Terör, Türkiye’nin önünü tıkayıp, ufkunu karartma görevini yerine getiriyor. İçerden ve dışardan destek bulan terör örgütü, en kanlı cinayetlere imza atıyor ve ocakların sönmesine sebep oluyor. Böyle olunca da, bir anlamda ‘akıl tutulması’ yaşanıyor ve akl-ı selim ile hareket etme yerine, tahriklerin önü açılıyor.
Bu durum, ülkemiz için, en az, devam eden terör kadar dehşetli ve zararlıdır. Heyecanla, hislerle ya da ‘kin’ ile hareket edenler, ekseriyetle zarar eder. Bu bakımdan, tahriklere kapılmadan, sağduyu çağrılarına kulak vermek gerekir.
Tabiî ki her şeye rağmen hayat devam ediyor ve edecek. Kanlı terör saldırılarının Türkiye’nin gündemini kilitlemesi bir bakıma ‘normal’dir. Ancak, terör örgütü ve onun destekçilerinin asıl hedefinin de bu kilitlenmeyi temin etmek olduğu unutulmamalı, bu tuzağa düşülmemelidir. Bir yandan terörün önlenmesi için gerekli her türlü dedbir alınmalı, öte yandan da Türkiye’nin daha hür, daha demokrat ve daha ‘zengin’ olması içir gerekli adımlar ertelenmeden atılmalıdır.
Hislerin ve heyecanların doruğa ulaştığı bu günlerde, ‘îtidal’ çağrılarına kulak verilmelidir. Gerek hükümet cenahından ve gerekse sivil toplum kuruluşlarından gelen bu anlamdaki çağrılar dikkate alınmalı. Tek başına kızgınlıkla terörü önlemek mümkün olsa, hep baraber kızalım, bağıralım, çağıralım. Ama gerek geçmişte ve gerekse günümüzde; ülkemizde ve dünyada yaşanan hadiseler, terörün ancak ‘tedbirli, kararlı ve samimi’ adımlar atılarak önlenebildiğini göstermiştir. Türkiye’de de bu yapılmalı, ‘kuru’ ile birlikte ‘yaş’ların da yanmamasına, terörün destek bulmamasına ve kökünün kazınmasına çalışılmalıdır.
Terörün bir hedefi de, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği yolundaki ilerlemesini engellemektir. Çünkü AB üyesi bir ülkede, terörden beslenmek kolay olmayacak. Terör örgütü ve destekçileri bunu bildikleri için her vesile ile bu yolu tıkamanın peşindeler.
Bütün değerlendirmeler bir yana, teröre ‘kökten çözüm’ün; ancak eğitimle, demokrasi ile ve insana insan gibi muamele ile mümkün olacağını herkesin bilmesi gerekir. “Din kardeşliği”nin “ırk kardeşliği”nden çok önce geldiğini insanlara anlatmak lâzım. Bunun yolu da yine dinî bilgilerden arınmamış eğitimden geçmektedir. Cahillik, fakirlik ve ihtilafın beslediği her türlü terör, ancak; san’at, bilgi ve birlik ile aşılabilir.
Terör belâsına karşı “din kardeşliği”ni gösterenlere; “Yok, biz başka çereler bulduk” diyenlerin inadı yüzünden bir asra yaklaşan zaman zarfından on binlerce insan öldü. Hele hele Türkiye şartlarında “din kardeşliği”ni dışlayarak teröre çare bulmak mümkün olsaydı bu güne kadar bulunmalıydı.
Her kademede Türkiye’yi ‘idare edenler’e bir defa daha seslenelim: Teröre karşı da kalıcı çare ‘din kardeşliği’ni tesis etmektir. Bu kardeşliği tesis etmek belki zaman alır, ama kalıcı çare bu noktadır. Lütfen, bir asır süren yanlışta inad etmekten vazgeçilsin, gerçek ve kalıcı çareye müracaat edilsin.
“Gündem kilitlenmesi”ni de ancak bu şekilde aşabiliriz.
24.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|