Genelkurmay’ın talebi ile Talu’ya soruşturma açıldı
Genelkurmay Başkanlığı, gazeteci-yazar Umur Talu’nun Sabah gazetesinin 12 Haziran tarihli sayısında yer alan köşe yazısı hakkında Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulundu. Askerî Ceza Kanunu’nun (ACK) 95/4’üncü maddesine göre başlatılan soruşturma uyarınca Talu, ifade verdi. Savcı dâvâ açmaya karar verirse, Talu 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.
Talu, köşesinde; Genelkurmay’ın suç duyurusunun “Bunlar imkânsız mı?” başlıklı yazısında kaleme aldığı şu ifadelerle ilgili olduğunu belirtti: “Cenazelerine üst rütbelilerin de gittiği astsubayların, özellikle de tamamen dışlanan uzman çavuşların, sağ iken de üst rütbeliler tarafından insan yerine konması ve aileleriyle en iyi şartlarda (ki) orduevlerine kabulü…” Dâvâ açılması halinde bundan gocunmayacağını ve yazdıklarını bu kez hakim karşısında yineleyeceğini belirten Talu, açılan soruşturmaya değil ama medyanın tutumuna şaşırdığını ve üzüldüğünü söyledi. Genelkurmay tarafından susturulmakla tehdit edilen bir meslektaşlarıyla değil dayanışmak, meseleyi gündeme getirmemeleri, haber değeri bile görmemelerini eleştiren Talu, “Yalnız bırakılmak düşüncelerimi ifadeye engel değil, ama böyle durumlarda insan hiç değilse, meslek örgütlerinin; yazar, çizer ve habercilerin bir ses, bir soluk vermesini, tepki göstermesini diliyor. Benim için değilse bile, mesleğin onuru için” dedi.
*
Gazeteci Ayşe Önal, Kerinçsiz’e
hakaretten mahkûm oldu
Star gazetesi yazarı Ayşe Önal, Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi düşüncelerini açıklayan aydınlar hakkında yaptığı şikâyetlerle gündeme gelen Büyük Hukukçular Birliği’nden Kemal Kerinçsiz’in açtığı dâvâda hem tazminat, hem de hapis cezasına mahkûm oldu. Gazetenin 30 Aralık 2005 tarihli sayısında Kerinçsiz’i, Avrupa Birliği Türkiye Karma Komisyonu eş başkanı Joost Lagendijk hakkında şikayetçi olduğu için eleştiren Önal, Küçükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde tazminat ödemeye mahkûm edildi.
Mahkeme, yazının yayımlandığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizle birlikte toplam 4 bin 750 YTL’nin ödenmesine karar verdi.
*
Mağden ve Türker’e 301’den soruşturma açıldı
Bağcılar Savcılığı, “Devletin askerî kuvvetlerini alenen aşağıladıkları” iddiasıyla Radikal gazetesi yazarları Perihan Mağden ve Yıldırım Türker hakkında soruşturma açtı.
Mağden’in “Her yerde boya var devlet senin bu gece” başlıklı yazısı sebebiyle yazar hakkında resen soruşturma yürüten Bağcılar Savcısı, 29 Haziran’da takipsizlik kararı verdi.
Şikâyet üzerine yazar Yıldırım Türker hakkında da, Ceza Yasası’nın 301/2 maddesinden ve “devletin askerî kuvvetlerini alenen aşağılama” suçlamasıyla bir soruşturma yürütülüyor.
Soruşturmaya, Radikal 2’nin 8 Temmuz 2007 tarihli sayısında yayımlanan Türker’e ait “Görünmeyen Saldırı” başlıklı yazı konu oldu. Dink cinayet dâvâsından sonra kaleme aldığı yazısında Türker, “Agos” gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesine götüren süreci, ırkçılığa karşı medya ve devlet yetkililerinin kayıtsızlığını da ele alarak aktarmıştı.
|
20.08.2007
|
|
DUYURU
Avrupa Etüdleri Türk Üniversiteler Birliği (TUNAECS) tarafından İktisadî Kalkınma Vakfı (İKV) işbirliğinde düzenlenen “Türkiye-AB İlişkileri: Geçmişten Geleceğe” başlıklı Konferans 5-7 Ekim 2007 tarihlerinde Yeditepe Üniversitesi Şile Doğa Kulübü Tesislerinde yapılacak.
