Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Ruhlardaki fırtınaları dindirmek



Rabbimizin biz insanlara ilka ettiği manevî bir güç olan ruhlarımızın huzur bulması, hayatımızın en önemli güzelliklerindendir. Ruhumuzun bir mekânı durumunda olan cismimiz tek başına yaşama imkânına sahip değildir. Cismi ayakta tutan ruhtur. Göremediğimiz, elle tutamadığımız, ama hissettiğimiz bir duygular bütünü olmalıdır ruh.

Manevî âlemimizin kumandanı olarak düşünebileceğimiz ruhumuzun maddî değerlerle tatmin olması elbette mümkün değildir. Maddî gıdalarımızın toplandığı yer olan midemizin ihtiyaçlarını gidermekle cismimize önemli kazanımlar sağladığımız halde, bütün bütün doymamış olduğumuzu hissederiz. Bir yerlerdeki açlığın maddî gıdalarla giderilmediğini anlarız çoğu zaman.

Açlığın sadece madde ile giderilmediği gerçeğini ve manevî lâtifelerimizin de doyuma muhtaç olduğunu içine düştüğümüz boşluklardan anlarız. Bu boşluk öyle bir şey ki, o doldurulmadığı takdirde insanın huzur denen nesneyi bulması mümkün olmamaktadır. Bu gerçeği anlayan insanların hayatın gerçeklerine ulaşması daha kolay olmaktadır.

Evet, her an doldurmakla meşgul olmamız gereken boşluklar hayatımızda bulunmaktadır. İhmal edilmemesi gereken doldurma faaliyetleriyle ancak dünya hayatının üstesinden gelebilmek mümkün olmaktadır. Aksi takdirde dünya hayatının zorlukları hayatımızı zehir edecektir.

Hayatımızdaki manevî boşlukların unutulması neticesinde dünyamızda meydana gelebilecek fırtınalar insanlık cevherimizden çok şey kaybettirecektir. Hayatımıza gerekli olan manevî doyumun maddî doyumdan çok daha ehemmiyetli olduğunu, manevî huzursuzluk yüzünden maddî yiyeceklere iştihası kesilen insanlar çok iyi bilmektedirler.

Sıkıntılarla boğuştuğumuz zamanlarda bizleri dünyanın hiçbir maddî lezzeti tatmin etme imkânına sahip olmamaktadır. Ruhun huzur bulması ile ancak kazanılabilen moral yerinde olmadığı zaman, dünyanın en güzel nimetlerinden dahi istifade etme imkânımız olmamaktadır. Bu demektir ki insanlık her şeyden önce ruhların doyurulması ile ilgilenmelidir.

Biliyoruz ki insan maddeden ibaret değildir. Hayat için birinci derecede gerekli olan manevî duyguların kaynağı olan ruhtur. Ruhun olması da yetmemekte, asıl olan ruhun gıdasını bulabilmektir ki, bu da ancak Allah’ı bilmek, bulmak ve emirlerine inkiyat etmekle mümkün olabilir.

Kâinatın Sultanına tahkikî bir imanla iman ettiğimiz, Onu her an hatırladığımız, hissettiğimiz, Onun bizleri her an gördüğünü, işittiğini düşündüğümüz ve Ondan hiçbir hareket ve davranışımızı gizleyemeyeceğimizi iyice anladığımız zaman manevî âlemdeki boşluklarımız kapanacaktır. Ruhumuz o zaman dip diri olacak, o zaman gerçekten gıdamızı almış olacağız.

Rabbimizin marziyatını, yani Onun bizden istediklerini yerine getirmenin vazgeçilmez yolu, Onun Yüce Resulünün (asm) yolunu takip etmektir. Buna muvaffak olduğumuz zaman dünyanın geçici değerlerinin dünyamızdaki yeri küçülecek, maddî değerler gözümüzde küçüldükçe de ruhumuzun ifade edilmesi mümkün olmayan huzuru hayatımızı yaşanılır hale getirecektir.

Biliyoruz ki Rabbimize yöneldiğimiz anlarda ruhlarımızdaki fırtınalar dinmekte, böyle zamanlarda huzur iklimlerin esintisi hayat gemimizi selâmetli sahillere çıkarmaktadır. İnanıyoruz ki, insanın insan olmasının temel şartı Rabb-i Rahime ibadet etmektir.

Ruhların tekemmülüyle insanların nasıl insan-ı kâmil mertebesine çıktığını, Kâînatın yaratılış sebebi olan ve hatırlanmasıyla ruhumuzun ihtizaza geldiği şefiimiz, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (asm) Muhammed’in (asm) yüce şahsiyetinden anlayabiliriz. Bundan dolayıdır ki Rabb-i Rahim, Habibine şöyle seslenmektedir: “(İnsanlara) De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin.”

Dünyanın fani rüzgârlarından bunalan ruhların nesimi havayı teneffüs edip, huzur deryasına dalması için tek yol, Allah’a yönelmek ve Onun Resulünün (asm) mübarek yolunu takip etmektir. Başka türlü içimizdeki fırtınaları dindirmek mümkün olmayacaktır şüphesiz...

13.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.11.2007) - İstememiz istenmektedir

  (06.11.2007) - Yanıltıcılar

  (05.11.2007) - Düşüncelerimiz yanlış olabilir

  (30.10.2007) - “İnsan-ı Kâmil”i düşünmek

  (29.10.2007) - Zulüm nereye kadar?

  (23.10.2007) - Bastırılmış vicdanlar

  (22.10.2007) - Bir teslimiyet örneği

  (16.10.2007) - Herkes görevini yapmalı değil mi?

  (15.10.2007) - Huzura çıkmadan huzurlu olunmaz

  (09.10.2007) - Önce gönüller bir olmalı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri