Ahmet Bey:
*“Kimileri çocukların camiye getirilmelerinden rahatsız oluyor, doğru bulmuyorlar. Oysa çocuklarımızı camiye götürmeyip nereye götüreceğiz? Evimizden sonra götürebileceğimiz tek mekân camiimiz. Gerçekten, bir yaş sınırı var mıdır? Varsa nedir? Gerekçeleri nelerdir?”
Evlatlarımız geleceğimizdir, dünyamızdır, ahiretimizdir, her şeyimizdir. Onların terbiyesi yüz akımız, onların hatası hatamızdır. Onların iyiliği iyilimiz, kötülüğü kötülüğümüzdür. Çocuklarımızı duâ çemberimize alırız. Duâ ve ibadeti öğretiriz. Duâ ve ibadet yaptığımız mekânlara götürürüz. Onlarla bizim aramızda bir iletişim köprüsü kuruldu mu, bizi ne yaş sınırı tutar, ne kural tutar, ne şart tutar.
Kur’ân, peygamberlerin, soylarının ve zürriyetlerinin istikameti ile ilgili endişelerini Allah’a arz edip medet isteyen duâlarıyla doludur:
“Hani İbrahim şöyle duâ etmişti: ‘Ya Rabbi! Bu Mekke şehrini emin kıl. Beni ve evlâtlarımı putlara tapmaktan koru! Ey Rabbimiz! Beni ve benim neslimden olanları namazda devamlı kıl.”1
“Hani İmran’ın hanımı: ‘Ey Rabbim! Ben karnımdaki çocuğu dünya meşguliyetlerinden uzak bir kul olarak Senin ibadetine adadım. Bunu benden kabul buyur! Ben ona Meryem adını verdim. Onun ve neslinin kovulmuş şeytanın şerrinden korunması için Sana sığındım.’”2
Soyumuz nesl-i cediddendir. Çok kutlu bir bahar çağı onları bekliyor. Biz onları mabetlerimize ısındırmak ve dinî değerlerimizi sevdirmekle mükellefiz. Bunun değeri hiç şüphesiz tartışılamaz.
Fakat onun, başkalarını rahatsız etmeyecek biçimde mabedimize giriş çıkışını sağlamak üzere tedbirini almanın, böyle tartışmaların hızını keseceği açıktır. Meselâ varsa camide bir odanın böyle nesl-i cedide tahsis edilmesi mümkündür. Veya çocuğumuzun namaz esnasında yanımızdan uzaklaşmamasını sağlamak mümkün olabilir.
***
Hüseyin Bey:
*“Mehir farz mıdır, sünnet midir?”
Kur’ân, “Evlendiğiniz kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin”3 buyurur. Bir diğer âyette: “Kadınların nikâhına, halinize uygun bir mehir karşılığında talip olmanız size helâl kılındı”4 buyurur.
Görülüyor ki Kur’ân, mehri kadının özlük hakkı olarak görüyor ve teşvik ediyor.
Mehir, Kur’ân’ın teşviki olan bir meseledir ve farzdır. Mehir miktarı erkeğin haline uygun, kızın da rızasına uygun olacak biçimde kız tarafınca belirlenir. Nikâh esnasında belirlenmemiş olursa nikâh yine geçerlidir. Fakat bu durumda erkek otomatik olarak kıza mehr-i misil vermeye borçlanmış olur. Mehr-i misil rayiç mehirdir. Yani eşinin dengi olan kızların evlenme mehri ne ise, erkek onu eşine ödemeye borçlanır.
Erkek bu borcunu kızın da rızası çerçevesinde belirli bir süre içinde ödemeyi taahhüt eder ve taahhüt ettiği zaman geldiğinde eşinin mehrini öder. Eğer ödeme için belirli bir zaman dilimi tayin edilmemişse, bu durumda erkek boşanma esnasında kadının mehrini derhal ödemekle yükümlü olur. Boşanma olmadığında ise mehrin ödeme zamanı ölünceye kadar geniş tutulabilir. Fakat eğer, erkek karısına mehir ödemeden ölürse, kadın bağışlamadığı ve hakkını helâl etmediği sürece, mahşere borçlu gitmiş olur.
Dipnotlar:
1- İbrahim Sûresi: 35, 40
2- Âl-i İmran Sûresi: 35, 36
3- Nisa Sûresi: 4
4- Nisa Sûresi: 24
08.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|