Rabbimizin biz insanlara ilka ettiği manevî bir güç olan ruhlarımızın huzur bulması, hayatımızın en önemli güzelliklerindendir. Ruhumuzun bir mekânı durumunda olan cismimiz tek başına yaşama imkânına sahip değildir. Cismi ayakta tutan ruhtur. Göremediğimiz, elle tutamadığımız, ama hissettiğimiz bir duygular bütünü olmalıdır ruh.
Manevî âlemimizin kumandanı olarak düşünebileceğimiz ruhumuzun maddî değerlerle tatmin olması elbette mümkün değildir. Maddî gıdalarımızın toplandığı yer olan midemizin ihtiyaçlarını gidermekle cismimize önemli kazanımlar sağladığımız halde, bütün bütün doymamış olduğumuzu hissederiz. Bir yerlerdeki açlığın maddî gıdalarla giderilmediğini anlarız çoğu zaman.
Açlığın sadece madde ile giderilmediği gerçeğini ve manevî lâtifelerimizin de doyuma muhtaç olduğunu içine düştüğümüz boşluklardan anlarız. Bu boşluk öyle bir şey ki, o doldurulmadığı takdirde insanın huzur denen nesneyi bulması mümkün olmamaktadır. Bu gerçeği anlayan insanların hayatın gerçeklerine ulaşması daha kolay olmaktadır.
Evet, her an doldurmakla meşgul olmamız gereken boşluklar hayatımızda bulunmaktadır. İhmal edilmemesi gereken doldurma faaliyetleriyle ancak dünya hayatının üstesinden gelebilmek mümkün olmaktadır. Aksi takdirde dünya hayatının zorlukları hayatımızı zehir edecektir.
Hayatımızdaki manevî boşlukların unutulması neticesinde dünyamızda meydana gelebilecek fırtınalar insanlık cevherimizden çok şey kaybettirecektir. Hayatımıza gerekli olan manevî doyumun maddî doyumdan çok daha ehemmiyetli olduğunu, manevî huzursuzluk yüzünden maddî yiyeceklere iştihası kesilen insanlar çok iyi bilmektedirler.
Sıkıntılarla boğuştuğumuz zamanlarda bizleri dünyanın hiçbir maddî lezzeti tatmin etme imkânına sahip olmamaktadır. Ruhun huzur bulması ile ancak kazanılabilen moral yerinde olmadığı zaman, dünyanın en güzel nimetlerinden dahi istifade etme imkânımız olmamaktadır. Bu demektir ki insanlık her şeyden önce ruhların doyurulması ile ilgilenmelidir.
Biliyoruz ki insan maddeden ibaret değildir. Hayat için birinci derecede gerekli olan manevî duyguların kaynağı olan ruhtur. Ruhun olması da yetmemekte, asıl olan ruhun gıdasını bulabilmektir ki, bu da ancak Allah’ı bilmek, bulmak ve emirlerine inkiyat etmekle mümkün olabilir.
Kâinatın Sultanına tahkikî bir imanla iman ettiğimiz, Onu her an hatırladığımız, hissettiğimiz, Onun bizleri her an gördüğünü, işittiğini düşündüğümüz ve Ondan hiçbir hareket ve davranışımızı gizleyemeyeceğimizi iyice anladığımız zaman manevî âlemdeki boşluklarımız kapanacaktır. Ruhumuz o zaman dip diri olacak, o zaman gerçekten gıdamızı almış olacağız.
Rabbimizin marziyatını, yani Onun bizden istediklerini yerine getirmenin vazgeçilmez yolu, Onun Yüce Resulünün (asm) yolunu takip etmektir. Buna muvaffak olduğumuz zaman dünyanın geçici değerlerinin dünyamızdaki yeri küçülecek, maddî değerler gözümüzde küçüldükçe de ruhumuzun ifade edilmesi mümkün olmayan huzuru hayatımızı yaşanılır hale getirecektir.
Biliyoruz ki Rabbimize yöneldiğimiz anlarda ruhlarımızdaki fırtınalar dinmekte, böyle zamanlarda huzur iklimlerin esintisi hayat gemimizi selâmetli sahillere çıkarmaktadır. İnanıyoruz ki, insanın insan olmasının temel şartı Rabb-i Rahime ibadet etmektir.
Ruhların tekemmülüyle insanların nasıl insan-ı kâmil mertebesine çıktığını, Kâînatın yaratılış sebebi olan ve hatırlanmasıyla ruhumuzun ihtizaza geldiği şefiimiz, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (asm) Muhammed’in (asm) yüce şahsiyetinden anlayabiliriz. Bundan dolayıdır ki Rabb-i Rahim, Habibine şöyle seslenmektedir: “(İnsanlara) De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin.”
Dünyanın fani rüzgârlarından bunalan ruhların nesimi havayı teneffüs edip, huzur deryasına dalması için tek yol, Allah’a yönelmek ve Onun Resulünün (asm) mübarek yolunu takip etmektir. Başka türlü içimizdeki fırtınaları dindirmek mümkün olmayacaktır şüphesiz...
13.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|