Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Dalya ve Çankaya iftarı

‘Dalya’ bizim oralarda oynanan bir çocuk oyunudur. Genellikle kırık testi veya kiremit parçalarını üst üste koyar, bir topla vurmaya çalışırdık. Sonra ‘ebe’ bizi vurmadan taşları yeniden üst üste dizdik mi, bizden mutlusu olmaz ve “Dalyaaaa!!” diye sevincimizi ilan ederdik.

Bu yazı ile ben de 100. yazımı yazarak “dalya” demiş oluyorum. Sivil Toplum sayfası bazı teknik aksaklıklar sebebiyle yayınlanamadığı zamanlarda bile günceli takip eden konular nedeni ile müstakil olarak yazılarım yayınlanabildiği için “Sivil Toplum” sayfasından birkaç sayı önce dalya demiş oluyorum.

‘Dalya’ demiş olunca ilk yazılara bir dönüp bakmak gerekiyor. Aslında bu mânâda benim Sivil Toplum’dan önce yazı denemem olmuş, ama bir editörün “yazı ne oldu, bu hafta ne yazdın, ne zaman gönderiyorsun” cinsinden teşvikleri olmadığı için ilkyazım olan “İlkyazı veya Vira Bismillah”ın arkası gelememişti. Bu yazının ilk paragrafından bir alıntı yapmak istiyorum:

“Her şeyin ilki zor olduğu gibi... İlk defa bir yayınlanmak üzere yazı yazmanın da, zor olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar sayısını bile unuttuğum, birçok yazı yazmama rağmen, ilk defa bir gazetede yayınlamak üzere, fikirlerimi ifade etmek, ne de olsa biraz garip geliyor. Belki de, bunun için denizcilerin denize açılmaları sırasında, hayırlı yol almak için söyledikleri gibi, Vira Bismillah diyorum.”

2000 yılındaki bu yazı denemesinin arkası Sivil Toplum sayfasının yayınlanmaya başlamasına kadar sürdü. ‘Sivil Toplum’ başlıklı 10.7.2004 tarihli yazı ile bugün dalya dediğimiz süreç başlamış oldu. Bu yazıda ise sivil toplumun tanımı, kriterlerinin neler olduğu, başka ülkelerle Türkiye arasında sivil topluma katılım oranları konunda mukayeseler vermiştim. Tüm bunlarda temel gayretimiz ülkemizde sivil toplum oluşumuna destek olmak ve kendi duruşumuzu ortaya koymak olmuştu.

Sivil toplum yazılarında yorumlar ve mukayeseler yaparken örnek olaylar üzerinden değerlendirmeler yapma geleneğine bugün de sadık kalarak güzel bir olay ve küçük bir ayrıntıyı dikkatlere sunuyorum.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra farklı bir vizyon çizmeye çalışan Sayın Abdullah Gül, son yedi yıldır iptal edilen bir uygulamayı yeniden ihya ederek Ankara’da bulunan şehit ailelerine Çankaya Köşkünde iftar verdi. Özal’la başlayıp, Demirel ile devam eden fakat ‘kamusal alan’da türbana yer verilemeyeceği için şehit analarına kapanan Köşk’ün salonları yeniden bu iftar ile açılmış oldu. Bu güzel daveti, şehitlerimizin devletin en üst katı tarafından hatırlanması olarak kabul ediyor ve tebrik ediyorum.

Ayrıca, Şehit aileleri dernekleri organizasyona katıldığı için olaya sivil toplum ayağının da gerçekleştiğini kabul ediyorum. Yeniden ihya edilerek şehit ailelerini onore eden iftar sadırlarda ve kalplerdeki silinmez yerini almış oldu. Buna ek olarak, Çankaya Köşkü’nün halka açılması kararı çok yerinde bir uygulama olacaktır.

[email protected]

Emin Talha KARAMUSA

01.10.2007


Genç Sivillerin korkuları!

Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yapan ‘Genç Siviller’ korkularını şöyle sıraladılar:

• 2006 yılında bile darbe olan Tayland gibi olmaktan korkuyoruz.

• Irkçılığın ve ayrımcılığın gündelik hayat haline dönüştüğü Apartheid Güney Afrika’sı olmaktan korkuyoruz.

• Sokaklarda bile başörtüsüyle gezmenin yasak olduğu Tunus olmaktan korkuyoruz.

• İran olma korkusunun tedavülden kalkmasından korkuyoruz.

