Yeni bir anayasa hazırlama çalışmaları, Türkiye’nin bilinen dertlerini yeniden gündeme taşıdı. Türkiye ve dünya gerçeklerinden kopuk bir kısım ‘aydın,’ adeta ülkemizin önünü tıkamanın peşinde.
Daha önce de ifade etmeye çalıştık: Hazırlandığı ifade edilen ‘sivil anayasa’nın tam anlamıyla sivil olup olmadığı, ya da Türkiye’nin dertlerine çare olup olmayacağı,—arzu etmeyiz, ama—kurtulmaya çalıştığımız mevcut ihtilâl anayasasını aratıp aratmayacağı ayrıca tartışılabilir. Fakat nihayetinde mevcut ‘ihtilâl anayasası’ndan bir an önce kurtulmak gerektiğini prensip olarak kabul etmek lâzım. Görüldüğü kadarıyla, yeni anayasa çalışmasına itiraz edenlerin böyle bir derdi yok. Onlar, mevcut ihtilâl anayasasına dört elle sarılmak için her türlü yanlışa imza atıyorlar. Neredeyse ilkokul öğrencilerinin bildiği üzere; TBMM kanun yapmaya (buna anayasa da dahil) yetkilidir, işi budur. Ancak ‘büyük hukukçu’lar bu temel kaideyi bile tuz-buz etmenin peşinde. Ne için? Zaman zaman kendilerinin de yakındığı, değişmesini istediği ‘ihtilâl anayasası’nı korumak ve kollamak uğruna!
Tabiî ki bu tavır ve davranış, ilk defa sergilenmiyor. Maalesef, ibret alınmadığı için tarih tekerrür etmiş durumda. Bu tavır, geçmiş yıllarda da sergilendiği üzere; ‘Millete rağmen, millet için’ tavrıdır. Öyle bir hava oluşturuluyor ki, ‘çoğunluk’la beraber olmak, adeta ‘suç’ şeklinde ilân ediliyor. Güya, ‘azınlığın’ hakkını savunmak için bu defa da çoğunluğun hakkı feda edilmeye çalışılıyor. Peki, ‘adalet’ bu mudur?
‘Millete rağmen, millet için’ anlayışını dillendirenler oldum olası ‘çoğunluk’ aleyhindedir. Çünkü siyasî hayatları boyunca hiç bir defa ‘çoğunluk’un desteğini alamamışlar. Her defasında ‘muhalefet’te kalmış ve bu sebeple de ‘millete muhalif’ olmuşlar.
Kulağa hoş gelen, ‘mutabakat’ tabirini çok kullanıyorlar. Bir de, hazırlanacak yeni anayasanın toplumun ‘bütün katmanları’nı içine almasında (Bkz.: Tempo, 20 Eylül 2007) güya ısrarlılar. Tamam, ‘mutabakat’ da olsun, ‘toplumun bütün katmanları’ da temsil edilsin. İyi de bu ‘katmanlar’ın içinde millet ekseriyetinin yeri, yurdu, düşüncesi, talepleri yok mu?
Milletin arzusuna kulak tıkayarak, kanunsuz başörtüsü yasağını savunmak isteyenler tam bir aldatma ile AİHM kararlarını da çarpıtmanın peşindeler. Oysa bakın, AİHM uzmanı Prof. Dr. Kevin Boyle şöyle demiş: “AİHM kararında, ‘Başörtüsünü yasaklayın’ şeklinde bir yaklaşım yok. Bu, Türkiye’nin işi.” (Zaman, 20 Eylül 2007)
Bu beyanlar dikkate alınmasa bile, şu gerçek inkâr edilebilir mi: AİHM ya da Avrupa Birliği başörtüsünü yasağına taraftar olsa önce kendi üniversitelerinde yasaklamaz mıydı? Bugün itibarıyla hiç bir AB üyesi ülke üniversitesinde başörtüsü yasağı yoktur. Sadece üniversitede değil, liselerde de yoktur. (Fransa’daki yasak; sadece orta öğretimdeki ‘devlet okulları’yla sınırlıdır, orada da üniversitelerde ve özel ortaöğretim okullarında başörtüsü yasağı yoktur.)
“Olsun, biz yine de ‘millete rağmen, millet için’ inadımızı sürdüreceğiz” diyenlere duâ edelim: Allah ıslah eylesin. Amin.
21.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|