Bir gerçeği sıklıkla hatırlatmak durumunda kalıyoruz: İnsan, ‘bilmediği’ şeye düşman olur. Yaşanan bazı hadiseler karşısında medyanın sergilediği tavır, tam da bu tesbiti hatırlatıyor.
‘Bilgi eksikliği’nin ‘düşman’lığa dönüşmesine bir örnek de, Isparta’da yaşanan bir hadisenin medyaya yansımasında oldu. Neymiş, Isparta’da bir din dersi öğretmeni çocuklara Said Nursî’nin sözlerini içeren notlar dağıtmış. Hadise medyaya yansıyınca gerekli ‘araştırma’ ve ‘inceleme’ler yapılmış ve ilgili öğretmen başka bir okula tayin edilmiş. Öğretmenin işlediği bu ‘suç’ karşılığında verilen ‘tayin’ cezasını yeterli görmeyen bir ‘başyazar’ da “Çocuklara yazık” başlıklı yazısında şöyle kükremiş: “Oysa bir demokratik hukuk devletinde böyle suçlar ağır ceza görür. Bizde suç işleyen öğretmen başka bir okula gönderilerek cezası başka çocuklara çektiriliyor. Yeni okullarında öğrencileri bu öğretmenlerin marifetinden haberdar etmemek insanlık suçudur, bu kutsal mesleğe ihanet suçudur. Kovmuyorsunuz, bari çocuklara kendilerini savunma hakkını çok görmeyin!” (Göngör Mengi, Vatan, 22 Eylül 2007)
Demokratik hukuk devletinde ‘böyle’ suçlar ağır ceza görürmüş! Bu öğretmene ‘az ceza’ vermek insanlık suçuymuş, ihanetmiş! Başka? Oldu olacak “idam edilsin” deyin de içiniz ferahlasın!
Öğretmenin, öğrencilere ‘ne’ dağıttığından bile habersizler. Gazetelerdeki ilgili haberlere bakılırsa, dağıtılan ‘not’larda Peygamberimizin Hadis-i Şerifleri yer alıyor. Ayrıca, Said Nursî Hazretleririn ‘sözler’i dağıtılmış olsa ne gerekir? Said Nursî’nin ‘sözler’inde ne gibi ‘suç’ unsurları vardır, bunları kim tesbit etmiş? Yüzlerce değil, binlerce defa mahkemelerde dâvâ konusu olan o ‘sözler’, her defasında ‘beraat’ etmemiş mi? Beraat ettiğine göre ‘hukuken’ bir suç unsuru yok demektir. Hukuken suçlu olmayan ‘sözler’, sizin keyfiniz için ‘suçlu’ ilân edilebilir mi?
İşte bu haber bahanesiyle bu noktada ‘kasıt’ değilse, ‘bilgisizlik’ devreye giriyor ve Said Nursî’nin ‘sözler’i yani Risâle-i Nur Külliyatı toptan suçlu ilân edilmek isteniyor. Oysa Said Nursî’nin ‘sözler’i denilen eserler, baştan sona Kur’ân tefsiridir. ‘Klasik tefsir’lerden bir farkı var. Said Nursî, Kur’ân’ın bu asra bakan yönünü tefsir etmiş, Kur’ân’ın ‘sönmez ve söndürülemez mânevî bir güneş’ olduğunu isbat etmiştir. İşte asıl rahatsızlık duyulan da budur.
Hem ne zamandan beri kanunların ‘suç’ saymadığı fiiller, keyfî şekilde suç olarak ilân edilebiliyor? Öğretmenin dağıttığı ‘not’lardan kim zarar görmüş, kim şikâyetçi olmuş? Eğitim sistemimizin onlarca ‘sorun’u varken Said Nursî’nin ‘sözler’inden rahatsız olmak iyi niyetle izah edilebilir mi?
Eğitim sistemindeki ‘bozulma’dan ciddî ve samimî anlamda şikâyetçi olanlar, Said Nursî’nin ‘sözler’inden rahatsız olmayı bir yana bıraksın. Aksine, gerek eğitim sistemini ve gerekse aile ve toplumu düzeltmek için en az ekmek ve su kadar Said Nursî’nin ‘sözler’ine ihtiyaç var.
Asıl, bu gerçeği görmeyenlere yazık...
23.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|