• Yeni Anayasaya “Türkiye Malezya olamaz, olması teklif dahi edilemez” maddesi konmasından korkuyoruz.

• Emekli Subaylar, ADD ve ÇYDD’nin Kuala Lumpur meydanında Cumhuriyet Mitingi düzenlemesinden korkuyoruz.

• Türkiye’deki cuntacıların Malezya’da darbe girişiminde bulunmasından korkuyoruz.

• Genel Kurmayın, Malezya tehlikesi üzerine, iç hizmet kanunundan kaynaklanan sorumluluklarını hatırlatan bir gece yarısı bildirisi yayımlamasından korkuyoruz.

• Malezya’ya benzememek için Türk bayrağından ay ve yıldızın çıkarılmasından korkuyoruz.

• Bu tartışmaları ciddiye alan Malezyalıların incinmesinden korkuyoruz.

• Malezya’ya benzemek isteyen İslâmcı müteahhitlerin boğaza Petronas Kuleleri dikmesinden korkuyoruz.

• Cumhuriyet Gazetesi reklâmlarındaki ‘Tehlikenin Farkında mısınız?’ yazısının Malay alfabesiyle yazılmasından korkuyoruz.

• Doğan Medya Grubunun Malezya’da gazete almasından korkuyoruz.

• Bu gazetenin de “Malezya Malaylarındır” sloganıyla çıkmasından korkuyoruz!

• Ertuğrul Özkök’ün bu gazeteye Genel Yayın Yönetmeni olmasından ise Malezyalılar korkuyor!

• Aydın Doğan’ın bir kızının daha TÜSİAD başkanı olmasından korkuyoruz

• Laik görünmek için eczanelerde bile içki satılmasından korkuyoruz.

• Ramazan reklamı yapan Coca Cola’nın yeşil sermaye diye ilan edilmesinden korkuyoruz.

• İsmail Türüt’ün Eurovision’da bizi temsil etmesinden korkuyoruz.

• Ozan Arif şiirlerinden ÖSS’de soru sorulmasından korkuyoruz.

• Katilleri öven açıklamalar yapan İzmir Baro Başkanının bir dönem daha seçilmesinden korkuyoruz.

• Hürriyet Gazetesinin Pınar Selek’i 11 Eylül saldırısından da sorumlu tutmasından korkuyoruz

• Yeri gelmişken, Fadime Şahin – Ali Kalkancı filminin devamının çekilmesinden korkuyoruz.

• Meclis’i dualarla açılan Yunanistan’ın, bizden önce Malezyalaşmasından korkuyoruz!

• İstanbul Bienalinin Kemalizm eleştirisi yapan Küratörü Hou Hanru’nun ilk görüldüğü yerde Serdar Ortaç ve Reha Muhtar’ın 10. yıl Marşı söylemeye başlamasından, Şenay Düdek’in çatal fırlatmasından, Hürriyet gazetesinin Hanru’nun Kürdistan haritası önünde fotoğraflarını üretmesinden, muhalif Küratörün Çin hükümetine teslim edilmesinden korkuyoruz.

01.10.2007


Malezya değil Myanmar olmaktan korkmalıyız

Malezya tartışmalarına katılan GTP’den İdris Kardaş, Malezya olmaktan çok 45 yıllık kanlı askeri cunta ile yönetilen Myanmar olmaktan korkmamız gerektiğini söyledi.

“Malezyalaşma korkularının topluma pompalandığı bugünlerde, yapılan bir anketin sonucu olarak namaz kılanların, başını örtenlerin sayısının azaldığını ve böylece korkmamamız gerektiği söyleniyor. Tartışılmaya başlanan bu anket, başını örtenleri ve namaz kılanları tehlike olarak görmememiz gerektiğini ve dolayısıyla sayılarının azalmasıyla da korkmamamız gerektiğini söylemesi kabul edilebilir bir durum değildir. Bu insanların sayıları artsa da azalsa da bu korkular başka kaygılardan kaynaklanmaktadır. Bu kaygı da Türkiye’nin daha sivil ve demokratik bir ülke olması kaygısıdır.

Türkiye’nin Malezyalaşma korkusu yapay bir korkudur. Malezya olmak bize çok uzak, bizim asıl 45 yıllık kanlı askeri cunta ile yönetilen Myanmar olmaktan korkmamız gerekir ve bunun karşısında tüm demokratik kurumların ve toplumun dikkatli olması gerekiyor.

