Genelde ‘tarih’le, özelde de ‘yakın tarih’le problemli olduğumuz ortada. Problem, yakın ya da uzak ‘tarih’in doğru, objektif bir şekilde insanlara anlatılmamış olmasından kaynaklanıyor. Ecdada söven, onları ‘hain’ ilân eden bir anlayışın, millet nezdinde itibar görmesi zaten beklenemezdi ve neticede bu şekilde düşünenler taraftar bulamadı.
Yakın zamana kadar okul kitaplarında Osmanlı Devletinden bahsedilirken; padişahların eğlence düşkünü olduğu, bazılarının da ‘deli’ olduğu, önüne geleni astığı-kestiği anlatılırdı. Yakın tarihe gelince ise, ‘hata’lar da kahramanlık ve başarı ölçüsü gibi sunulurdu. Bu tavır da millet nezdinde itibar görmedi, ama uzun yıllar ısrarla, inadla bu yanlış sürdürüldü.
“Yalan söyleyen tarih utansın” diyenler de tenkid edildi. Edildi edilmesine, ama gerçeklerin gün yüzüne çıkması yine de engellenemedi. Yerli ve yabancı tarihçiler, işin aslının ‘resmî tarih’ kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını zaman zaman açıkladılar.
Yakınlarda bir roman yazan (Veda/Esir Şehirde Bir Konak) Ayşe Kulin de “Artık yanlış resmi tarihten bana gına geldi” diyenler arasına katılmış.
Kulin’in kitabında sözkonusu ettiği ‘konak’ın sahibi, yazarın büyük büyükbabası olan Son Osmanlı Meclisinin Maliye Nazırı Ahmet Reşat Paşa imiş. Kulin, ‘dede’sinin hayatından yola çıkarak yazdığı romanda resmî tarihe ‘başkaldırmış’ ve Sultan Vahdeddin’in vatan haini olmadığını söylemiş. Artık cumhuriyetin yakın tarihle barışması gerektiğini de anlatan Kulin, “Kesinlikle tarih okumasına tepki gösteriyorum, resmî tarihten bana gına geldi. Açıkça söylemek gerekir ki resmî tarih doğru değil” demiş. (Radikal, Kitap eki, 5 Ekim 2007)
“Kemalistlerin tepkilerinden çekinmiyor musunuz?” sorusuna karşılık Kulin, “İstedikleri kadar kızsınlar. Ben doğruyu görmeye çalışan biriyim. (...) Tüm bu çalışmalarım sonunda Vahdeddin’in vatan haini olmadığını görüyorum” şeklinde konuşmuş.
Aslında “Veda”nın yazarı Ayşe Kulin’in kıyısından köşesinden hatırlattığı gerçekleri millet zaten biliyor. Ne kadar gizlense de, bir şekilde ‘doğru tarih’ öğreniliyor. Fakat, bu doğru bilgiler ders kitaplarına giremiyor, çocuklarımız ‘yalan ve yanlış’ tarih bilgileri öğrenmeye devam ediyor. İlerleyen yaşlarda ‘doğru’ bilgilere ulaşıldığında ise, toptan bir güvensizlik ve ‘aldatılmış’ duygusu öne çıkıyor.
Bir noktaya daha dikkat çekmek gerekir: Kulin’in bugün dile getirdiği gerçekleri yıllar önce dile getiren ve bunun için suçlanan, hatta ‘mahkûm olan yazarlar bile vardır! Peki, onların yapılan haksızlığın bedelini kim ödeyecek?
Yalan ve yanlış yakın tarih bilgilerinin sadece Sultan Vahdeddin ya da Osmanlı Devletiyle sınırlı olduğu da düşünülmesin. Hür bir tartışma zemini oluştuğunda, asıl gerçekler sökün edecek ve ‘doğru tarih’ bilgileri ders kitaplarına da girecek inşallah. Bugün Kulin ‘yalan/yanlış resmî tarih’den gına duyuyorsa, yarın başkaları aynı tepkiyi ortaya koyacak ve bütün gerçekler ortaya çıkacak. “Yalan/yanlış resmî tarih” yazanların işi zor...
22.10.2007
E-Posta:
[email protected]
|