Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Para ve kariyer uğruna hebâ edilen değerler



Okulunu bitirmişti, azımsanmayacak bir maaşla hemen işe başlamıştı. Aş, iş olunca, sıra artık eş bulmaya gelmişti. Öyle ya, öyle uzun süre bekâr kalmak, yalnız bir hayat sürdürmek doğru olmazdı.

Maddî bir sıkıntısı yoktu, yakışıklıydı, kariyeri de yerinde idi. Manevî hayatı da fena sayılmazdı. Namazlarını kılar, oruçlarını tutar, akranları arasında dindar ve muhafazakâr diye tanınırdı.

Gel gör ki, zamane gençleri gibi onun da biraz lüks ve çok rahat bir yaşantıya merakı vardı. Çok kazanıp, çok harcamayı, lüks arabasıyla bolca gezip tozmayı severdi. Bu durumunu bazan tenkide kalkışan anne babasına da, “Canım ne var bunda? Kendim kazanıyorum, kendim harcıyorum. Namazımı kılıyorum. Öyle haramlara filan da girmiyorum. Ama ne yapayım, lüks giyinip kuşanmayı, gezip şöyle hayatın tadını çıkarmayı seviyorum” diyerek, ebeveynini ve kendisini tenkit edenleri ikna etmeye çalışıyordu.

Anne-baba da, çocuklarının bu alışkanlığını fazla dert edinmeden normal karşılıyorlar, nice daha kötü alışkanlıkların yanında onun lüks yaşantı tutkunluğunu gençliğin gelip geçici heveslerine veriyorlardı. Evlenip bir hane sahibi olunca bu alışkanlığının geçeceği düşüncesiyle de, çocuklarının bir an önce evlenip ev bark sahibi olmalarını dört gözle bekliyorlardı.

Bir gün kahvaltı sırasında annesi: “Oğlum, yanlış anlama, böyle bir ömür boyu seninle aynı sofrada kahvaltı yapmayı, aynı evde beraberce yaşamayı, ben de baban da cân-ü gönülden isteriz. Ama düşün ki ömür durmuyor, geçiyor. Bizler iyice yaşlandık. Senin de evlenme çağın geldi geçiyor. Şöyle ölmeden önce, senin evlilik mutluluğunu da yaşamak istiyoruz. Ne düşünüyorsun güzel oğlum? Ne diyorsan, senin dediğin olsun. Yeter ki bu işi fazla uzatma.”

Babasının merakla dinlediği, annesinin söyledikleri bitince, Ali titrek fakat kararlı bir ses tonuyla; “Anneciğim, söylediklerinize ve beklentilerinize hak veriyorum. Lâkin bu işler kolay olmuyor. Okulumu bitirdim. Çok şükür işim var, maaşım var. Fakat ihtisasım devam ediyor. Gerçi ihtisası beklesem evlilik işi iyice uzayacak. Sonra, işin doğrusu, istediğim kızı bulmak da kolay değil” deyince, annesi hemen araya girerek:

“Nasıl birini istediğini bilemiyorum ama ders sohbetlerimizde yakından tanıdığımız, belki senin de bildiğin, sırf başörtüsünü çıkarmamak için okulunu terk eden, oldukça bilgili, takvalı, hizmetlerini gaye edinen, ailesini de yakînen tanıdığımız Zeynep nasıl olur sence? Doğrusu boyu posu da yerinde! Ne dersin oğlum?”

Babası olmasa Ali annesine esas niyetini, söylemek istediklerini, çok daha rahat ve serbestçe söyleyecekti, ama işin içinde baba da olunca Ali biraz mahcup, fakat yine düşüncelerini söylemeyi tercih ederek söze başladı: “Anneciğim tarif etttiğin kızı, ben de biliyorum. Cemaatin önemli bir elemanı olduğunu da biliyorum. Kültürüne, terbiyesine de diyecek yok. Ama benim konumum ve içinde bulunduğum şartlar ve çevre, onunla yapacağım evliliği kaldırmaz. Bilemiyorum, kariyerimi, ihtisasımı da düşünmek zorundayım. Sonra onun işi, maaşı yok. Tek maaş ile geçinmek de zor bu zamanda. Lütfen beni anlayın anneciğim” diyerek böyle bir evliliğin olamayacağını dolaylı da olsa söyleyince, bu defa da baba araya girerek “Peki oğlum, senin tercihin veya teklifin nedir? Bildiğin, beğendiğin birisi varsa, çekinmeden söyle, dediğini yapalım, bu konuda son söz senindir” deyince, Ali, babasının bu söylediklerinden cesaret alarak, lâfı fazla uzatmadan; “Babacığım, okulda iken tanıştığım ve beğendiğim bir kız var. Kısmetse sizin de rızanız varsa onunla evlenmek istiyorum. Şimdilik dinî yaşantısı biraz zayıf, işin doğrusu başı da açık. Ama ileride düzelir inşaallah. 0 da okulunu bitirdi, bir iş yerinde iyi bir maaşla çalışıyor. Böylece size de fazla bir yük olmadan geçinip gideriz” deyince, annesi; “Oğlum, bizim belli bir mânevî yaşantımız var. Tesettürü olmayan bir gelini nasıl tercih edersin? Sen hanım mı arıyorsun, yoksa maaş, para pul mu?” deyince, babası Ali’nin vereceği cevabı beklemeden: “Tamam oğlum, kararın kesin ise, senin dediğin olsun” diyerek son noktayı koydu.

