Ehlinin, uzmanlarının fikirlerine müracaat, danışma, başkalarının görüşlerine yer ve değer vermek ve çok seslilik demek olan meşveretin kaynağı ve mahiyetinden önce, meşveretin zıddı olan tek seslilik, baskı/diktatörlüğün mahiyetine; ardından meşveretin Kur’ân ve Sünnet’teki yerine temas edeceğiz.
Ardından Bediüzzaman’ın, meşveretle ilgili âyet ve hadîslerin açılımını nasıl yaptığına bakacağız. Daha sonra da meşveretin geçerli olması için gerekli şartları, usûlü, prensipleri, heyetinin teşekkülünü, kimlerle istişare edilip edilmeyeceğini işlemeye çalışacağız. Sonuç bölümünde de, meşverete kimlerin niçin itiraz ettiğini; eleştirilerinin meşveret esasına göre ne anlama geldiğini ve buna karşı nasıl bir tavır takınılması gerektiğini tahlîle tâbi tutacağız.
Meşveretin mahiyetini, esaslarını, tarzını yalnızca meşverete katılanlar değil, meşveret üyelerini seçecek yediden-yetmişe herkes öğrenmelidir. Zira, ona göre seçimini yapacaktır. Ayrıca, ileride kendisi de meşveret heyetine seçilecektir. İstişarenin sağlıklı işlemesi de buna bağlıdır. Ayrıca, meşveret, İslâmın, imanın özelliği, hürriyetin temel özelliklerinden, hatta, farz olduğuna göre, onun esaslarını öğrenmek tefekkür ve ibadettir.
Bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan istibdat/baskı,1 diktatörlük, bir şeyi zorla kabul ettirmek, tahakküm, keyfî işler, kuvvete dayanarak cebir kullanma, zorbalık, tek görüş, suistimâle gayet müsait bir zemin, zulmün temeli, insanlığın mahvedicisi, sefalet derelerine yuvarlandıran, İslâm âlemini zillet ve sefalete atan, garaz ve düşmanlığı uyandıran, İslâmiyeti zehirlendiren, herşeye bulaşarak zehrini atan muzır ve olumsuz bir haslettir.2
Çağımızda istişarenin mânâsını, önemini en iyi şekilde kavrayan, anlatan ve hayatı boyunca uygulamasını yapan ve Asr-ı Saadetteki meşveret anlayışını çağımıza taşıyan, dünya çapında mütefekkir olan Bediüzzaman Said Nursî’dir.
İnsan, sosyal bir varlıktır, toplumun diğer ferdleriyle bir arada yaşamak zorundadır. Hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak, hem görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek, hem de başkalarına daha faydalı olmak için mutlaka başkalarının görüşlerine müracaat etmeli, işin ehillerine danışmalı, uzmanlarıyla meşveret etmelidir. Ki, bir fert, toplumun içinde yalnız başına bir şey yapamaz. Diğer taraftan, görüş ve düşünceleri, aklı ve muhakemesi, bütün meseleleri ihata edemez. Şu halde istişare etmek durumundadır.
Meşveretin gücünü, şu örnek penceresinden tahmin edebiliriz: “Üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.
“Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”3 İşte istişarenin gücü!
İstişare, yalnızca ferdler arası değil, aynı zamanda, toplumun bütünü veya toplumlar arası herhangi bir konuda karar almak üzere bir araya gelerek çoğunluğun fikrine tâbi olmaktır. İlmî, ekonomik, sosyal ve siyasî gibi hemen her konuda ve idarî sistemin şekillenmesi ve işletilmesinde başvurulması gereken önemli bir prensiptir.
Zaten işlerin şûrâ ile yürütülmesi Allah’ın emridir. Bu emri tebliğ ve tavsiye eden ve en güzel biçimiyle uygulayan Resûlullah’tır.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayatı, s. 79.; 2- Münâzârât, s. 22; 3- Lem’alar, s. 165.
30.10.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|