Eğer sürekli demokratik süreçlere “darbe” vurulacağı korkusu yaşanılan ve katillere methiyeler düzülen bir ülke isek, bazı ülkeler de Türkiyeleşmekten korkacaktır. Türkiyeleşmekten korkan ülkelerin sayısının artması Türkiye’deki otoriter rejimin toplumda baskı kurmak istemesi, demokratikleşmenin tam anlamıyla sağlanamaması ve farklılıklara hoşgörü ile bakamayan bir yönetim anlayışı ile doğrudan ilintili olacaktır.

01.10.2007


Hak aramak kolaylaşıyor

AB sürecinde Türkiye’nin başını ağrıtan konuların başında insan hakları ihlalleri geliyor. Anayasa ve kanunlarda önemli değişiklikler yaptı. Ancak uygulamada hâlâ eksiklikler var. İşkence iddiaları konusunda sadece şikâyetlerle de yetinilmiyor; gazete ve TV’ler taranarak hak ihlalleri tespit ediliyor ve gerekli girişimlerde bulunuluyor. İşkence sorununu çözme konusunda kesin kararlı olduklarının altını çizen İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, kamu kuruluşlarını ise şu sözlerle uyardı: “Biz insanın hakkını korumak için varız. İnsanın hakkını ihlal ettiğini düşündüğümüz her türlü yasadışılığın önünde olacağız. Bunun, bütün kurumlarımız tarafından da bilinmesi gerekir. Usul dışı hiçbir uygulamayı görmezden gelmeyeceğiz. İşkenceye sıfır tolerans, bizim parolamızdır.”

İnsan hakları alanında mesafe aldıracak önemli adımlardan biri de internet olacak. Artık hak ihlalleri için internetten başvuru yapılabilecek. İnsan Hakları Başkanlığı’nın belirlediği beş ayrı site var. www.insanhaklari.gov.tr, www.insanhaklari.gov.tr, www.ihb.gov.tr www.ihk.gov.tr, www.humanrights.gov.tr. İngilizce olarak düşünülen site Türkiye’de hak ihlaline uğrayan yabancı uyruklu vatandaşlar için de kolaylık sağlayacak.

“Herkese insan hakları, hemen” parolasıyla açılan internet sayfasında “Hak ve özgürlüklerim ihal edildi diyorsanız” başlığı altında başvuru yapmak isteyenler için adım adım yol gösteriliyor. Birey olarak haklarınızın ne olduğu ve hakkınızı nasıl arayacağınız tek tek anlatılıyor.

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, merkez dahil 81 il ve 850 ilçe kuruluna yapılan ihlal başvurularını da kayda alıyor. Tutulan kayıtlar 6 ayda bir yayınlanıyor.

2007’nin ilk altı aylık verilerine göre en çok şikâyet edilen kurumlar şunlar:

1. Sağlık kurumu: 99, 2. Emniyet: 80, 3. Valilik: 80, 4. Belediye: 68, 5. Yargı kurumları (adliye): 59, 6. Bakanlık: 47

7. Ceza ve tutukevi: 41, 8. Eğitim ve öğretim kurumu: 36, 9. Özel sektör: 26, 10. Sosyal hizmet kurumu: 24

01.10.2007


“Nasıl bir Anayasa? Ortak Payda Arayışları” toplantısı

Yeni ve sivil bir anayasa çalışmalarına katkı yapmak isteyenler ortalığı toza dumana katmak yerine işe yarar faaliyetlerde bulunuyor. Güçlü Türkiye Partisi Genel Başkanı Tuna Beklevic başkanlığında “Nasıl bir Anayasa? Ortak Payda arayışları” isminde bir toplanti düzenlenyor.

Türkiye’nin gündeminde yer alan anayasa tartışmalarına katkı sağlamak amacı ile düzenlenen programa sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve akademisyenler katılacak. Ayrıca katkıda bulunmak isteyenler de bireysel veya kurumsal olarak toplantıya katılabilecek. 2 Ekim 2007 tarihinde Ankara’da Türk Demokrasi Vakfı’nda düzenleyecek toplantıya katılmak isteyen kişi veya gruplar 0212- 211 72 57 numaralari telefonla müracaat edebilecek.