Ali’nin istediği kız, istendi. Daha önceden kendi aralarında bir nevî sözlü olduklarından, herhangi bir pürüz olmadan kız tarafı da teklifi hemen kabul edince, düğün hazırlıklarına başlandı.

Ali’nin, annesinden babasından son bir ricası vardı. Düğüne amirleri, mesâi arkadaşları da geleceğinden, onlara karşı mahcup duruma düşmemek için düğün şöyle çağdaş görünümlü ve çalgılı olmalıydı. Annesi yine araya girerek; “Oğlum, dost, akraba çevremizi böyle mutlu bir günümüze çağıramayacak mıyız? Böyle dünya ehli gibi dekolte kıyafetli, asortik bir düğünü gören dost-ahbap bize neler söyler? Düğünümüze yalnız senin amirlerin ve arkadaşların mı gelecekler?” deyince Ali, annesine, babasına, biraz da yalvarırcasına; “Ne olur beni hoş görün, ben de istemiyorum ama geleceğimi düşünmek zorundayım. Daha da olmazsa dâvâ arkadaşlarımıza ve diğer dost ve akrabalarımıza ayrıca bir yemek verir, onların da gönlünü hoş etmiş oluruz!” dedi.

Anne-babanın yapacağı bir şey yoktu. Hemen bir düğün salonu tutuldu. Düğün davetiyeleri basıldı. Ali’nin önceden belirlediği amirleri, mesai arkadaşları başta olmak üzere, çağdaş görünümlü aileler davet edildi. Bol çalgılı, eğlenceli bir törenle bu evliliğin ilk adımı atılmış oldu.

Anne-baba, evlâtlarının bu evliliklerine zâhiren karşı çıkmasalar da kalben taraftar değillerdi ama yapacakları bir şey de yoktu. Bir taraftan da bu evliliğin devam edip etmeyeceğinin tereddüt ve endişesi içindeydiler.

Evliliğin üzerinden günler, haftalar, aylar geçti. Ali, çok sık olmasa da anne-baba ziyaretini ihmal etmiyordu. Fakat anne de, baba da oğullarında hiç görmedikleri bir değişikliği hemen hissetmişlerdi. Eskiden Ali’de her zaman görmeye alışık oldukları sevincin ve neşenin yerini gam ve hüzün; şevk ve hareketliliğin yerini monotonluk ve durgunluk almıştı.

Anne-baba, çocuklarındaki bu değişikliğe daha fazla dayanamayıp sebebini sorunca, Ali de, içinde bulunduğu acı gerçeği anlatmaya başladı: “Evlilik gibi ciddî bir meselede sizi dinlemeyip, his ve heveslerime kapılıp, kendi başıma karar verdiğim için evvelâ ikinizden de özür diliyorum. Evlilikte tahsilin, para ve maddiyâtın yalnız başına kâfi olmadığını, tam tersine çoğu zaman huzur ve mutluluk yerine, huzursuzluk ve mutsuzluğu getirdiğini şu kısa süreli evlilik hayatımda görmenin ızdırap ve üzüntüsünü yaşıyorum. Ayrıca, mutluluğu yakalamak için kariyer, mevki-makam gibi aldatıcı şeylerin peşinden koşmanın ve bunları elde etmek için mânevî değerlerimi feda etmenin iç dünyamda meydana getirdiği nedametin ve pişmanlığın hüznünü yaşıyorum. Ve nihayet, acı olsa da bu gerçekleri gördükten sonra böyle bir evliliğin ızdırabını taşıma gücünü kendimde göremediğimden, yarından itibaren ikimiz de karşılıklı boşanmak üzere mahkemeye başvurmak üzere anlaştık” diyerek sözünü bitirince, Ali’nin anne ve babası derin bir sessizliğe ve hüzne çoktan gark olmuşlardı.

21.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (14.10.2007) - En etkili tebliğ yolu

  (07.10.2007) - Nurlu eserlere muhatap olmak

  (30.09.2007) - Aslî vazifelerimizi başkalarına havale etme alışkanlığı

  (23.09.2007) - Tesettürde daha duyarlı olmaya ne dersiniz?

  (16.09.2007) - Tesettürdeki yozlaşma

  (09.09.2007) - Siyaset yapmıyoruz

  (02.09.2007) - Yaşantımızda yozlaşma sinyalleri

  (26.08.2007) - Feragat mesleği

  (19.08.2007) - Kafa karışıklığının sebebi

  (12.08.2007) - Musibet-i dîniye

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri