İtiraf etmeliyim ki, beni en çok mutlu eden, en çok sevindiren durum, okuyucularla diyalog içinde olmaktır. Onların tenkit ve tavsiyelerini dinlemek, onların arzu ve beklentilerini öğrenmek gerçekten benim için önemli bir duygu ve bir ihtiyaç.
Dostların samimi, doğru ve isabetli ikaz, takdir ve tenkitleri sayesinde ne yaptığımızı, ne yazdığımızı daha iyi anlıyor ve o istikamette hep beraber doğru yolu bulmanın gayretinde oluyoruz.
Kırıcı, incitici olmamak kaydıyla her türlü fikir ve düşünceye açık olduğumu, her çeşit ihtar ve temenninin başımız üstünde yeri olduğunu açıkca söyleyebiliriz.
Zaman zaman ifade ettiğim gibi şurada, şu satırlarda söylemeye çalıştığımız fikir ve düşünceler, bana ait doğrulardır. Siz değerli okuyucularla paylaşmaya çalıştığım yazdıklarımın, yanlışı, eksiği, fazlası her zaman için olabilir.
Yalnız şöyle bir durum var ki, bu gazetenin hemen bütün yazarları olaylara Risâle-i Nur penceresinden bakıyorlar, oradaki ölçü ve prensipler çerçevesinde yazmaya çizmeye çalışıyorlar. Bu noktada tam doğru olanı yapıyoruz iddiasında değiliz. Yine bilerek, bilmeyerek hatalarımız, yanlışlarımız olabilir.
Böyle bir girizgâhtan sonra esas konumuza gelelim. Geçen haftaki “Tesettürdeki yozlaşma” başlıklı yazımızdan dolayı okuyucularımdan bir hayli telefon ve mesaj aldım. Bunların büyük çoğunluğu takdir, tebrik yüklü olduğu gibi çok az kısmı da sitemle karışık tenkitlerdi.
Okuyucularımdan aldığım bilgiler, tesettürdeki dejenerasyonu konu alan mezkûr yazımda ifade etmeye çalıştığım teşhis ve tesbitlerin, aynıyla vuku bulan doğrular olduğunu gösteriyor.
Hepimizi derinden üzen bu durumun gün geçtikçe daha da arttığını, bu gidişâtın kudsî değerlerimiz açısından hiç de iç açıcı olmadığını beyan eden dostlarımız oldu. Tesettürdeki yozlaşma ile alâkalı daha çok yazı yazılmasını, daha çok tahşidât yapılarak konunun öneminin nazarlara verilmesini isteyen bazı okuyucuların, konu ile ilgili şahit oldukları, bizzat gördükleri acı ve üzücü manzaraları da burada tekrar vermeyi uygun bulmuyorum şahsen.
Burada beni insafsızca eleştiri yapmakla suçlayan ve mecburiyetler karşısında başını açtığı için üzüntü içinde bulunduğunu beyan eden okuyucumuzu da anlayışla karşıladığımızı, üzüntüsünden bizim de üzüntü duyduğumuzu ifade etmek isterim. Ayrıca bu üzüntüsünün hayra alâmet olduğuna; ekseriyetçe kabul gören söylediklerimizle “insafsızlık” etmediğimize inanıyoruz.
Öte yandan “Mecburiyet ile başımızı açtığımız için şimdi ben tam dindar değil miyim?” diye soran okuyucumuza da, “Tam dindar olmanın bir şartı da başı örtmektir, tesettürlü olmaktır, hiçbir mecburiyet bu hükmü değiştirmez” diye hatırlatıyoruz. Tabi bu hükme uyup uymamak herkesin kendi bileceği bir keyfiyettir.
Bilinmelidir ki başörtüsü ve tesettür konusunda söylediklerimizle hiç kimsenin hata ve kusurlarını orta yere getirerek onları kırmak ve rencide etmek istemiyoruz. Böyle bir hakkımız da yok, yetkimiz de yok. Ancak bu konuda hanım kardeşlerimizden sudur eden hata ve kusurlar, bütün ehl-i dini, bütün mü’minleri alâkadar eden bir durum oludğu için bir şeyler söyleme ihtiyacını hissediyoruz.
Başörtüsü ve tesettür önemli bir vecibe ve aynı zamanda İslâmî bir nişan sayılan şeâirden olduğu için, tesettürü tercih eden hanımların bu konuda daha bir duyarlı ve dikkatli olmaları gerektiğini; ama görünen o ki küçümsenmeyecek sayıda bir çok hanımın bu konuda lâzım gelen hassasiyeti göstermediklerini, bu durumdan da din-i mübînin ve bütün ehl-i dinin zarardîde olduğunu söylemeye çalışıyoruz.
Bazı hatalar, günahlar yalnız onu işleyeni ilgilendirir; bazı kusur ve günahlar da bunun ötesinde sâir mü’minleri de alâkadar eder. Hatta bu çeşit günah ve kusurlar, din-i mübîne ve kudsî değerlere de nakîse getirmeye sebep olur. Onun için bu gibi kusur ve hatalardan her ehl-i dinin çekinmesi, bu konuda gerekli hassasiyeti göstermesi gerekir.
İşte başörtüsü ve tesettürdeki lâkaytlık ve yozlaşma, hem kişi, hem bütün ehl-i din, hem de kudsî değerlerimiz açısından zararlıdır. Bu duruma sebep olanları manevî mesuliyet ile karşı karşıya getirir.
Hepimiz açısından tehlike sinyalleri veren bu durumun son buması için daha bir hassas ve duyarlı olmaya ne dersiniz.
23.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|