Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Cenâb-ı Hakkı tesbih ve hamd ile meşgul olduğu bir kâinatta, varlıkların en şereflisi ve donanımlısı olarak yaratılan insanın vazifesi de Allah’a iman ve ubûdiyettir.
Bahsi geçen hakikat Zâriyat Sûresi’nin 56. âyetinde meâlen “Ben cinleri ve insanları yalnız Beni tanısınlar ve ibâdet etsinler diye yarattım” şeklinde beyan edilmiştir. İnsanın yaratılış ve bu dünyaya gönderiliş gayesi sadece kâinatın Yaratıcısını tanımak, iman ve ibâdet etmektir. Bunun dışındaki şeyler tamamen tâlî ve dolayısı ile olan vazifelerdir. Gerekçesi ne olursa olsun, hiçbir şey bizi asıl yaratılış amacımızdan alıkoymamalı ve saptırmamalıdır.
İbâdetlerin yönü âhirete dönüktür. Bu dünya, âhiret hayatına perde değil, onu kazanmaya vesiledir. “Dünya, âhiretin tarlasıdır” hadisi bu mânâya işaret eder. Fâni olan dünyanın meşgaleleri, bâkî olan âhireti kazanmaya engel teşkil etmez ve etmemelidir. Bediüzzaman’ın “Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun?” (Sözler, s. 245) îkazı çok önemlidir. Hem ibâdetlerini yapan ve namazını kılan bir mü’minin diğer mübah dünyevî işleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Yirmi dört saatinin tamamını ibâdetle geçirmiş gibi olur. Fâni ömrünü, bu cihetle ebedîleştirir. Kısacık bir hayatta, ibâdet sayesinde Cennetin dâimî saâdet ve lezzetlerine mazhar olmaya liyâkat kesbeder. Gerçi, Cennet amel ve ibâdetin karşılığı ve ücreti değildir. Çünkü, yapılan ibâdetler ve salih ameller, geçmişte Allah’ın verdiği nimetlerin bile karşılığı olamaz. Ancak, Cenâb-ı Hak, Cenneti fazlından ve kereminden ihsan eder. Amellerin ücretiymiş gibi muâmele eder. Aslında, Allah’ın fazlından bir bahşiş ve bir lütuftur. Zira, insanın işlediği bir günahı, Cenâb-ı Hak bir yazdığı halde, sevabı ise en az on olarak yazmakta, fazl ve keremiyle de yetmiş, yedi yüz, yedi bin, on bin ve Kadir gecesinde de otuz bin kat olarak sevabı arttırmakta ve sümbüllendirmektedir. Bir haşhaş tohumundan yirmi bin tohum yarattığı gibi....
İbâdetler içinde en önemlisi ve her Müslüman’ı ilgilendiren beş vakit namazdır. Çünkü, zekât ve Hac zengin mü’minlere farzdır. Fakir olan, onlardan muaftır. Oruç da yılda bir aydır. Namaz ise, her gün beş vakit zengine de fakire de farzdır. Bununla birlikte, abdestle birlikte yirmi dört saatin bir saatidir. Altmış senelik bir ömür içinde, buluğ çağı öncesi olan on beş yıl çıkarılırsa, kırk beş yılın toplam üç yılına tekâbül eder. Üç senelik toplam namazla, üç milyar seneler dâimî bir Cennetin saâdeti kazanılacaktır. İnsanın kendi menfaatine olan böyle bir mükâfattan mahrum olması ne kadar büyük bir hasâret, zarar ve hüsrandır!
Ancak, ibâdetin asıl illeti ve sebebi Allah’ın emretmiş olmasıdır. Neticesi ise Allah’ın rızâsıdır. Cennet bile ibâdete ve namaza asıl sebep olmamalıdır. Allah’ın rızâsı her şeyin üstündedir. O râzı olduktan sonra Cenneti de, ebedî saadeti de, kendi cemalinin görülmesini de ihsan eder. Onun için amellerde ve ibâdetlerde yalnız ve yalnız Allah’ın rızâsı esas alınır. Başka şeyler, müreccih ve teşvik edici hükmündedir.
Bu hakikatler muvacehesinde, bir Müslüman’ın, samimî bir müminin hayatı namaza endekslidir. Hayat programında namaz birinci önceliktir. Her şeyden evvel, önce namaz. Sonra diğer şeyler gelir. Bunun için ecdadımız, randevularını namaza göre planlarmış. Filân vakitte filân camide buluşalım, namazdan sonra o işi yapalım, derlermiş.
En faziletli namaz, vaktin evvelinde ezandan sonra kılınan namazdır. Cemaatle kılınan namazın sevabı ise, yirmi yedi kat daha fazladır. Bediüzzaman Hazretleri o namaza “Salât-ı Kübrâ” diyormuş. Çünkü, aynı boylam üzerindeki milyonlarca Müslüman’ın namazına iştirak mânâsına mazhariyet vardır. Karavana borusu çaldığında ilk yemeğe gelenler yemeğin en iyi yerinden alıp, sonunda gelenler kazanın dibinde kalanlarla iktifa ettiği gibi, vaktin evvelinde namazını kılanlar sevabın en faziletli olanını alırlar. Kış mevsiminde, Bolvadin ilçesine ulaşmaya on dakika kaldığı halde, arabayı kenara çektirip, vakit girdiği için seccadesini karlar üzerine sererek namazını geciktirmeyen Bediüzzaman’ın hassasiyetine dikkat etmek lâzımdır.
Evet, namaza endeksli bir hayat, hayatımızın programı olmalıdır. Önce namaz, her şeyden önce evvelâ namaz ve mümkün oldukça cemaatle namaz, vesselâm...
24.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|