01.10.2007


Çin’de başörtüsü her yerde serbest, Kur’ân öğrenmeye sınır yok

Türkiye’de sivil anayasa tartışmaları ile gündeme gelen din derslerinin zorunlu olup olmayacağı konusunda tartışmalar sürerken, komünist Çin’de din eğitimi ve üniversitelerde başörtüsü konusunda herhangi bir problem yaşanmıyor.

Uluslararası toplum tarafından insan hakları ve din özgürlüğü konusunda eleştirilen Çin’deki üniversitelerde başörtüsü sorun yapılmazken, isteyen istediği gibi giyinebiliyor.

Din dersi zorunluluğu bulunmayan Çin, Komünist Partisi tarafından yönetiliyor. Çin’de devletin ideolojik temelleri tamamen dinsizlik, Marksizm, Leninizm ve Darvinizm üzerine oturtulmasına rağmen din eğitimi almak isteyenler ve kendi gelenek ve göreneklerine göre giyinmek isteyenlere herhangi bir sınırlama getirilmiyor.

Çin’de aslen Müslüman olan veya sonradan Müslüman olan Çinliler camilerde ya da Müslüman azınlık okullarında istedikleri gibi din dersi alabiliyor.

Yaklaşık 1.3 milyarlık nüfusa sahip Çin’de Müslümanların yaşadığı yerlerde Türkiye’deki gibi camilerde yaz Kur’ân Kursları ve din eğitimi dersleri düzenleniyor. Herhangi bir yaş sınırlaması getirilmeyen söz konusu kurslarda isteyen herkes bu derslerden istifade edebiliyor.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda ülkedeki dini politikalar hakkında şu maddeler yer alıyor:

“Çin Halk Cumhuriyeti’ne mensup vatandaşlar din ve inanç özgürlüklerine sahiptirler.”

“Hiçbir devlet organı, toplumsal topluluk ve birey vatandaşları dine inanmaya veya inanmamaya zorlamaz, dine inananlar ve inanmayanlar arasında ayrım yapmaz.”

“Normal dini faaliyetler devlet tarafından korunur.”

“Dini topluluklar ve dini işler yabancı güçlerce kontrol edilmez.”

Çin’de devlet okullarında din ve eğitimin birbirinden ayrı tutulması ilkesi uygulanıyor ve öğrencilere dinî eğitim verilmiyor, ancak bazı yüksek okullarda ve araştırma enstitülerinde dinî dersler veriliyor ve dinî araştırmalar yapılabiliyor.

Öte yandan azınlıklar da kendi dini örgütleri tarafından kurulan dinî okullarda kendi dillerini kullanarak din eğitimi alma hakkına sahip bulunuyor. Çin’de değişik dinlere ait 85 bin ibadethane bulunurken tam 74 tane de sadece dini eğitim veren okul faaliyet gösteriyor. Resmi rakamlara göre 20 milyon Müslüman’ın yaşadığı Çin’de başörtüsü konusunda da herhangi bir problem yaşanmıyor. Farklı dinden insanlar ve onların taşıdığı semboller birer zenginlik olarak görülüyor. Üniversiteye giden Müslüman kızlar isterlerse başörtüsü takabildikleri gibi yıllık toplantılar için bölgelerinden meclise gelen milletvekilleri de başörtüsü, sarık veya takke takarak mecliste toplantılara ve önemli oylamalara katılabiliyorlar.

Yaklaşık 10 bin öğrencisi bulunan Pekin’deki Merkez Milliyetler Üniversitesi’nde de başörtülü öğrencilere rastlamak mümkün. Çinli Müslüman bayan öğrenci Kang Baifang (Ayşe), başörtüsü konusunda Cihan Haber Ajansı’na şu açıklamalarda bulundu: ‘’En başta okulumuzda bu konuda bir yasaklama yok. Çünkü Çin dini inanç özgürlüğünü destekleyen bir ülkedir. Çin Komünist Partisi halkın İslam, Hıristiyanlık, Budizm gibi dini seçim özgürlüğüne saygı gösteriyor. En başta bir Müslüman olarak Milliyetler Üniversitesi’nde başörtüsü takarak üniversiteye gelmemde okulum her hangi bir sorun çıkarmıyor ve böyle bir baskı da yok. Bundan dolayı en başta Allah’a şükrediyoruz. Daha sonra Çin Komünist Partisi yöneticilerine de milliyetlere ve bağlı bulundukları dinlerine karşı gösterdikleri saygıdan dolayı teşekkür ediyorum. “

01.10.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri