Fikir alışverişi ve yardımı, danışma, görüşlerini paylaşma, başkalarının fikirlerine saygı, katılım olan meşveret; sünnet,—Bediüzzaman’a göre bu zamanda farz derecesinde—bir ibadet ve cihaddır. Her ibadetin olduğu gibi, istişarenin de bir takım prensipleri vardır. Meşveretin verimli geçmesi, sonucun hayırlı olması, bu düsturların bilinmesi, benimsenmesi ve uygulanmasına bağlı.
- Meseleleri halletmenin, problemleri çözmenin, sıkıntıları atlatmanın en emin ve en keskin yolu istişaredir. Farz-ı muhâl, meşveret sonunda beklenen netice alınmasa bile, yine istişare, yine istişare…
- Meşverette Allah rızası gözetilir. Yoksa, kendi arzuları ve fikirlerini kabul ettirme değil… Dolayısıyla problemleri çözme, meselelere çare bulmada O’nun emir ve yasakları çerçevesinde hareket etmeli.
- Hakkında kesin hüküm (âyet ve hadis) olan meseleler meşveret edilemez. Ancak, tatbikat ile tercihler meşveret edilir.
- Meşverette esas alınacak ölçü ve mihenk, İslâmın temel kaynakları Kur’ân ve Sünnet-i Seniyyedir. Subjektif değil, bilgiye, belgeye dayalı objektif ölçüler esas alınmalı.
- İstişare, fikrî bir yardımlaşma ve dayanışmadır. Feyiz ve bereket meşverette ortaya çıkar. Öyle ise, peşin hükümlerle meşverete girmemeli.
- Hissî, indî, nefsî davranmamalı. Meşverette esas olan, akıl, kalp, vicdan, hüsn-ü zan, hüsn-ü niyettir. İnat, garaz, tarafgirlik, gıybet, rekabet, düşmanlık, intikam gibi olumsuz duygulara yer verilmemeli.
- Meşverette tam bir fikir ve vicdan hürriyeti hâkim olmalı; şahısların değil, Kur’ân ve Sünnet’in etkisinde kalmalı. (Yalnız, fikirlerin başkalarıyla örtüşmesi ayrı bir şeydir, meseleleri müzakere ve mütalaa etmeden onların arzuları istikametinde parmak kaldırmak başka bir şeydir.)
- İstibdat, tahakküm, fikir ve düşünceleri baskı altına almak, meşveretin ruhuna zıttır. O takdirde meşveretin anlamı kalmaz. Özellikle yöneticiler daha hassas davranmalı.
- Hakperestliğin gereği, doğruluğuna inanılan düşünceleri kesin bir kararlılıkla müdafaa etmektir.
- Meşverette şahısların değil, hakkın hatırını yüksek tutmalı. Şahıslar kırılacak, üzülecek diye gerçekleri söylemekten çekinmemeli. Zira, meşveret, daha iyiyi, daha güzeli, daha doğru yolu bulmanın çalışmasıdır, yoksa başkalarının üzülmemesini sağlayan bir tedavi seansı değildir.
- Meşveret üyeleri hangi yönde rey kullanırsa kullansın; oy çokluğuyla alınan kararlar esastır ve herkesi bağlar.
- Alınan kararlar veya üyelerin aleyhinde konuşmak katiyen caiz değildir. (Burada içe bakış metodunu kullanmalı, yani empati yapmalı. Sizin çoğunlukla birlikte verdiğiniz kararları başkalarının eleştirmesini, itiraz etmesini ister misiniz?)
- Meşveretin aldığı kararların aksine davranışlarda bulunmak ve kararların başarısızlığı için bir takım girişimlerde bulunmak, meşveretin ruhunu anlamamak, hatta ihanettir.
- Kararların uygulanması ve başarı; aksi görüş beyan edenlerin (velev ki doğru olsun!) isteklerinde değil; tevekkül, azim ve sebattadır. Başarısızlık kararlarda değil, uygulama hataları ve ihmallerdedir.
- Uhud Harbi öncesinde yapılan istişarede, düşmanı dışarıda karşılama kararı ve mağlubiyet neticesinde Peygamberimizin (asm) davranışı muhteşem bir örnektir. O, meşveret üyelerinin çoğunluğu aksi görüşte olduğu, hatta rüyasını gördüğü halde, meşveretin kararını uygulamış, başarı için çalışmıştır. Sonuçta da, kimseyi suçlamamış, bilakis herkesi tesellî etmiştir.
- Allah rızasını aramak için meşveret ile O’nun yolunda mücâdele edenler; maddî bir karşılık, ücret veya mânevî dünyevî makam, mevki, övgü beklememeli.
- Meşveret bir cihad ise, ehl-i hizmetin vazifesi, Allah yolunda mücahede etmek, yani, çalışmaktır. Meşveret üyesinin vazifesi, meşveret kurallarına uyarak Allah’ın rızasını gözetmektir. Netice almak, başarmak, Cenâb-ı Hakkın işidir, takdiridir.
“Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibaret”1 ise, meşveret eden; nasıl başarı bekleyebilir?
Dipnot: 1-Kur’an, Nur, 54.
08.11.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|