Santral ülke Türkiye, kavşakların geçiş hızında ve çarpışmaların hasar tespitinde zorlandığı bir süreci yaşıyor. Gerek Atlantik ötesi gelip “komşuluk müdahalesi” yapacak kadar işgal gücünü normalleştirmeye çalışan ABD, gerek buna kısmen seyirci Avrupalı dostlar ve gerekse Ortadoğu’da kaynayan fitne kazanı, Türkiye’yi birinci derecede etkiliyor.
Bu bölgede cirit atan uluslar arası istihbarat örgütleri, kullandıkları ahlak dışı metodlar, işgalin kanlı eli, petrol kaynakları ve yeniden şekillendirilme çabası içinde oldukları bölge haritası emelleri bir araya gelince, içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Ayrıca Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde yaşadığı gelgitler, statükonun direnişi, rejimin her uzlaşma kapısını kitleyişi ve iç barışın hakim olamamsı da işin içine girince, ortaya daha da karmaşık bir manzara çıkıyor.
Buna terörün ağır etkisi, ekonomiyi tahrip eden gücü ve topluma nefret aşılayan ve çatışmayı körükleyen etnik tuzaklardan beslenen büyük oyunlarda binince, Türkiye’de sağduyu zemini zorlanıyor.
Askerin siyaseti yönetme hevesi, iç politikanın demokratik tabanını yeterince koruyamaması ve siyasetin tecrübeli kuşakları bertaraf eden ve şirket disiplini içinde tekbaşlı hükümet başı ile yürüyen sessiz orkestrası, müzakerenin demokrasi katmanlarınında güncel boğulmalara kaymasına sebebiyet veriyor.
Kuzey Irak üzerinden PKK’yı besleyen ve Kürt-Türk-Acem-Arap hattında Suriye’yi, İran’ı, Irak’ı ve Türkiye’yi birbirine düşürüp, bunların etki dalgasını genişletme gayretleri ise daha sinsice ülkemize kadar sirayet ediyor.
Yukarıda çizdiğimiz tablo vakıa olsa da, karamsar olmadan çareyi konuşmak, ümitle tedbir almak ve İslâm dünyasının vicdanını terennüm eden siyasi bir iradeyi beraberce teşekkül ettirmek, herkesin ortak sorumluluğudur.
Daha çok sükunet, sebat ve iradeli bir ufkun oyunları bozacak demokratik açılımlara ve bölge halklarını rahatlatacak şuurlu müzakerelere ağırlık vermesi gerekir. Acilen siyasî kararlar, arkasından ilmi heyetlerle İslâm dünyası içinde kardeşlik ve birbirini anlama konferansları ile kanaat önderlerini, cemaatleri ve etkin sivil oluşumları bir araya getirecek ikinci bir mekanizmanın kurulması icap eder.
İslâm Birliğinin fikri alt yapısını ulema ve umera beraberce mütalaa ederse, halkların kabulü ve birbirine ısınması kolaylaşır. Sıcak mesajları dokuyacak medya yapılanması ve İslâmi mesajı kardeşlik kültürü içinde ırk ve ülke temelli hükümetlerin tahakküm kıskacından kurtarıp, İslâm kardeşliğine yönlendirmeleri gerekir.
Öncelikle ülkemizi ilgilendiren, bizi saran ve taciz ateşleri ile terör ihanetinin bizi can evimizden vurduğu bir dönemin bütün sıcaklığıyla, çareyi imani ve ilmi zeminde arama mecburiyeti var. O zaman dış politikamızın savrulduğu gündemlerin dışına çıkarız.
Bunun için; Orta Asya, Ortadoğu ve balkanların staratejik merkezi konumunda olan Türkiye’nin lokomotif gücünü idrak edip, makul merkez olma sorumluluğunu fark etmesi ve ona göre stratejilerini geliştirmesi gerekir. Öncelikle, ulus-devlet bağnazlığından ve rejim dayatmasından sıyrılması şart.
Ayrıca;
1- Her gerginlikten bir fırsat çıkarma yerine demokratik duruşunu ve demokrasi eksenli gelişmesini sürdürmesi gerekir.
2- Müşfik devlet felsefesini hayata taşıması için ciddi programlar üzerinde çalışmalı.
3- İtibarlı siyasetin ve ilkeli politikaların hakim olması ve vatandaşa güven vermesinin sağlanmalı.
4- Şahıs ve lider merkezli hissî kararlar ve siyasi oy kaygıları yerine Türkiye’nin kurumsal vizyonu ve liderliği ağabeylik rolünü almalı.
5- Herşeyden önce insanî yönetim, idarî ve siyasi yönetimin önüne geçmeli.
Evet, Türkiye zoru başaracak istidatta ve niteliktedir. Halkın sessiz duası buna dönüktür. Cumhuriyetin 84. yılında demokratikleşme kararlılığı, sıkıntılı gidişi müspetleştirecektir.
08.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|