Konferans, konuyla ilgilenen üniversite öğretim üyesi, öğretim görevlisi, uzman, araştırmacı ve doktora öğrencilerinin katılımına açık olacak. Konferansta tebliğ sunmak isteyenlerin 21 Eylül 2007 tarihine kadar tebliğlerini koordinatör Doç. Dr. Çiğdem Nas dikkatine [email protected] e-mail adresine göndermeleri gerekiyor.
Bilim kurulu tarafından yapılacak inceleme sonucunda seçilen tebliğler 26 Eylül 2007 tarihinde açıklanacak. Seçilen tebliğ sahiplerinin yol ve konaklama harcamaları İKV tarafından karşılanacak. Konferansa tebliğ sunmadan katılmak isteyenlerin indirimli olarak konaklamaları mümkün olacak.
TUNAECS konferansı tebliğ şartları; Konferansa sunulacak olan tebliğler Türkiye-AB ilişkilerinin çeşitli alanlarından birinde olabilir:
* Türkiye-AB ilişkilerinin siyasî boyutu
* Türkiye-AB ilişkilerinin ekonomik boyutu
* Türkiye-AB ilişkilerinin hukukî boyutu
* Türkiye-AB ilişkilerinin tarihsel, kültürel ve kimlik boyutu
* AB politikaları ve Türkiye’nin uyumu
* AB-Türkiye katılım müzakereleri ve etkileri
* AB-Türkiye katılım müzakereleri ve sektörel etki analizi
* AB’nin kurumsal evrim süreci ve Türkiye’ye etkileri
* AB’nin dış ilişkileri ve Türk dış politikası
* Global gelişmeler ve Türkiye-AB ilişkilerine etkileri
|
20.08.2007
|
|
Daha insanca bir dünya için
Dünyada milyarlarca insan yaşıyor. Yaşlı, genç, fakir, zengin, hasta, sağlıklı… Hepsinin de sayısız ihtiyaçları, aşmaları gereken problemleri var. Savaşlar, afetler, zulümler, haksızlıklar, susuzluk, açlık, sefalet, cehalet…
Başkalarının yardımı olmaksızın hiçbir insanın sosyal ve şahsî hayatını devam ettiremeyeceği ortada. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” diye atalarımız boşuna söylememiş.
İletişim teknolojilerinin çok geliştiği bir çağda yaşıyoruz, ama komşunun komşudan haberinin olmadığı da bir gerçek. “Dünyada olan çok, duyulan azdır” sözü aslında günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Sadece televizyonlarda izlenen ve gazetelerde okunanlarla yetinmek, olaylardan tam haberdar olunduğu anlamına gelmiyor. Yakın çevremizde dahi çözümünde rol alabileceğimiz olaylar olmadığı ne malûm? Bütün bunlar için özel ve gönüllü ilgi duymak gerekiyor.
Problemsiz insan yoktur ama problemi daha hafif olanların daha ağır olanlara yardım elini uzatması da insaniyetin tecellisi için gereklidir.
“Aklım yetiyor, kalbim istiyor fakat gücüm yetmiyor” bahanesi, sivil toplum alanının fark edilmesiyle artık ortadan kalkmaktadır. Çünkü bu alanda herkese yetecek kadar yer ve fırsat bulunmaktadır. Yeter ki, gönüllü olunsun.
Milyarlarca insanın sayısız problemlerinin çözüm mercii dünyadaki yüz veya yüz elli devletle sınırlı olmamalıdır. Kaldı ki, bu problemlerin hatırı sayılır bir kısmı da devletler eliyle oluşuyor.
Günümüzde devletlerin gücünü çok önemseme, onları her şeye kadir sanma; kısacası devletlere aşırı kutsiyet ve anlam yükleme ezberi hızla bozulmaktadır. Bu ezberi bozan en önemli saikin sivil toplum alanı olduğunu söyleyebiliriz.
Bir toplum hayatında devlet ve özel sektör yanında üçüncü bir sektör olarak kabul gören sivil toplum alanında ihtiyaç sahiplerine direkt ulaşılabilmekte; onlara sevgi, bilgi ve fikir transferi yapılabilmekte; gerektiğinde de maddî desteklerle sorunlarına çözüm üretilebilmektedir.
