kendisine verilen sermayeden en küçüğünü dahi bir daha hiç göremeyeceği gibi emanete hıyanet cezasını da çekecektir.

13.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.10.2007) - Savaşın eşiğindeki terör

  (24.10.2007) - İhlâs ve rakamlar

  (07.10.2007) - Tankını satan bilge

  (30.09.2007) - Yeni bir soğuk savaş

  (22.09.2007) - Adım adım hürriyet

  (09.09.2007) - Rahmet ve Kyoto

  (30.08.2007) - İşbölümü ve ihlâs

  (14.08.2007) - Sivil ve asker

  (12.02.2007) - Asabîlik

  (03.02.2007) - Hamiyet ve taassup

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri