Türkiye terörle mücadeleyi ve sınırötesini tartışırken diğer yandan da başka meselelerine el atabilmelidir. Bunların başında da yeni anayasa çalışmaları, düşüncenin önünde engel olan TCK’nın 301. maddesi ve AB reformları gibi konular geliyor. Aciliyeti olan bu konular terörle mücadele edilirken unutulmamalı, unutturulmamalıdır.
Türkiye’nin önündeki en büyük meselelerinden birisi de YÖK’tür. Geçtiğimiz Salı günü Yüksek Öğretim Kurulunun (YÖK) kuruluşunun yıldönümüydü. Bundan 26 yıl önce (6 Kasım 1981) kurulan YÖK, 12 Eylül darbesi deyince ilk akla gelen kurumlardan.
1981 Üniversite Reformu ile bütün üniversitelerin bir kurum altında birleştirilmesi amacıyla oluşturulan ve 12 Eylül darbesi ile şekillenen 1982 Anayasası ile varlığını koruyan YÖK’ün kuruluş amacı, kurul tarafından “…Bunlara ek olarak 1960 ve 1980 arasında ortaya çıkan siyasî, sosyal ve ekonomik sorunlar, yükseköğretimdeki kötüye gidişi daha da arttırmıştı. Bu nedenle 70’li yılların sonunda köklü bir reform kaçınılmaz hale gelmiş ve sonunda 1981 reformu yürürlüğe konulmuştu” şeklinde izah edilmektedir. Peki, YÖK’ün kurulması, meseleleri çözmüş mü, yoksa meselelerin daha derinleşmesine mi sebep olmuş?
Kurulduktan sonraki yıllarda, sol görüşlü öğrenci ve öğretim elemanlarını üniversitelerden uzaklaştıran uygulamaları ile ünlenen YÖK, 28 Şubat süreci sonrasında ise başörtüsü yasakçısı, laik söylemleriyle ve baskılarla dikkat çekiyor.
* * *
Hem şimdiki başkan Erdoğan Teziç, hem de önceki başkan Kemal Gürüz dönemlerinde YÖK her zaman tartışılır bir kurul oldu. Teziç’in görevi süresi 8 Aralık’ta doluyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Teziç’n yerine yeni bir isim atanacak. Bu da Gül’ün yapacağı en önemli atamalardan birisi olacak. Ancak şu bir gerçek ki, Teziç’in 4 yıllık görev süresi, “özgürlükler” anlamında yaptıklarından dolayı hayırla yadedilmeyecek.
Son aylarda alelacele çağırdığı “rektörler komitesi” toplantıları ile YÖK’ü hep tartışmaların odağına koydu. Bilim heyeti tarafından hazırlanan ve henüz çalışmaları devam eden yeni anayasa taslağındaki “kılık kıyafet serbestliği” ile ilgili bölüm daha netleşmeden bu komiteyi topladı ve peşinden “bildiri” ile bu düzenlemenin mümkün olmadığını açıkladı.
Türk üniversitelerinin dünyada öne çıkan hiçbir akademik çalışması ortada yokken, “Dünyanın en iyi 500 üniversitesi” araştırmalarında Türkiye’den hiçbir üniversite ilk 500’’e giremezken, Avrupa Üniversiteler Birliği Bologna Kriterlerine göre, Türkiye üniversitelerinin kalite notu 5 üzerinden 2 olarak belirlenmişken, bunları düzeltmek ve aslî görevi olan bilimle uğraşmak yerine, hep üzerine vazife olmayan işler yapmakla meşgul oldu. Şimdi “İçim rahat, huzurluyum” diyor ancak onbinlerce insanı huzursuz ederek görevini bırakıyor.
TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’nin (ULAKBİM), Thomson Institute of Scientific Information (ISI) tarafından sağlanan verilere dayanarak hazırladığı “Türkiye Bilimsel Yayın Göstergeleri” kataloğunda, Türkiye bilimsel yayın konusunda 28 ülke arasında 98 bin 186 yayınla 21. sırada yer aldı. Bu durum mu huzur veriyor?
Öğretim üyeleri adına değerlendirmelerde bulunan bir dönem YÖK üyeliği de yapan ve 1983 Yılında, 1402 sayılı yasaya dayanılarak görevine son verilen Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Alpaslan Işıklı dahi, “YÖK, demokrasi, bilimsel özerklik ve özgürlük anlayışı ile bağdaştırılması asla mümkün olmayan uygulamaların aracı olmuştur” diyor. Bu konuda son yıllarda YÖK’ün kaldırılmasını en fazla isteyenlerden birisi olan Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun, “YÖK’ün kuruluşunu değil yıkılışını, yok oluşunu kutlamak istiyoruz” sözü gerçekten yerinde bir tespit.
* * *
Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki bilim heyeti tarafından hazırlanan yeni anayasa taslağında, YÖK’le ilgili olarak, “Yüksek Öğrenim Kurumu kaldırılacak. Üniversite rektörlerinin yer aldığı Üniversitelerarası Kurul güçlendirilerek yetkileri arttırılacak. Rektörlerin atanmasında cumhurbaşkanı devre dışı kalacak, rektörlerin üniversitelerde yapılacak seçimle göreve gelmesi düzenlenecek” deniliyor. Gerçekten çok önemli bir adım. Ancak AKP’nin şu günlerde tartışmaya açacağı taslakta bu konu nasıl değerlendirilmiş bilmiyoruz. Bu arada, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın seçimler öncesinde “YÖK’ü halledeceğiz” sözü de ortada duruyor. Ümit ediyoruz ki—bundan önce olduğu gibi—geri adım atılmaz. Bunun için de samimiyet ön şarttır.
Başta anayasanın 130. ve 131. maddeleri değiştirilerek bu maddelerde akademik özgürlük net bir şekilde ifade edilmeli, üniversiteler demokratik yapıya kavuşturulmalıdır.
* * *
İhtilâl ürünü YÖK ile ara dönem ürünü katsayı adaletsizliği bir an önce kaldırılmalıdır. Demokrasinin önündeki engeller tez zamanda temizlenmelidir. Zira, CHP, DSP de YÖK’ün kaldırılmasını değişik zamanlarda söylemiştir. Bunu fırsat bilip, yeni anayasa rölantiye alındı ise, bu değişiklik bir an önce hazırlanmalı, gerekirse Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinde yapılan referandum gibi bu konuda da bir referanduma gidilmelidir.
Sözün özü, YÖK’ün kuruluşunun 28. kuruluş yıldönümü bir daha kutlanılmalı, bu konu hemen gündeme alınmalıdır.
Seneye YÖK’ün kuruluşu değil, yok oluşunu kutlamak ümidiyle…
10.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|