Görünen o ki, daha insanca bir dünyanın tesisi, sadece iktidar ve para gücüyle değil, gönüllülüğün gücüyle gerçekleşecektir.
|
Prof. Dr. Gürbüz AKSOY
20.08.2007
|
|
Kadınlar müstehcenlikten şikâyetçi
Yapılan bir araştırmaya göre, televizyon programlarındaki müstehcenlik ve şiddet en çok kadın izleyicileri rahatsız ediyor.
Televizyonun kadınların gündelik hayatına etkisi üzerine yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar günde ortalama 4 saat 42 dakikalarını televizyon karşısında geçiriyor. Kadınların yarıdan fazlası, ev işleri, gezme, alışveriş ve uyku saatlerini de izleyecekleri televizyon programlarına göre düzenliyor.
Rakamlar, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim Dalı’nda doktora öğrencisi Esra Gülmez’in Elazığ’da 36 mahallede 15 yaş üstü evli kadınlar arasında yaptığı araştırmaya dayanıyor. Gülmez’in 383 kadın ile yaptığı, ‘Televizyonun kadınların gündelik yaşamlarına etkisi’ konulu araştırmada, müstehcenlik, aile mahremiyetinin ortaya dökülmesi ve şiddet de kadınların en çok rahatsız olduğu konular olarak öne çıktı.
Araştırmada, kadınların televizyon izleme sebepleri arasında vakit geçirmek ve eğlenme ilk sırada yer alırken, onu “her konuda bilgi edinmek” düşüncesi izliyor. Kadınların en çok izledikleri program türlerinde sıralamayı diziler, kadın programları ve haberler oluşturuyor.
Kadınların dizi izleme sebepleri arasında içinde bulunulan yoksunlukların önemli rolü olduğu belirlendi. Araştırmada, kadınların sahip olamadıkları statü, zenginlik gibi unsurlara duydukları ilgileri dizilerdeki oyuncular üzerinden yaşayarak avundukları, dizi oyuncuları ile aralarında gerçek olmadığını bildikleri halde duygusal anlamda ilişkiye girdikleri de ortaya çıktı.
Kadınların yüzde 44’ü kadın programlarından herhangi bir şekilde etkilenmediğini belirtirken, yüzde 21’i insanlara karşı şüpheci olduğunu, sosyal ilişkilerinin bozulduğunu, yüzde 14’ü ise psikolojisinin bozulduğunu söylüyor. Araştırma sonuçları, kadın programlarının genel olarak kadınların ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkide bulunduğunu ve önceden var olan psikolojik sorunların bu tür programların izlenmesi neticesinde tetiklendiğini ortaya çıkardı. Kadınların yüzde 78’i, kadın programlarını yoğun olarak izlemelerine rağmen “mahremiyet ihlâli” gerekçesiyle programlara katılmak istemiyor.
Araştırmada, kadınların yarıdan fazlasının kadın programlarını düzenli, 4’te birinin ise bazen izlediği belirlendi. Bu programları en fazla okur-yazar olmayanlar, en az ise üniversite ve üstü eğitim seviyesindekilerin izlediğinin tespit edildiği araştırmada, özellikle ailevi sorunları olan, gelir ve öğrenim seviyesi düşük kadınların bu programlara büyük ölçüde bağımlı oldukları, hatta bazılarının gündüz izledikleri bu programları bir de gece izledikleri belirlendi.
383 kadından 132’si, bu programların toplum açısından kötü örnek oluşturduğunu ve aykırı davranışların yayılmasına sebep olduğunu, 109’u bu programların kendilerini üzüp sinirlendirdiğini belirtirken, 91’i ise bu programlar sayesinde kadın haklarını öğrendiklerini ifade etti.
Kadınların televizyon izlerken en çok rahatsızlık duydukları konuların başında müstehcen sahnelerin geldiği, bunu toplumsal değerlere aykırı olan yayınlar ve aşırı şiddetin izlediği belirlendi. Kadınların müstehcen sahnelere karşı ilk tepkileri kanal değiştirmek oluyor. Kadınların sadece 6’sı ilgili televizyon kanalını ve RTÜK’ü arayarak tepkisini iletmiş. Araştırma, en çok seyreden ve onsuz yapamayanlar da dahil, kadınların büyük bir çoğunluğunun televizyonun toplumun ahlakını ve kültürünü bozduğu görüşünde olduklarını ortaya koydu.
|
20.08.2007
|